Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu arasında soğuk rüzgârlar estiren olaylardan biri de Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz’un Türkiye ile AB arasındaki göçmen anlaşmasıyla ilgili sözleriydi. Martin Schulz, “Biz Erdoğan ile bir anlaşma yapmadık, biz Davutoğlu’nun başbakanlığındaki Türk hükümeti ile anlaştık” demişti.
Bununla da yetinmeyen AP Başkanı, eliyle silah işaret yaptığı konuşmasında Cumhurbaşkanı’na yönelik suçlamalarını şöyle sürdürmüştü: “En ufak bir eleştiride büyükelçiye nota veren biriyle nasıl böyle bir göçmen anlaşması yapılabilir? Politikacılar eleştiriyle yaşamalı, Türkiye’nin cumhurbaşkanı da buna dâhil. Başka bir ülkenin liderinin, karikatürize edildi diye, bizim demokrasimizdeki haklarımızı kısıtlama hakkı yoktur. Ne oluyoruz yani? Göçmenler konusunda, demokrasi olmayan bir yerle de anlaşma yapılabilir. Erdoğan’ı iyi tanırım. Açık konuşan biri ve açık konuşmaktan anlar. Ve şimdi ona şunu söylüyorum; Sevgili Erdoğan, bu kez bir adım fazla gittiniz. O kadar da değil… Eleştiri, demokrasi kültürünün temellerinden biridir.”
Herhangi bir AP yetkilisinin istediği bir lider hakkında atıp tutmasına, ahkâm kesmesine şahit olduğumuz bu konuşma karşısında, kimin nasıl konuşacağına elbette müdahale edilemeyeceği söylenebilir. Ancak Türkiye ile anlaşma yapan bir topluluğun resmî yetkilisi olarak Schulz’un, bu ülkenin cumhurbaşkanını yok sayması, siyaseten bir hata olduğu gibi teknik olarak da yanlıştı. Çünkü anlaşmalar kişilerle değil, devletlerle yapılır. Hükümetler burada kişileri değil, devleti temsil eder. Ve unutulmamalıdır ki büyükelçilerin Türkiye devletine nota verdiği durumları sineye çekip, bunu demokrasinin bir gereği olarak telakki etmek, olsa olsa devletler arası ilişkilerde “küstahlık” olarak yorumlanabilir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, dünkü konuşmasında işte AP Başkanı Schulz’un o sözlerine gönderme yaparak, “Hadi bakalım, biz yolumuza gidiyoruz, sen de yoluna git. Kiminle anlaşabiliyorsan onunla anlaş” dedi.
Cumhurbaşkanı, “Vize muafiyeti” için AB’nin yerine getirilmesini beklediği kriterler arasında, “Terörle Mücadele Kanunu”nun da bulunduğunu, AB’nin terör tanımının daraltılmasıyla ilgili beklenti içinde olduğunu hatırlatarak, Batı’yla ilişkilerde sıkıntılı bir dönemin başlayacağı sinyalini de verdi.
Erdoğan, Türkiye’nin terörle mücadele kanununun değiştirilmesini bekleyen AB’nin, önce Avrupa’nın başkenti Brüksel’de çadır kuran terör örgütüne müsaade etmemesi gerektiğinin de altını çizme ihtiyacı duydu.
Tabii burada Schulz’un sözlerinin günahını hükümete çıkarmanın doğru olup olmadığı da sorgulanabilir. AP Başkanı’nın, “Biz anlaşmayı Erdoğan ile değil, Davutoğlu ile yaptık” sözleri üzerine hükümetin karşı bir açıklamayla, “Söz konusu anlaşmanın AB ile Türkiye arasında yapıldığını” vurgulaması daha yapıcı ve devlet olma bilincine sahip oluşun ifadesi olurdu.
Türkiye-AB ilişkilerinin istikametini kuşkusuz Schulz’un sözleri belirlemeyecek. Türkiye, zaten uzun süredir AB kapısında fazlasıyla oyalandığını düşünüyor. AB’nin samimiyetten uzak, ikiyüzlü, çıkarcı ve küstah yaklaşımı da bunan eklenince, AB’yle ilişkilerde sarsıntılı bir döneme girildiğini söyleyebiliriz.