Ana SayfaYazarlarOrganik toplum fikri

Organik toplum fikri

 

Bir modernite projesi olarak ele alınabilecek Kemalist ideoloji siyasal düzeyin ve toplumun modernleşmesini devlet ile bağlantılı gören ve kendisinin meşruluğunu devleti mutlak otorite görmesiyle sağlayan bir yapı ihtiva eder. “Organik Toplum” yaratma idealinin ulus ve devlet birliği ilkesi ekseninde hareketidir bir anlamda bu proje. Fakat nereden bakılırsa bakılsın, bu düşüncenin temelinde sosyolojik bir izdüşüme rastlamak pek mümkün değildir.

 

Nitekim “devlet-kamusal yarar” fikri üzerinden ivmelenen bir siyasal düşünce, bir siyasal toplum anlayışına dayandığı fikri gayet önemlidir. Bunun bir sonucu olarak belli bir grup ya da sınıfın öne çıkmasından öte yeniden yaratılmak istenen toplum anlayışının kamusal çıkarlar çevresinde farklı iş alanları yaratarak oluşturulmak istenmesinden söz edilebilir. Dolayısıyla organik toplum fikri esasen işaret ettiği modern toplum fikrinin bir derece ötesine geçip devlet öncüllüğünde ve hizmet tabanlı  bir anlayışla biçimlenir.

 

Öte yandan, organik toplum fikrinin bir başka bileşeni olarak anlam bulan vatandaşlık anlayışı Kemalist modernite projesi içinde bir taraftan devlet ile birey arasındaki ilişkiyi ifade ederken, diğer taraftan da Batılılaşma yolunda kültürel bir nesne olarak ifade edilebilecek kimlik durumuna vurgu yapar.

 

Bu anlamda salt bireysellikten söz edilemeyecek, fakat modernleşme sürecine uyum sağlaması beklenen bir taşıyıcı olarak vatandaştan söz edilebilir. Sonuç olarak, Batı normlarında anlaşılabilecek birey kültünün gelişiminde sivil haklar temelli bir gelişimin neden sorunsal bir görünüm arz ettiği, çıkış noktasını rasyonalizm/pozitivizm olarak belirleyen toplumu dönüştürme projesinin toplumu çağdaşlaştırma yolunda “kurucu bir benlik” kabulünden çok bireyi devlet erki ile tanımlama yolunun seçildiği bir anlayış göz önüne alınarak anlaşılabilir.

 

Nitekim “bireyden topluma ve sivil haklardan devlete doğru” giden bir anlayış temelinde değil, “topluma rağmen toplum için” fikri ile bir makro-düzeyde toplumu anlama ve çözümleme yöntemine dayanmaktadır. Elbette, bunun genel anlamda toplumda ve spesifik anlamıyla birey üzerindeki etkisi sorunlu bir yapıyı ihtiva eder.

 

Henüz Osmanlı’nın virane düzeninden yeni çıkıp bu tarz bir modernleşme ideali ile karşılaşan toplumda, bireyin devlet öncüllüğünde temel hak ve özgürlükler ile tanıştırılması, yine devlet güdümünde bir yaptırım ve tabiri yerindeyse tepeden inme bir zorlamadan farksızdır. Bilinen bir gerçeğin ışığında denilebilir ki, özelde birey ve genel olarak toplum fikrinin haklar nezdinde yeniden yapılandırılması bu tarz bir uygulama ile amaçlanan dönüşüm fikrine oldukça uzaktır.

 

Bu noktadan hareketle, modernleşmenin bir anlamda çözülme, çatışma ve çeşitli gerginliklerle geleneksel yapı  ile karşılaşması  kaçınılmazdır. Bu karşılaşma, salt karşılaşmanın ötesinde bir karşıtlığa tekabül eder. Buradan toplumsal yapının çözülmesi değil, değişmesi anlaşılmalıdır. Denilebilir ki, “çözülen şey toplumsal yapı değil, geleneksel toplumun bütünlüğü̈dür.

 

Bu noktada modernleşme süreci içerisinde toplumun geleneksel olanı belli noktalarda terk edip yeni bir takım değerlerle tanışmasının siyasal yapıdaki değişikliklerle paralel gittiği gözlemlenebilir. Toplumlar siyasal anlamda iki değişken ile sınıflandırılabilir. Bunlardan ilki “denetim”, diğeri “fikir birliği” (consensus) dir. Denetim, yönetici seçkinlerin ki bu Cumhuriyet Türkiyesi için Kemalist elit gruba tekabül eder, toplumsal birimler üzerindeki gücüdür.

 

Fikir birliği ise denetim işlevini üstlenen bu yönetici seçkinlerin, üzerinde uyguladıkları  toplumsal birimlerin tercihleri arasındaki uygunluktur. Bu şekilde bakıldığında, toplumun çeşitli grup ve sınıfları  – her ne kadar Cumhuriyet’in ilk dönemleri ve genel olarak Türk siyasal tarihinde belli bir sınıf anlayışından söz etmek mümkün olmasa da – arasındaki fikir birliği arttıkça, yöneticilerin denetimi, yani devletin baskısı azalır.

 

- Advertisment -