Ana SayfaYazarlarReferandumda 60’a 40, 65’e 35 gibi oranlar mümkün mü?

Referandumda 60’a 40, 65’e 35 gibi oranlar mümkün mü?

 

ABD Başkanlık seçimlerinde, çok sayıda kamuoyu araştırma kuruluşu arasında seçimi Trump’ın kazanacağını tahmin eden yegâne şirket olan IBD / TIPP’in bu başarısının altında, onun şimdiye kadar hiç denenmemiş bir metodu devreye sokması yatıyordu. Bu metot, deneklerin bazılarına  “hangi adaya oy vereceksiniz” sorusunun yanı sıra, “komşunuz hangi adaya oy verecek” sorusunu da yöneltmek esasına dayanıyordu.

 

Şirket yöneticilerini bu sorgulamaya, Trump’a oy verme eğilimlerini tespit ettikleri bazı deneklerin, anket formlarındaki “kararsız” seçeneğini bile geçip doğrudan Hillary Clinton’a oy vereceklerini beyan etmeleri yöneltmiş. Bunun üzerine yöneticiler, anketörlerden, bu deneklere komşularının kime oy vereceklerini sormalarını da istemişler. Buradaki varsayım, şayet denekler kendilerini baskı altında hissettikleri için Trump’a oy verecekleri halde vermeyeceklerini söylüyorlarsa, “komşunuz kime oy verecek” sorusuna verecekleri cevabın kısmen kendi gerçek tercihlerini yansıtıyor olabileceğiymiş.

 

Nitekim firma yöneticileri, bu kategoriden deneklerin çoğundan “komşum Trump’a oy verecek” cevabı alınca da anket formlarında Clinton’ı işaretleyen bu deneklerin sandıkta Trump’a oy verme ihtimalinin yüksek olduğunu düşünmüşler ve bunu nihai değerlendirmelerinin bir parçası kılmışlar…

 

IBD / TIPP, ABD başkanlık seçimlerinin sonucunu bilen yegâne araştırma kuruluşu olma başarısını işte bu sayede kazanmış.

 

Zamanın ruhuna uygun bir tavır: Tercih çarpıtması

 

IBD / TIPP yöneticilerinin yaptıkları şey, insanların yoğun “mahalle baskısı” koşullarında başvurdukları bir davranış biçimine, ABD’deki seçmenlerin bir bölümünün de başvurmuş olabileceklerini hesaba katmaktan ibaretti. Bu davranış biçimi son 20-30 yılda sosyal bilimlerde kullanılıyor ve “tercih çarpıtması” olarak kavramsallaştırılıyordu.

 

“Tercih çarpıtması” kısaca “kişinin, algıladığı toplumsal baskılar karşısında isteklerini olduğundan farklı göstermesi” (Prof. Timur Kuran) anlamında kullanılıyor.

 

Burada çok önemli bir ayrıma dikkat çekmeliyim: Kişi, algıladığı toplumsal baskıları izale etmek üzere iki farklı tavır içine girebilir: Hiç konuşmayıp susmakla (otosansür) yetinebileceği gibi, tercihini çarpıtarak inandığının tam tersini savunuyormuş gibi de yapabilir.  

 

Buradan kolayca anlaşılabileceği gibi, “tercih çarpıtması”, gerçek düşüncelerin ve tercihlerin beyan edilmeyip gizlenmesinin (otosansür) bile kişiyi “kurtaramadığı” ağır toplumsal baskı koşullarında baş vurulan bir davranış biçimidir.

 

Bu niteliğiyle “tercih çarpıtması”nın, toplumların gerildiği, toplumsal kutuplaşmanın iyice bilirgin bir hale geldiği seçim ortamlarında sıklıkla başvurulan bir davranış biçimi olması anlaşılabilir bir şey…

 

Türkiye, 2017: “Tercih çarpıtması”nın ideal ortamı

 

Ben son 10 yılda yapılan seçimlerin bazılarını, bu davranış biçiminin seçim sonuçlarına nasıl yansıyacağı ölçüsüyle değerlendirmeye çalışan yazılar kaleme aldım. Aynı şeyi bu yazıyla bir defa daha yapacağım; çünkü hiçbir seçim öncesinde bu referandum öncesinde olduğu kadar “gizli hayırcılar”dan, “gizli evetçiler”den söz edilmemişti…

 

Böyle olmasının nedeni açık: Siyaset ve toplum çok gerilmiş, cepheler oluşmuş durumda ve bu koşullarda insanların kendi mahallelerinin onlardan beklediği oyu, bırakın vermeyeceğini beyan etmek, kime oy vereceğini açıkça beyan etmemek (oyunu gizlemek) bile cesaret işi haline gelmiş durumda… İşte içinde bulunduğumuz koşullar tam “tercih çarpıtması”nın ideal ortamını oluşturuyor…

 

“Yüzde 60-70 ‘Evet' de ‘Hayır’ da diyebilir!”

