Eğitim, eğitim, eğitim… Hep söylemişimdir bu aziz milleti kurtaracak olan tek şey eğitim. Tabii bununla ‘büyüklere saygı, küçüklere sevgi’ diye özetlenebilecek Doğru eğitimi kast ediyorum. Eğitim Doğru ise eğitilen de Doğru yöne gider. Amma… Eğiten Doğru olmadıkça eğitim Doğru olamaz. Demek ki, Doğru eğiteni bulduğumuzda eğitilenleri Doğru noktaya getirebiliriz.
Bu konu, esas karar mekânı olan Cumhurbaşkanlığı koridorlarında uzun süredir konuşuluyor. İşin özü şu: Acaba Kürtler de eğitilebilir mi, yoksa bazı bilimsel çalışmaların iddia ettiği üzere artık eğitilebilirlik noktasını aştılar mı? Naçizane ben her zaman insan noktasında umutvar oldum… Kürt olsalar bile. Nitekim bunu uzun bir notla İletişim Başkanlığımıza iletmiştim ve Serbestiyet’teki görevim de hemen akabinde başlamıştı.
O notta, Kürtlerin de içinde eğitilebilir kişilerin olabileceği varsayımıyla, dışlama politikasının (her ne kadar milli menfaatlere uygun olsa da) bir süre ertelenmesini ve ‘önce eğitim sonra (zorunlu) dışlama’ şiarının uygulanmasını önermiştim.
Ne mutlu ki yaklaşımım doğrulandı… Vahap Coşkun’un Ahlat hezeyanları nedeniyle yazdığım yol gösterici ve eğitici makalem Doğru bir karşılık buldu. Vahap kardeşim tvitinde şöyle diyor: “Bahri Bey’in yüce gönüllülüğü karşısında ezildim, dilhun oldum. Tez vakitte kendisinin takdirine mazhar olmak için azami gayret sarf edeceğim. Nihayetinde hepimizin nihai gayesi devlete ve millete faydalı olmak, milli ve yerli bir çizgiye gelmek değil midir?”
İşte istediğimiz, beklediğimiz, aradığımız ve görünce kıvanç duyduğumuz Kürt tavrı bu. Aferin Vahap kardeşim, Diyarbekir’e kapak olsun. Hiç gocunmadan söyleyeyim, tviti İletişim Başkanlığının Yalan Metin Deşifre aletinden geçirdik ve temiz çıktı. Yani hile hurda yok… Bunlar Vahap kardeşimin halisane hisleri.
Nitekim hemen ardından kendisi RTÜK üzerine de bir yazı yayımladı ve Ankara’da herkesin takdirini kazandı. Bilindiği üzere RTÜK “değerli yerli ve milli medyamızın yalan haber ve dezenformasyonla mücadelesi” noktasında Avrupa’dan fon almış ama kullanmamıştı. Paranın reddindeki mesaj, yalan üreten Batı parasına muhtaç olmadan kendimizin yalan üretebileceğini cümle aleme bildirmekti.
Bunu Vahap kardeşim ‘eşik atlamak’ olarak çok güzel yorumlamış. Başlığı şöyle koymuş: İktidarın sopası RTÜK bir eşiği daha atladı. İktidarın sopası lafı da çok beğeni aldı. “Biz samimi bir iktidarız, her işimizi açıktan yaparız” düsturunun nişanesi olarak doğru bir tespit.
Bu ironik yazıda Vahap kardeşim bir süre alternatif medyayı över gibi yaparak, nazikçe tiye alıyor ve ardından şu sarsıcı paragrafı yazıyor: “Yerli ve milli olmanın ölçütü ise bellidir; her hal ve şart altında iktidarı savunmak. RTÜK’e göre, iktidarın eylemi ve söylemi hem doğrudur hem de yerli ve millidir. Bunun aksi düşünülemez; iktidarın söylediğine ters bir laf etmek ise hem yanlışın arkasında durmak hem de yerli ve milli sınırları terk etmek anlamına gelir.”
Gerçekten muhteşem… Ben bile daha iyisini yazamazdım. Sondaki ‘sınır’ göndermesi, mültecilerden şikâyetçi olduğumuz şu günlerde, başka bazılarının da sınırı ters tarafından aşmak zorunda kalabileceğini hatırlatması açısından adeta bir zekâ ürünü.
İşin güzel yanı bu paragraf RTÜK için Doğru olanın en azından bazı Kürtler için de Doğru olduğunu gayet açık şekilde ortaya koyuyor. Demek ki devletin sopası doğru işliyor… Demek ki Kürtler eğitilebilirmiş… Tabii eğiticinin Doğru olması koşuluyla! Bunu da yeniden bir not olarak düşelim…