Siyasette şiddet her zaman tartışma konusudur. Solun bu konuda daha karmaşık bir ilişkisinden söz edilebilir. Sosyalistler arasında, şiddet konusu, hâlâ açıklığa kavuşabilmiş değil. 1960’larda ilk kez meşru bir zemin kazanan sosyalistler, Türkiye İşçi Partisi (TİP) ile siyasi arenada yer aldılar. 1965 seçimlerinde, TİP yüzde 2.8 oy alarak, 15 milletvekiliyle Meclise girdi. Bu dönemde Küba’da dağa çıkan Fidel Castro ve arkadaşları, iktidarı ele geçirmiş, devrim yapmışlardı. Aynı yıllarda, Laos, Vietnam ve Kamboçya’da, ABD’ye karşı halk savaşları veriliyordu. Avrupa’da, legal komünist partiler, özellikle Fransa, İtalya gibi ülkelerde güçlüydü. Seçim yoluyla sosyalizme geçiş savunuluyordu. Türkiye’deki sol hareket, dünyadaki rüzgarların etkisindeydi. Solun önemli bir kesimi, TİP’i pasifizmle ve legalizmle suçlayarak, “silahlı mücadele” yolunu seçti.
“Silahlı mücadele” tercihi
1970’ler, bu örgütlerin, silahlı ayaklanma denemelerine sahne oldu. Denizler, Mahirler, İbrahimler, denedikleri silahlı mücadele yolunda, yaşamlarını yitirdiler. Onları takip eden yüzlerce genç, yine benzer kaderi paylaştı. Bu ölümler, efsane haline geldi. Yaşananlar, hiçbir zaman, ciddi bir eleştiri süzgecinden geçirilmedi. Siyasette şiddeti savunmanın yanlışlığı bir türlü masaya yatırılmadı. PKK da o yılların ürünü olarak görülebilir. 12 Eylül 1980; PKK şiddetini, Kürtlerin gözünde meşrulaştırdı. Binlerce insanın ölümüne yol açan bir 40 yıl yaşandı. Son dönemde yasal siyaset alanı genişliyor. 7 Haziran 2015, dönüm noktasıydı. HDP, ciddi bir toplumsal ve yasal meşruiyet kazandı. Hak arama olanakları açısından, önemli fırsatlar elde edilebilirdi.
Şimdi karar zamanı…