 

Başbakan Yardımcısı Tuğrul Türkeş geçtiğimiz Salı (4 Nisan) Fox TV’nin sorularını cevaplarken, kendi deyişiyle “bıçak sırtı” dediği bir tahminde bulundu:

"Halk oylamasına 10 gün var. 'Evet' mi, 'hayır' mı çıkacak diyebilen babayiğit var mı? Herkes kılıcın üzerinde. Bıçak sırtı. Yüzde 60-70 'Evet' de 'Hayır' da diyebilir."

 

Böyle bir tahmin ancak, anketlere eğilim beyan eden seçmenlere güvenilmemesi gerektiğini düşünen bir siyasetçinin tahmini olabilir. Belli ki Tuğrul Türkeş de kavramı adlı adınca kullanmadan “tercih çarpıtması”nın bu referandumdaki belirleyici önemine işaret ediyor.

 

Tercihini çarpıtanlar hangi tarafta daha çok?

 

Peki, kendi mahallesinin baskısı nedeniyle oyunu mahallenin hoşlanacağı yönde kullanacağını söylediği halde sandıkta tam tersini yapacak olanlar “evet”çiler arasında mı, yoksa “hayır”cılar arasında mı çok? Bir başka soru: Bu referandum öncesinde tercihini çarpıtanlar en çok hangi siyasi eğilim içinde yer alıyorlar?

 

“Evet” diyeceğini beyan edip de sandıkta “hayır” deme ihtimali olan seçmenler söz konusu olduğunda akla nasıl öncelikle Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) tabanı geliyorsa, “hayır” diyeceğini beyan edip de sandıkta “evet” deme ihtimali olan seçmenler söz konusu olduğunda, akla öncelikle geleneksel olarak AK Parti’ye oy vermeyen Kürtler geliyor…

 

Gerekçeler ise şöyle:

AK Parti açısından: AK Parti tabanında, yeni sistemin iktidarın daha da kişiselleşmesine ve otoriterleşmesine yol açacağına inanan bir kitle var. Ayrıca bu kesim, partinin başlangıçtaki demokrasiyi genişletip kurumsallaştırma yönündeki asli amacından uzaklaştığı kanaatinde ve nasılsa referandumun iktidar değişikliğine yol açmayacağı güveniyle partilerine bir uyarıda bulunmak istiyorlar… İstiyorlar, fakat bunu açıkça dile getiremedikleri için tercihlerini çarpıtarak “evet” diyeceklerini beyan ediyorlar.

 

Geleneksel olarak AK Parti’ye oy vermeyen Kürtler açısından: Deniyor ki, Kürtler, büyük bir hesap hatası yaparak şehirlerin savaş alanı haline gelmesine yol açan PKK’ya ve onu etkili bir biçimde eleştirmeyen Halkın Demokrasi Partisi’ne (HDP) duyduğu tepkiyi bu referanduma yansıtacak.

 

Fakat daha da önemlisi var: Deniyor ki, Kürtler, 30 yıldır parlamenter sistem içinde çözülemeyen sorunlarının başkanlık sistemi içinde daha kolay çözülebileceğine inanıyorlar ve bu nedenle, şimdiye kadar AK Parti’ye oy vermemiş Kürtlerin bir bölümü bu defa (ya da bir defalığına) farklı davranacaklar. Yani “evet” diyecekler, fakat bunu açıkça dile getiremedikleri için tercihlerini çarpıtarak “hayır” diyeceklerini beyan ediyorlar.

 

Bu sorunun kesin cevabını 16 Nisan gecesi öğreneceğiz. Şayet sonuç, Tuğrul Türkeş’in dediği gibi yüzde 60-70 “Evet” ya da aynı oranda “Hayır” biçiminde tecelli ederse, bu sonuç, “tercih çarpıtmasının” en belirgin örnekleri olarak zikredilen ABD seçimleri ile İngiltere’nin Brexit referandumunu çok gerilerde bırakan bir siyasi olay olarak siyasi tarihe kaydedilecektir. 

 

 

 

 

 

 

- Advertisment -