Ana SayfaYazarlarKürt hinterlandı stratejisi

Kürt hinterlandı stratejisi

 

Türkiye artık karar vermeli. Büyüyecek mi küçülecek mi? Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu sorgulamayı Bakanlar Kurulu toplantısında bakanlara hitap ederken yaptı. Erdoğan, sorgulamanın ardından hepimizin bakacağı ufku işaretledi: Türkiye artık bu noktada kalamaz. Ya ileri hamleler yapıp kazanacak.  Ya da küçülecek. Ama biz ileri hamleleri tercih etmeliyiz.

 

Türkiye küçülürse bölünmez ama fakirleşir, ayrıca bölgesel güç olamaz. Büyürse, Musul ve Kerkük için yeni bir formül ve statü bulunur. Türkiye’nin bölgesel bir aktör olabilmesi bunu kaçınılmaz kılıyor. Zaten Erdoğan’ın Lozan’ı tartışmaya açmasının bir ucunda da geçmişi gelecek enerjisine çevirme arayışı var.

 

Ancak siyasette hayal kurmak kadar, hayalleri gerçekleşebilir kılmak da önemli. Liderler ortaya bir vizyon, misyon ve hedef koyarlar. Devlet bürokrasisi, üniversiteler, sivil toplum örgütleri, think-tank kuruluşları ve entellektüeller, bunun nasıl olabileceğine dair geniş bir gelecek öngörüsü yaratabilir.  

 

Lozan’ı güncellemeliyiz

 

Türkiye’nin ileri hamle yapması, dolayısıyla büyümesi ancak Lozan’ın güncellenmesi veya Lozan’ın tamamlanması ile mümkün olabilir. Bilindiği üzere Lozan’da Musul-Kerkük konusu çözülemedi. Konferans sonrasına bırakıldı. Türkiye referandum önerdi, İngiltere buna yanaşmadı. Daha sonra Kürt ve Nasturi ayaklanmaları çıkartılarak Türkiye Musul ve Kerkük’süz bir çözüme mecbur bırakıldı.

 

Lozan’ın güncellenmesinden iki şeyi kastediyorum: Ya Musul ve Kerkük’ün kendi rızaları ile yeniden Misak-ı Milli sınırları içine alınması veya bu iki kent üzerinde çok etkili bir siyasal, sosyal, kültürel ve ekonomik nüfuz alanının inşa edilmesi. Biz bunu sağlayabiliriz. Ancak bunu Kürtler olmadan sağlayamayız. Zira o coğrafya ile bizi buluşturacak kuşakta ağırlıklı olarak Kürtler yaşıyor. O yüzden, bizim o kuşak hakkında, İran, Irak ve Suriye Kürtleri ile kendi Kürtlerimizi kapsayan bir Kürt hinterlandı stratejisi belirlememiz gerekiyor.

 

Dar ulus-devlet mantığını aşmalıyız

 

Kanaatimce Kürt hinterlandı stratejisi üç stratejik hamle üzerine inşa edilmeli. Birinci stratejik hamle Kürt-Türk ilişkilerini yeniden tanımlamak olmalı. Türkiye, Irak, İran, Suriye ve kendi Kürtlerini nasıl bir fotoğraf içinde görmek istediğini betimleyecek. Bu klasik, dar ulus-devlet tanımlamasını aşan bir durum. Burada ezber bozan, kendisine güvenen açılımlara ihtiyaç var.

 

İkinci stratejik hamle, Kürt-Türk ilişkilerini yeniden tanımladıktan sonra bir Kürt hinterlandı vizyonu geliştirmek olmalı. Bu vizyon kazan-kazan esasına dayanmalı. Türkiye Kürt bölgesindeki zengin enerji ve doğalgaz kaynaklarına erişim hakkı kazanabilmeli, her alanda stratejik ortaklık kurabilmeli. Karşılığında da Kürt coğrafyasının siyasi, kültürel, ekonomik, askeri refahı ve istikrarının hamisi, garantörü olmalı. Ayrıca entegrasyon veya birleşmenin nasıl olacağına dair sistemsel bir modelleme de yapılabilmeli.

 

Bu da bizi üçüncü stratejik hamleye götürüyor. Kürt hinterlandı geliştirmenin üçüncü stratejik hamlesi uyuşmazlık ve problemlerin çözülmesi ve dönüştürülmesini amaçlamalı.

 

Stratejinin önündeki engeller

 

Ancak Türkiye’nin bir Kürt hinterlandı stratejisi oluşturmasının önünde ciddi engeller var. En önemli engel henüz bir Kürt hinterlandı politikası ve stratejisinin olmaması. İkinci önemli engel Kürt hinterlandının Türk Milliyetçi Projesi ile Kürt Milliyetçi Projesi’nin çatışma ve rekabetine sahne olması.

 

Türk Milliyetçi Projesi Kürt hinterlandı üzerinde daha çok şu tezlerle yer almak istemekte:

* PKK’nin Mezopotomya’daki etkinliğini sınırlamak.

* Üniter devlet yapılanmasının neo-liberal politikalar ekseninde 21. yüzyıla uyarlanması.

* Ankara’nın tek merkez olarak öteki başkent ve merkezlere (örneğin Diyarbakır’a) danışmaksızın Ortadoğu’da söz sahibi olması.

 

Kürt Milliyetçi Projesi ise şu tezleri savunmakta:

* Tüm parçalarda (İran, Irak, Suriye, Türkiye) asli kurucu olması ve siyasi ortaklığa/ortaklıklara dahil edilmesi.

* Türkiye’de özerklik talebinin hayata geçirilmesi.

* Dört parçaya dayalı konfederal Kürt ulus yapılanmasının sağlanması.

