Türkiye’nin, Rus uçağını düşürmesine Batı’nın şaşırdığını hiç sanmıyorum; buna en çok içimizdeki muhalefet cephesi şaşırdı. Bu şaşkınlık, biraz da Ankara’nın bir Rus uçağını düşürecek cesarete sahip olmadığı önyargısından kaynaklanıyor. Oysa ABD, Rus uçaklarının Türk hava sahasını ihlal etmesi üzerine daha önce Kremlin’i uyarmış ve Ankara’nın, sınır tacizinde bulunan Rus uçaklarını düşürebileceğini dile getirmişti. ABD’nin önceden sezdiğini, gördüğünü Rusya önceden sezemedi, göremedi. Rusya, Ankara ve NATO’nun uyarılarını blöf olarak değerlendirmiş olacak ki, Türk hava sahasını ihlale devam etti. Ancak, dün iki Türk F-16’sının müdahalesiyle Rusya, Türkiye’nin blöf yapmadığını daha iyi anladı.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, olaya ilişkin ilk tepkisi “sert” oldu. Putin’in öfkesini anlamak zor değil; bugüne kadar NATO üyesi hiç bir ülke, Rus uçağını düşürme gibi bir “eylemde” bulunamadı. Bu yüzden olsa gerek Putin, Türkiye’ye yönelik suçlamalarının ayarını iyice kaçırdı. Putin “Suriye sınırları içinde DAEŞ’e ve terör örgütlerine karşı mücadele ederken, Türkiye tarafından arkadan bıçaklandıklarını” söyledi. Ne var ki Putin’in, Türkiye’ye yönelik suçlamaları gerçeklikten hayli uzak. Putin’in bu tezlerle NATO üyesi bir ülkeye karşı uluslararası toplumda destek bulması da güç. Yanıbaşımızda Türkmenleri bombalayıp “DAEŞ’e operasyon yapıyoruz” demek, pek ikna edici değil. Ayrıca burada hava sahası ihlal edilen ve uluslararası hukuka uygun hareket eden taraf Türkiye, Rusya değil.
Rus uçağının düşürülmesinin Türk-Rus ilişkilerinde ciddi bir sıkıntı doğuracağı muhakkak. Ama bu sürecin Türkiye’nin çok da aleyhinde gelişeceğini sanmıyorum. Rus uçağının düşürülmesinin şimdilik en somut sonucu Erdoğan’ın, bir dünya lideri olarak Putin’in karizmasını fena halde çizdiği gerçeğidir.
Demek ki doğru kabine…
Kabinenin açıklanmasının ardından Doğan medyası büyük bir hayal kırıklığı yaşadı. Ekonomi yönetiminin Ali Babacan’a teslim edilmemesi, en çok Doğan grubunu üzdü. Oysa kabineyi dışarıdan baskı gruplarının veya medyanın belirlediği günleri çoktan geride bıraktık. Hükümetleri gayrimeşru güç odakları değil, millet iradesi belirliyor. Artık, halkın oylarıyla seçilen bir Cumhurbaşkanı gerçeğine sahibiz; Erdoğan, baskı gruplarının dayatmalarına boyun eğecek bir lider değil. Ayrıca Davutoğlu da hiç bir dayatmaya boyun eğmez; ülkenin geleceği söz konusu olduğunda AK Parti’de makam farkı kalmaz, davada birleşilir. Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık arasında yakalanan bu uyumun, önümüzdeki dönemde de devam edeceğini düşünüyorum.
Enerji Bakanı olan Berat Albayrak’a yönelik suçlamalara da değinmeden geçemeyeceğim. Erdoğan’ı vurmak için nasıl olsa her yol mubah; eşi, kızı ve oğlu üzerinden saldırmaları yetmiyormuş gibi şimdi de damadı üzerinden kendisini yıpratmaya çalışıyorlar. Oysa Berat Albayrak’ın “damat” olma özelliği, sanıldığı gibi bir avantaj değil, aksine onun için bir dezavantaj.
Merak edenlere: http://www.aktuel.com.tr/yazar/suheyb-ogut/2015/09/14/su-damat-meselesi