Etyen Mahçupyan, ‘Başkanlık ve meşruiyet’ başlıklı yazısının girişinde (Akşam ve Serbestiyet, 10 Ocak), muhtevanın, ‘doğru’ da olsa tek başına meşruiyeti garanti etmeyeceğini anlatıyordu:
“Öneriler ne kadar doğru veya talepler ne kadar haklı olsa da, istediğiniz sonucu alabilmeniz onu ‘nasıl’ gerçekleştirmeye çalıştığınıza bağlı. (…) Böylesi bir meşruiyeti elde edebilmek diğer fikirlere ‘nasıl’ yaklaştığınızla, kendi pozisyonunuzu ‘nasıl’ savunduğunuzla, kısacası ‘nasıl’ davrandığınızla, yani yönteminize içkin olan tarz ve zihniyetle ilişkilidir.”
Mahçupyan’a nazireyle ben de şöyle diyeceğim: Fikirlerinizi ifade ederken, tersini söyleyenleri toprağa gömmeyi de öneriyorsanız, ‘doğru’yu ya da ‘yanlış’ı savunuyor olmanızın fazla bir önemi yoktur. Dolayısıyla: Etyen Mahçupyan’a yönelik son saldırıların sahipleri, böyle yaparak her şeyden önce kendi fikirlerini önemsizleştiriyorlar.
Fikirleriyle birlikte, toprağın altına…
Kutuplaşmanın deli gömleğini giymiş Türkiye, uzun bir süredir, enerjisini kendi fikirlerinin doğruluğunu anlatmaktan çok başka fikirleri savunanları fikirleriyle birlikte toprağa gömmeye harcayan okumuş yazmışlarla tıka basa dolmuş durumda.
Etyen Mahçupyan’a karşı iktidarı destekleyen medya öbeğinde ve sosyal medyada birdenbire başlayan; bu özelliğiyle “başlayan” yerine “başlatılan” demenin belki daha uygun düşeceği saldırı, tam böyle bir “toprağa gömme” hevesini imâ ediyor.
Sözünü ettiğim ve biraz sonra aktaracağım Mahçupyan konulu değerlendirmeler için “saldırı” kelimesi yerine, “Mahçupyan’ı merkeze alan eleştiriler” ya da “Mahçupyan tartışması” vb. kelime öbeklerini tercih edebilirdim.
Öncelikle neden böyle yapmadığımı size ve kendime anlatmalıyım… Evet, kendime de; çünkü ben biraz sert bir eleştiriye mâruz kaldığında, “hedef gösterildim”, “saldırıya uğradım” diye ortaya düşüp hakiki bir fikir tartışmasını bu yolla sabote edenlerin dünyasından değilim… Kendi yazı yolculuğumda, ne kadar sert olursa olsun, hiçbir eleştiriye bu türden sıfatlar takmadım.
Bir defasında, içinde en küçük bir “hedef gösterme” bulunmayan bir yazımın boynu, twitter’da, eleştirdiğim yazar tarafından sadece bu iki kelimeyle vurulduğunda çok şaşırmış, “Böyle bir yazı dahi ‘hedef gösterme’ olarak sayılırsa, biz birbirimizi nasıl eleştirebilecek, birbirimizle nasıl tartışabileceğiz” diye sormuştum. Keza, her sert eleştiriyi “hedef gösterme” ya da “saldırı” olarak tanımlarsak, gerçekten sadece “hedef gösterme” ya da “saldırı” kelimeleriyle tanımlanabilecek durumlar karşısında ne yapacaktık? Yani: Sert eleştiri ile “hedef gösterme” ya da “saldırı”yı nasıl ayırt edecektik?
Bu dil “sert eleştiri”nin dili değil
Buraya kadar söylediklerimden kolayca anlaşılabileceği gibi, sözünü ettiğim Etyen Mahçupyan konulu değerlendirmeleri “sert eleştiri” olarak değil (“hedef gösterme” de değil) ama muhatabını ekarte etmeye yönelik, içeriksiz saldırı metinleri olarak görüyorum.