 

Bu iki proje üzerinde derin uçurumlar bulunmakta. Bu da gerilimlere, siyasi tıkanıklığa yol açıyor.

 

İran-Türkiye rekabeti

 

Türkiye’nin Kürt hinterlandı vizyonu onu ister istemez komşularıyla ve küresel aktörlerle karşı karşıya getirecek. Irak Türkiye’nin Kürtlerle, özellikle de Barzani ile yakın işbirliği geliştirmesinden rahatsız. Kürt coğrafyasındaki enerji kaynaklarını Türkiye’ye kaptırmaktan, böylece Türkiye’nin Kürt coğrafyasını lojistik ve stratejik bir kaynağa çevirmesinden rahatsızlık duyan İran, Kürt hinterlandı üzerinde Türkiye ile rekabet içinde. Bu yüzden Türkiye ve İran Suriye’de karşı karşıya gelmiş bulunuyor. Her iki ülke, bölgesel lider olabilmenin yolunun Kürtleri kazanmaktan geçtiğini biliyor. Bu yüzden Türkiye ile İran arasında Kürt hinterlandı üzerinde kim etkili olacak kavgası var. Suriye ise daha çok “kim benim canımı acıtırsa Kürtleri de onların canını acıtacak hale getiririm” perspektifi ile hareket ediyor.

 

Diğer taraftan, Kürt hinterlandı üzerinde sadece Türkiye, İran, Irak ve Suriye etkili olma çabasında değil. Küresel aktörler ve özellikle Amerika da, Kürt hinterlandı üzerinde etkili olmak istiyor. Ayrıca Amerika’nın Kürt hinterlandı üzerinde hamilik rolü ve görevini Türkiye ve İran gibi iki bölge ülkesine bırakma niyeti de görünmüyor. Amerika daha çok “güvenlik için bana ihtiyacınız var” algısı yaratarak Kürt hinterlandının tek koruyucusu olmayı arzu ediyor.

 

Başarı için gerekli şeyler

 

Türkiye’nin Kürt hinterlandı üzerinde etkili olabilmesi için üç aktörü mutlak surette yanına alması gerekir. Biri Barzani, diğerleri ise YNK ve PKK. Barzani’den yana problem görünmüyor. Ekonomik işbirliğine dayalı ortaklık modeli, siyasi mülahazaların önüne geçmiş görünüyor. Siyasi mülahazaların bu rasyonel ekonomik ortaklığı yakın ve orta gelecekte bozması beklenmiyor. Zira ekonomik partnerliğin bozulması iki aktörün de büyük yara alması, ekonomik katma değerden olmaları demek. Bunu iki taraf da kısa ve orta vadede göze alacak görünmüyor. Ayrıca Barzani faktörünün PKK’yi dizginleme ve sosyal tabanını ayrıştırmada önemli bir vasat olarak görüldüğü göz önüne alınırsa, Barzani-Türkiye işbirliğinin bozulması için ortada mantıklı bir sebep yok gibi.

 

YNK ise, üzerinde daha çok İran’ın etkili olduğu bir siyasi hareket. Bugüne kadar Kürt hinterlandı üzerinde İran’ın etkili olması doğrultusunda siyasi faaliyet gösteren YNK’nin bu tutumunda, Türkiye’nin daha çok KDP ile siyasi ve ekonomik işbirliği geliştirmesi etkili oldu. Türkiye’nin, KDP’nin yanı sıra YNK ile de ekonomik ilişkiler geliştirmesi önemli. Ancak bunu KDP’yi kıskançlığa ve küskünlüğe sevk etmeden yapması gerekiyor. Türkiye’nin YNK’nin kendisine yönelik tutumunu nötrleştirmesi en büyük başarı olacak. İran’la kurduğu ilişkinin yanı sıra Türkiye ile kurduğu ilişkinin de kendisine büyük ekonomik katma değer kazandıracağı hissettirilebilirse, YNK’nin tutumu negatiften nötre dönüştürülebilir.

 

Öcalan faktörü önemli

 

Bence Türkiye’nin Kürt hinterlandı üzerinde etkili olup olmayacağı, dolayıyla bu yolla Musul ve Kerkük üzerinde de etkili bir siyasi, ekonomik ve kültürel nüfuz alanı yaratıp yaratamayacağı, PKK ile gelecekte ne şekilde ilişki kuracağına bağlı. Bu konuda hem avantaj hem dezavantajlar söz konusu.

 

Dezavantajlar, PKK’nin talepleri ile Türkiye’nin bu talepleri karşılama/karşılamama konusundaki tavrı arasında büyük bir uçurum bulunması. Ayrıca PKK’nin “güçlendiren değil zarar veren” pozisyonda olması. Avantajlar ise PKK’nin hem zihniyet, hem kültür, hem bakış açısı itibariyle daha Türkiyeli kodlara yakın olması. PKK’nin Türk sol kültür havzasından beslenmesi, bu yakınlığı doğuran en önemli iklim. Ayrıca Öcalan faktörünü de unutmamak lâzım. Öcalan, hem Misak-ı Milli sınırlarının genişletilmesi, hem de Lozan’ın güncellenmesi tezlerini savunuyor. Zaten Öcalan dışında da Kürt hinterlandına ilişkin bütünsel bir Kürt stratejisi öneren yok!

 

Erdoğan bize bir ufuk, bir vizyon çizdi. Eğer bizler yanlış bir siyaset izler ve Kürtleri küstürürsek küçülürüz, ama doğru bir siyaset izler ve Kürtleri yanımıza alırsak büyürüz. Şimdi Kürt sorununu neden Erdoğan’a çözdürmek istemediklerini daha anlamlı bir zemine oturttuk sanırım!

 

- Advertisment -