15 Temmuz darbe girişimi sonrasında, yeniden dolaşıma giren, “Ne şeriat, ne darbe!” sloganı, artık kabak tadı verdi. Bu slogan, 90'lı yıllarda, 28 Şubat post modern darbe girişimine karşı, ÖDP tarafından kullanılmıştı. Daha önce, “Ne cami, ne kışla!” deniliyordu. 60'lı yıllarda, askerle ve darbeyle barışık olan solcu laik kesimler için; bu slogan, her şeye rağmen, “göreli” bir ilerlemeyi ifade ediyordu. Darbelerden ağır hasarlar alan sol, bir nevi “orta yol” olarak, bu sloganı üretmişti. Bu, “mahçup bir darbecilik”ti. Dindarları tehlike olarak gören anlayış, kendisine bir zırh edinmek amacıyla, bu slogana sarılıyordu. Solcular, 28 Şubat'taki darbeyi, kurgusal bir “şeriat tehlikesi”yle eşitlemişlerdi.
Darbeyle, meşru yönetimi bir görmek
15 Temmuz’da, tarihimizin en kanlı darbe girişimlerinden birini yaşadık. Daha ilk günden, darbeye açıktan ve yürekten karşı çıkmak yerine, “askeri darbeye de sivil darbeye de karşıyız” formülü, tercih edildi. Somut gerçeklere bakalım: Darbeye karşı koyanlardan, 264 kişi, yaşamını yitirdi. Çoğunluğu sivil… Darbecilerden ölenler ise, 20 kişi civarında. Ama, bazı çevrelerin gösterdiği tepkilere bakınca, darbe karşıtları sanki linç üstüne linç yapıyormuş, boğaz kesiyormuşçasına bir propaganda ile karşılaşıyoruz. Demokrasi ve özgürlüklerin gelişip derinleşmesini samimi olarak istiyorsak, önce gerçekçi olmak, tepkilerimizi gerçekler üzerinden dile getirmek zorundayız. Darbeci çete (Fetö) hedeflerine ulaşsaydı, kendimizi iç savaşın içinde bulacak, belki de bir zorba diktatörlüğün zulmüyle karşılaşacaktık. Bugün tartıştığımız konuları tartışacak bir zeminimiz bile kalmayacaktı. Şu açık: Seçilmiş meşru yönetim ile darbeciye eşit mesafede durarak yapılan değerlendirmeler; bu ülkeye ve muhalefet cephesine, sadece zaman kaybettiriyor.