Tayyip Erdoğan’ın seçimleri kaybetmesini istemek, bu yönde bir birikim oluşturmak, meşrudur. Bunlar yasal zeminde, parlamenter rejimin kendi içinde konuşulabilecek, tartışılabilecek meseleler.Yolsuzluk, çevreye verilen zarar, yanlış kentleşme projeleri gibi konularda, otoriterleşme ve yaşam tarzı noktasında, AK Parti hükümetinin eleştirilecek öylesine çok yanı var ki… Hatta şimdikinden de daha aktif ve dinamik bir eleştirel dil gerekli.Kürt sorunu’nda, Uludere katliamı konusunda, Alevi hakları konusunda, KCK tutuklamaları bağlamında, Hrant Dink noktasında, hükümete söylenecek söz, gösterilecek tepki olduğunu kim inkar edebilir? Örneğin, KCK tutuklamalarını, Başbakan’ın da başta desteklediğini biliyoruz.28 Şubat tecrübesi28 Şubat post-modern darbesi döneminde; Necmettin Erbakan’ın Başbakan’ı olduğu Refahyol hükümeti de, büyük hatalar yapmıştı. Erbakan, o dönemde, meydana gelen Susurluk kazasının üstünü örtmek isteyen ortağı Tansu Çiller nedeniyle, bu kazayla ortaya çıkan ‘devlet-çete örgütlenmesi’ni görmezden gelmeyi tercih etmişti. Batı ile ilişkiler anormalleşmiş, gerçekçi olmayan dış politika arayışlarına girilmişti.Bütün bunlar, 28 Şubat müdahalesini meşru kıldı mı? Bu sorunun cevabı, şu sorunun cevabını da içinde barındırıyor: AK Parti hükümetine yönelik “yolsuzluk soruşturması”ndan yola çıkarak başlatılan 17 Aralık operasyonu ve devamında gelen operasyonlar, meşru ve normal girişimler midir?KomploNedim Şener, AK Parti iktidarı döneminde, Odatv davasına bağlanarak, bir yıl tutuklu kalan bir meslektaşımız. Bir komploya kurban edildiği noktasında artık çok geniş bir kamuoyu hemfikir. Nedim, Fadime Özkan’a iki gün önce Star gazetesinde verdiği söyleşide, şunları söylüyor:“Bugün Nedim Şener AKP’yi savunuyor diyorlar. Devleti ele geçirmiş bir çeteye karşı olmak AKP’yi savunmak değildir. Halbuki herkes benim nerede durduğumu bilir. (…) Ben gerçeği ortaya koyarım, kimin işine yaradığına bakmam. Başbakan’a karşı da bu gerçeği söylerim, dünyanın her yerinde gazeteciden terörist olmaz kardeşim de derim ama Cemaat-hükümet savaşında bugün olanın yolsuzluk soruşturması değil operasyon olduğunu da anlatırım. (…) 20 yıldan beri yolsuzluk konusunda çok çalışmışımdır. Bugün olanın yolsuzluk soruşturması değil hükümeti hatta doğrudan Başbakan’ı hedef aldığı çok açık.”Nedim gibi ben de 17 Aralık operasyonunu duyduğumda, “Bu bir darbe girişimi” değerlendirmesinde bulunmuştum. Giderek bu konudaki düşüncem daha da netleşiyor. Tartışma, bir ilke tartışması. Türkiye’nin geleceğiyle ilgili yeniden karşımıza dikilen bir karar verme tartışması.Yolsuzlukları da, otoriter yönetim anlayışını da kimse savunamaz, Tayyip Erdoğan’a eleştirilerimiz sürecek, sürmek durumunda.Bağımsız yargı mı?Ama insaf edelim, sorun yargının bağımsızlığı mıdır? Bu yapılanlar, bağımsız yargının kendi inisiyatifiyle yaptığı eylemler midir? Böyle bakarsak; AK Parti’ye kapatma davası açan, Refah Partisi’ni kapatan hukukçular bir anlamda bugünkülerden daha “bağımsız”dılar, bilemiyorum. O zamanın asker merkezli “paralel devlet”i, kapatma davalarının, Erbakan ve Erdoğan’ın tutuklanmalarının arkasındaydı.Vesayet odaklarından “bağımsız” yargıya hepimizin ihtiyacı var. Ama ondan da öte, adil ve demokratik yargıya daha çok ihtiyacımız var. Demokrat ve özgürlükçü olmayan yargıç ve savcıların bağımsız olmaları da mümkün değil.12 Eylül 2010 referandumunda “evet” oyu verirken, yargı üzerindeki ulusalcı-otoriter vesayetin kalkmasını istemiştik.28 Şubat benzeri vuruşlar, yani yargının ve siyaset dışı güç odaklarının müdahaleleri, son bulsun istemiştik.Temel çıkış noktası, AK Parti hükümetinin hataları ve eksikleri olsaydı; yargıçlar adil ve bağımsız hareket etmiş olsalardı; şu an, ülkece, çok daha olumlu bir yerde bulunabilirdik.“Bağımsız yargı” demek, her tür güç odağından bağımsız yargı demektir. Adil yargı böyle oluşabilir.24-01-2014 / Radikal
Nedim Şener’den ‘darbe’ değerlendirmesi
- Advertisment -
Önceki İçerik
Sonraki İçerik