Halk içinde bazı mesleklerin mensupları için “onlarla da olmaz, onlarsız da olmaz” mealinde sözler sarf edilir. Bu meslek grupları arasında en başta sağlıkçılar (hekimler) gelir. Polisler, gazeteciler ve nihayet maliyeciler de bazen bu gruplara dâhil edilir.
Maliye özellikle kendi başına iş yapan esnafın, müteşebbisin en çok korktuğu kurumların başına gelir. Her işletme bir gün maliyenin “başına çökebileceği” korkusu içinde yaşar. Vergi mevzuatı öylesine kapsamlı ve geniştir ki, benim diyen işletmelerin bile istendiğinde, kasıtsız da olsa bir eksiğini, açığını bulmak mümkündür. Bu yüzden işletmeler çoğu zaman boyunlarını maliye karşısında kıldan ince hissederler.
Yıllar önce, gerçekte hiç kâr etmeyen ama kâğıt üzerinde kârda görünen ve bu yüzden her yılın başında peşin vergi ödeyen bir yayınevinin durumuna üzülerek, akıl almak için gelirler genel müdürünü aradım. Durumu anlattım. “Ne olacak?” diye sordum. Cevabı mealen şuydu: “Devlet her şirketin ortağıdır. Firma kâr ederse mutlaka payını alır. Zarar ederse karışmaz. Tek yapılacak şey ciroyu büyütmek.”
Çok haklıydı. Devlet işletmelerin kâr ortağıdır. Ne yatırıma ve işletme giderlerine katkı sağlar, ne de zarar olduğunda yardıma koşar. Birkaç yıl zararda görünürseniz bu sefer sizi “niye zarar ediyorsun?” diye sigaya çeker.
İşte bu yüzden işletme sahip ve idarecileri maliyecilerden hep korkar. Maliyeden bir mektup gelirse veya işletmeyi bir maliyeci ziyaret ederse, kesine yakın bir ihtimâlle kötü bir durum söz konusudur. Ayaklarınız titreyebilir, gözleriniz kararabilir. Birinci sınıf vergi ve maliye uzmanlarını çalıştıramayacak durumdaki esnaf ile küçük ve orta boy işletmeciler için bu özellikle böyledir.
Diğer taraftan her devlette bir maliye dairesinin olması kaçınılmazdır. Devlet demek — iyimser bir bakışla — işleyişi kurallara bağlanmış memurlar ordusu demektir. Bu memurların maaşlarının ve devletin diğer giderlerinin karşılanabilmesi, “kaynak” bulunmasına, yani hazinede para toplanmasına bağlıdır. Devlet üreten olmadığından, kaynak için üretenlere — ve sonra ortaya çıktığı üzere tüketenlere — döner. Bu kaçınılmaz bir durumdur. Ama vergilendirilmenin ve ilgili süreçlerin tahammül edilebilir sınırlar içinde tutulması da mümkündür, adeta soygun ve zulme dönüştürülmesi de. Şansınıza.
Maliyeci deyince akla çoğu zaman asık suratlı, “kazı bağırtmadan yolmaya çalışan” insanlar gelmesine rağmen, maliyecilerin de bir noktada diğer bireylerden fazla farkı yoktur. Onların da diğer insanlar gibi bir hayatı vardır. Onlar da insanî bir duygu olan aşkı tadarlar, yaşarlar. Bir maliyeci aşkını nasıl ifade eder? Elbette herkes gibi. Ama şair maliyeciler bunu yapmada daha farklı yollar bulabilir. En azından aşklarını ifade ediş biçimlerinde işlerinden yansımalar olabilir.
Geçenlerde ilginç bir mektup metni gördüm. İstanbul Defterdarlığı’nın yayınladığı Defterdarlık: Osmanlı Devlet Teşkilatı’nın Kadim Bir kurumu (2016) adlı eserde bir maliyeciye ait aşk mektubunu okudum. Mektup, mal müdürlüğü ve defterdarlık da yapmış olan şair maliyeci Recai Özgün’e ait. Şairin aşk mektubundan bazı kısımları size aktarayım:
“Tarhiyattan çıkarken sizi gördüm. Aşkınıza matrah olmanın, gider vergisi kadar güç olduğunu biliyorum, fakat ne yapayım? Kasadaki gıcır gıcır onluklar kadar cazip, seksapelsiniz. Ellilik gibi latif yüzünüzde gözlerinizin kalp beşlik gibi duruşunu hiçbir mevzuatla izah edemem. (…) Tahsilat kayıtları kadar karışık saçlarınıza vurulmamak elde mi?
“Emin olun. Re’sen Takdir Komisyonu, beyanname verme süresi içinde size bir hesap dönemi için bir yıllık gelirim kadar kıymet koyabilir. Sevgilim, aşkımı tahakkuk ettirmek istiyorum. Bunun için gönlünüzü makbuz karşılığında bana verin.
“Şayet geç kalırsanız, sevgimin gecikme cezası, usul kanunu gereğince yüzde beş yüz olur. Çünkü hareketiniz 352. maddeye göre kaçakçılık halleri dışında kusurdur. Sevgimi birinci dereceden hesap ediniz. İleride mağdur olmazsınız. Zira sizi, esnaf muaflığından istifade edercesine seviyorum. Benim gözümde amme alacakları kadar mümtazsınız. Gelin, benim milli emlakim olun. Aşkımın zaman aşımı yoktur.
“(…) Beni de lütfen beyan dışı bırakmayınız. Çünkü tarımsal kazançların istisnası yakama yapışır.
“Sevginizi zimmetime geçirdiğimden dolayı özür dilerim. Kasa açığı gibi dışarıda, kasa fazlası kadar duvarda asılı kalmak istemem.
“Sevgilerimin yüzde ve misil zamlarıyla birlikte kabulü dileğiyle…”
Çok hoş, değil mi? Belki de maliyecilerden korkmayı bırakmalı; her maliyecinin içinde his yüklü bir âşık yatıyor olabileceğini akılda tutmalı veya temenni etmeliyiz.