Şimdi gelin, bu değerlendirmeleri temsilen iki örneği biraz daha yakından inceleyelim ve bakalım, benim bu örnekler için uygun gördüğüm “saldırı” sıfatını siz de yerinde bulacak mısınız…
Önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Başdanışmanı Yiğit Bulut’un 5 Ocak gecesi TRT Haber’deki Derin Analiz programında söyledikleri…
Mesele şu: Etyen Mapçupyan bir yazısında faiz tartışmasına değinmiş ve bugünün küreselleşmiş dünyasında tek bir ülkenin bilinçle, kararlılıkla faizleri düşürmesinin mümkün olmadığını söylemiş… Hepsi bu kadar. Zaten Yiğit Bulut da fazlasını iddia etmiyor, yazıdan bu bölümü okuduktan sonra başlıyor söylenmeye…
Kendinizi ne kadar zorlarsanız zorlayın, Mahçupyan’ın sözlerine “fikir”den başka bir kılık giydirmeniz mümkün değil. Fikri yanlış bulabilirsiniz ve neden yanlış olduğunu yine aynı çerçevede kalarak anlatıp muhatabınızı mat etmeye gayret edebilirsiniz. Fakat bakın arkasından neler geliyor:
“Ve bu insan maalesef bir yerlere sızmışlardan bir tanesi… Ve bu kadar aleni ve seçik Türkiye'yi tehdit ediyor. Diyor ki; ne kadar bilinçli olursanız olun, ne kadar kararlı olursanız olun, faizi düşüremezsiniz diyor. Bu, toplumun inancını, hedefini, kararlılığını bozmaktır. Bu toplumun hedeflerini oynatmaya çalışmaktır.
“(…) Bunu yazan insan mahçup olmuyor, olmaz. Çünkü yüzsüz. Mahçup olması olası değil.
“(…) Bu adam 32 trilyon doların faiziyle beslenen, yerleştirilmiş, sızdırılmış köşe yazarlarından bir tanesi. Daha fazla şey diyeceğim fakat terbiyem elvermiyor. Bu tip adamlar her yerde mevcut. Bunlar küresel us tarafından beslenmiyor, bunlar ‘küresel cep’ tarafından besleniyor.
Bunlar ‘küresel nakit’in beslediği ve ‘küresel nakit’in toplumun kararlılıkları önüne koymaya çalıştığı, toplumun kararlılığını bozmak için görevlendirdiği unsurlar, piyonlar, insanlar veya adam dışı varlıklar. Ne derseniz deyin."
‘Mahçup olmamış, hiç de niyeti yok’
İkinci örnek, Etyen Mahçupyan’ın yazı yazdığı gazetenin bağlı olduğu grubun bir başka gazetesinin bir köşe yazarından, Kayahan Uygur’dan geldi (Güneş, 7 Ocak).
Mahçupyan bu kez de haziran seçimlerinin ardından kaleme aldığı “koalisyon lehinde” yazıları nedeniyle mercek altına alınmıştı, bir de Başkanlık sistemiyle ilgili yazıları nedeniyle…
Uygur’a göre, “FETÖ’nün batan amiral gemisini son anda terk ederken mahcup olmayan biri”nden başka ne beklenebilirdi?
Keza Mahçupyan’ın, “yarım ağız” savunur göründüğü başkanlık sistemi ile ilgili eleştirilerini bir entelektüelin kendi zihninden çıkan eleştiriler olarak görmemek gerekiyordu. Mahçupyan, bu “söylem”le “başkanlık sistemi projesini küresel finans çevreleri adına kuşa çevirmeye çalışıyor”du.
Ben aktardım, karar sizin: Sizce bu ve benzeri örnekler “sert eleştiri” midir yoksa muhatabını ekarte etmeye yönelik, içeriksiz saldırı metinleri mi?
Perdenin arkası
Perdenin önünde gördüklerimiz bunlar… Bunlara bakıp da ortada bir eleştiri ya da tartışmanın olduğunu söyleyebilmek mümkün değil. Peki, neden bir anda başlatılmış görünen böyle bir taarruza ihtiyaç duyuldu? Yani işin perde arkasında ne var?
Yazının başlığında sanki bu çerçevede de bir şeyler söyleyeceğimi imâ etmiş gibi oldum ama, hayır, bu konuda bir şey bilmiyorum. Belki sadece birkaç spekülatif şey öne sürebilirim.
Öncelikle, Etyen Mahçupyan’ın geniş AK Parti kamuoyu tarafından ilgiyle izlenen, görüşleri merak edilen bir yazar olduğunu not edelim… İkinci olarak Mahçupyan’ın hangi fikirleri savunduğu öne çıkıyor.
Benim anladığım, daha doğrusu sezdiğim kadarıyla, Mahçupyan’ın, başta başkanlık tartışması olmak üzere bir dizi meselede öne sürdüğü yaklaşımların AK Parti kamuoyunu etkilemesinden korkuluyor ve yaygınlaşmadan önünün alınması gerektiği düşünülüyor.
Kullanılan dil, taarruz sahiplerinin, bu “önünü alma”nın eleştiriyle değil de “susturma” ile yapılması gerektiği gibi bir eğilimleri olduğunu imâ ediyor.
Şunu samimiyetle arzu ediyorum: Umarım kendilerine haksızlık ediyorumdur, umarım kesinlikle böyle bir eğilimleri yoktur.