Tarihi konu, sorun ve özneleri yüzeysel, duyarsız ve hatalı olarak ele alan filmler ve televizyon dizileri ile tarihi bilinç ve sosyal hafıza için bir araç olarak kullanılan filmler ve televizyon dizilerine yöneltilen çeşitli eleştirilerin oluşturduğu sağlam zemine rağmen, Toplin bu durumun kendi içinde sinemanın tarihi çalışmalara katkıda bulunma potansiyelini engellemediğinin de altını çizmektedir.
Hepsinden önce, sinema ve televizyonun tarihi materyallerle hesaplaşma konusunda getireceği yeni yolları izlememiz gerekmektedir. Tarihçiler/akademisyenler sinemadan ne tür bir tarihi anlayışı gerçekleştirmesini beklemektedir? Ve film yapımcıları tarihi imgeler ve kelimeler aracılığıyla yorumlama işine nasıl yaklaşmaktadır? Film yapımcıları tarihi bulgu ve materyalleri tarafsız bir bakış açısından görebilmekte midir?
Tarihçiler, film yapımcıları tarafından sinemanın değerlendirilmesi konusunda uygun kıstasları kullanmamakla eleştirilmektedir. Tarihçiler/akademisyenler ise bir filmin “öznenin tam, dengeli ve ayrıntılı bir yorumunu” kapsamlı bir şekilde ortaya koymak zorunda olduğunu iddia etmektedir.
Ancak yapımcılara göre bir film bir konu hakkında incelikle işlenmiş, çok yönlü ve karmaşık bir bakış açısı sunmaya çalışırsa, seyircisini oldukça hızlı bir şekilde karmaşa ve can sıkıntısı içinde kaybedecektir. Filmler özneye kapsamlı bir bakış açısı sunmasa bile, yine de düşünceyi harekete geçiren motifi anlamaya yönelik katkıda bulunabilirler. Filmler, “olayların eksiksiz kronolojisini sunarak değil, his ve duyguları harekete geçirerek” işlev görmektedir.
Hatıraların hızla tüketilmesi yönündeki eleştirilere karşın, Alison Landsberg de popüler medyanın tarih bilincine katkıda bulunmada oynadığı rolü kuvvetle destekleyerek farklı bir görüşü savunmaktadır.
“Protez anılar” olarak adlandırdığı kavramın sonuçlarına daha fazla ilgi duyan Landsberg, kişisel öznellik ve siyasi bellek için şu argümanı ortaya atmıştır: Kitle kültürü teknolojileri kişinin yaşanmış deneyiminin üzerinde ve ötesinde bir imgeler dünyası yaratmıştır, bu da insanların doğal olarak kendilerinin olmayan hatıraları üzerlerine almalarını sağlamış, böylelikle de kültürel belleğin artık ayrıcalıklı tek bir sahibi kalmamıştır.
Landsberg’e göre, protez hafızalar kişinin hayatıyla doğrudan bağı olmayan hatıraları yayarak öznelliğin üretimine ve dile getirilmesine imkân vermektedir. Landsberg kitle kültürünü “kitlelerin tahakküm altına alınması, aldatılması ve beyinlerinin yıkanması” olarak tanımlayarak, kitle kültürünün metalaştırılmasını sert bir biçimde ve olumsuz ifadelerle değerlendiren eleştirmenlere karşı çıkmakta; “kültür endüstrisi” modeline karşı metalaştırmanın imge ve anlatıları farklı yerlerdeki farklı geçmişlerden gelen çeşitli insanlara yaygın olarak ulaşılabilir hale getirdiğini savunmaktadır.
Dahası, izleyicilerin söz konusu metalaştırılmış imge ve anlatılarla karşı karşıya geldiğinde bunları toptan kabul etmediğini, bunun yerine bu imge ve anlatıların sosyal anlamlarını tartışıp bunlara itiraz ettiğini iddia etmektedir.