Oynamak…

 

Oyun oynaması ciddi iş, handiyse, çocuklara bırakılamayacak kadar ciddi bir iş. 

 

Eskiden oyun yalnızca oyun’du, uzunca süredir dünyanın alavere dalaveresinin oyun üstünden çocuk zihnine yüklendiği, üstelik pahalı, yazık ki yalnız oynanan bir iş… 

 

Bir çocuğu dünyanın neş’esinden, keyfinden alakoymak, çocukluğundan uzaklaştırmak, mayasını ekşitmek için bundan âlâsı düşünülemezdi. 

 

Tablet tutuklusu çocukların ekran oyunlarında ‘sen nerdesin, adam almaca, klan’ı al, öldün mü?’ soruları çığlık çığlığa… 

 

Oyun arkadaşları uzakta, telefon yahut tablet üzre konuşuluyor. 

 

O zaman kavga yok, çekişmece yok, uzlaşı yok… 

 

Ya tek başına savaş, kavga, ya uzaktan ve en çok iki başına yalnızlık… 

 

Bu yazıyı yazarken Adanalı Cuma Aydın’ın haberine gözüm ilişti. Kağıt, plastik toplayarak aile bütçesine katkı yapıyor. İlkokul dörde gidiyor, kendi kilosu olan otuz’un çok üstünde yük vuruyor, sırtına. Kaldıramayınca çuvalı sürüklüyor. Yüksek nem altında elli derece sıcakta kağıt/plastik toplamaca oyunu oynuyor. Yahut geçim geçinmece oyunu… 

 

Yeni bir oyun değil, biz bunu hep izledik, çocuklar oynadı, oynamak zorundaydılar, biz haberini/ hikayesini yazıp aktardık. 

 

Bu oyunu oynayamayan zaten köyünde yahut varoş mahallesinde başka işler tuttu. 

 

Demirel’in sayılı unutulmaz sözündendir: ‘Köy yerinde çocuk olunmaz, isteseniz de olamazsınız, biraz büyüyünce iş tutarsınız.’ Kalbi deşen bir söz. 

 

Oyun oynayabilmek ayrıcalıklı olmak da demek… 

 

İster plastik leğenle bayır aşağı kaysın çocuk, ister oyuncaksız olsun, çamurdan köfte, oklavadan at yapsın, oynayabilecek barış ülkesindeyse, yanında arkadaşları varsa, oyun ortamı kendiliğinden oluşur zaten. 

 

Oyun oynama teknikleri, çeşitliliği, internet oyunculuğuyla uygar oluyor değiliz, tersine, uygarlığı oyun oynayarak kurduk, uygarlıktan geldiğimiz şu günlerde yan yollardayız, yahut yeraltında… Oyundan yana bozgundayız… Olan çocuklara oluyor. 

 

Güzelliğe, sanata oyun oynayarak ulaşmıyor muyuz?’ Güzellikle/çirkinlikle’ oyununu hatırlayan olabilir, ebe bir duvara yüzünü döner, komut verir, ‘bir iki üç, güzellikle dört, bakıyorum beş!’ Ebenin arkasında kalan oyuncu çocuklar bu kısacık sürede bir duruş edinir, güzelliği, yahut çirkinliği, komikliği simgeleyen duruşla donarlar, ebe en esaslısını seçer… 

 

Özgürlüğe ve yaratıcılığa da oynayarak ulaşmıyor muyuz? 

 

Oyun, insanlık ailesinin ana dili, farklı dillerin çocukları birbirine oyunu öğretebilir ve birlikte oynayabilir. Belki günümüzün zalim dünyasında eksik olan bu, ‘birlikte olabilmek’ ve bombalardan, terörden, sabit kötücül fikirlerden kendini esirgeyip, oyun alanı, bir ağaç altı, gölgelik yahut yağmurdan yaştan uzak bir köşecik bulup, kurarak, sanal oyunlara mesafeli durarak, öteki çocuklarla birlikte oynayabilmek, yahut çocuklara bunu yapabilmeleri için ön açmak… 

 

Ne güzel çizimdir o, hatırlayın, cephede, silahlı askerler, çocukların yere çizdiği kaydırak oyununa katılır, çocuklar ‘üff, çekilseler de oynasak’ duruşundayken, askerler çocuk olmuş, oyunun asıl sahiplerini/kurucularını, hatta savaşı unutup gitmiştir. Barışa çağrıdır, bu çizgi… 

 

Sokağa iniyorum, yürüyorum, oynuyorum, aklıma geleni gelmeyeni söylüyorum, daha ne oyunlar kurucam, başınıza ne çoraplar örücem, görün bakın, demenin ne siyasetle ilgisi var, ne çocuk olabilmekle, ne oyunla, ne çocuklarla; tek ilgisi  bozgunculukla… 

 

Böylesine kötü oyuncu der, geçersiniz… Hesaba almazsınız; ama oyunu ve çocukları ciddiye almak zorundasınız. 

 

Sokak oyunlarında da tıpkı siyasette olduğu gibi, akıllının, özgür ruhlu, yaratıcı ve dik duranın ardında kümeleşir çocuklar… Mızıyan, oyunu yanlış kuran, takımına hep kaybettiren ne oynasın, ne oyun kursun, bi zahmet yumurta yesin, süt içsin, belki aklı gelişir… 

 

Çizerek oyunu dünyanın yüzüne yeniden yazmak çok mu zor? 

 

Çocukların kendi ülkelerinde, mahalle ve kalmışsa eğer oyun arsalarında, yahut okullarında oynayabilmesi, bir disiplin olarak oyunun ciddiyetle ele alınmasında, yazılmasında, çeşitlendirilip öğretilmesinde ve oynanmasında emek etmek, savaş ve dünyayı tutuşturma eyleminden zor mu? 

 

Devlet okulları ve özel okullarda, bütün okullarda oyun öğretmenliğini ciddiyetle oluşturmak, kadrolaştırmak çok mu zor? 

 

İstanbul Açı ve İstek özel okullarında oyun konusuna ciddiyetle eğilindiğini biliyorum, aynı ciddiyeti öbür okullardan hatta bakanlığın kendisinden beklemek çok mudur? (Başka okullarda  benzer girişimler, hatta daha esaslı uygulamalar olabilir, bilmediğime verilsin ve davul çalıp anlatılsın, duymayan kalmasın,  iyi örnekler daha iyiyi çağırır…) 

 

Çocuk oyunlarını güzel, doğru ve kalabalıkla oynayarak öğrenilmez mi yaşamak denen oyun da? 

  

- Advertisment -