Bu ülkede, siyasal tartışmalar içinde uluorta en çok savrulan söz “ilke” dir desek abartmış olur muyuz? Sözü olan kim varsa bizi ilkeli davranmaya; üstün değerlerden ayrılmamaya; güç ve fayda uğruna yüksek insanlık normlarından uzaklaşmamaya çağırıyor. Bu öyle derin ve meşru bir sınır çizgisi ki, aydın ve siyasetçiyi; sıradan olanla aşkını; erdemli ile çıkarcıyı birbirinden ayırıyor, dahası karşı karşıya getiriyor. “İlke”, onun adını anana taç giydiriyor…
Bunun çoğu kere kof, ikiyüzlü bir söylem olduğunu düşünüyorum. Arazi açmak için ormanı yakan köylünün, elde kova o yangını söndürmeye gidenlerin en önünde koşması; ya da en rüşvetçi memurun, yolsuzluğa hırsızlığa en yüksek sesle sövmesi gibi durumları hatırlatır oldu bana bu “ilke” meselesi.
Aslında bir kasıt aramak da şart değil. İnsanlar gerçekten ilkeli olduklarına inanıyor olabilirler. Pek sorgulanmamış kalıplar ve alışkanlıklar içinde ilke zannettikleri fikir ve tutumlar, aslında dibine kadar reel politik endişeleri ve güç kavgalarında yarar elde etme isteğini ifade ediyor olabilir ve bunun farkında olmayabilirler.
Bunları bana yeniden düşündürten şey, çözüm sürecinin çatışmaya dönüşmesi ve Kürt şehirlerinde başlayan savaşla ilgili tartışmalar.