Troçkizm, ana akım sosyalist damar içinde hep marjinal bir akım olarak kalmıştır. İngiliz kuramcı Tony Cliff öncülüğünde bir grup 1950’lerde SSCB’yi ‘devlet kapitalizmi” olarak nitelendirip o marjinal Troçkist gelenekten de koparak İngiltere’deki Sosyalist İşçi Partisi öncülüğünde Uluslararası Sosyalizm Akımı’nı kurar. Türkiye’de bu akımı yine sosyalist hareket içinde küçük bir grup olan Devrimci Sosyalist İşçi Partisi temsil eder. Sonra bir grup oradan da kopup Anti-kapitalist adıyla örgütlenir. Sonra bu grup önce Yeşiller Partisi’ne daha sonra onlarla birlikte kurucuları arasında oldukları HDP’ye katıldılar.
İşte Chris Stephenson Türkiye’deki bu küçük, butik Troçkist hareketin fikir babalarından biriydi. Onu Cem Uzun mahlasıyla yazdığı Kemalizm Sol Değil adlı yayınlandığında Türkiye’de kimsenin yazmaya cesaret edemediği kitabından ya da Irak İşgali sırasında İngiltere ve ABD’nin işgaline karşı yapılan eylemlerden, görev yaptığı Bilgi Üniversiteliler ise başörtüsü yasağına karşı öğrencilerin yanında duruşundan tanıyanlar çıkabilir.
Aslında bir matematikçi olan Chris Stephenson, 25 yıl önce geldiği Türkiye’de Bilgi Üniversitesi Bilgisayar Bilimleri bölümü kurmuş ve bu bölümü 17 yıldır yönetmekteydi.
15 Mart 2016 günü üç akademisyenin yayınlanan bildiri yüzünden gözaltına alınmasını protesto için gittiği Çağlayan Adliyesi önünde gözaltına alındı. İlk haberlere göre “PKK”, “Newroz” ya da “HDP” bildirisi dağıttığı için. Sonra bildiri dağıtmadığı, X-rayden geçerken çantasından HDP broşürü çıktığı için gözaltına alındığı ortaya çıktı. Böyle bir eylemde, bir İngiliz’in çantasından birkaç tane HDP broşürü çıkması Türkiye’de alışıldık bir durum değil. Oturup polise, savcıya Troçkist hareketi anlatmak herhâlde daha tehlikeli olabilirdi.
Eşi Türkiye vatandaşı olan ve kızı Türkiye’de doğup büyüyen Stephenson, sınır dışı edilmek üzere serbest bırakıldı. Valilik sınır dışı kararı verdi vermedi derken yaşanan bir iletişimsizlik sonucu 25 yıldır yaşadığı Türkiye’den ayrıldı. Daha sonra kararın verilmediği ortaya çıktı ve geri döndü. Ama bütün dünyada bu sınır dışı haberi Türkiye’nin bir ayıbı olarak yer aldı.
Gözaltı ve sınır dışı Türkiye’de bazı gazeteler ve sitelerde şu başlıklarla verildi:
“İngiliz ajan yakalandı” “İngiliz Ajanın inanılmaz pişkinliği”
Şu haber örneğin fantastik komploculuk klasikleri arasına girebilirdi:
“Örgüte destek bildirisine imza attıkları için gözaltına alınan sözde akademisyenler için Çağlayan Adliyesi'nde eylem yapan ve burada HDP'nin Nevruz bildirisini dağıtırken gözaltına alınan İngiliz Christopher Stephenson'un İngiliz gizli servisi MI6'nın 25 yıllık ajanı olduğu iddia edildi.
Gezi eylemleri sonrası MI6'da ‘İstasyon Şefliği’ne terfi eden Stephenson'un HDP'yi "marjinal sol" ile birleştiren isim de olduğu istihbarat kaynaklarında yer aldı. Bilgi Üniversitesi'nde öğretim üyeliği yapan Stephenson gözaltına alındıktan sonra sınır dışı edilmişti.”
Medya tek bir delil göstermeden birini İngiliz ajanı ilan edince, tabii savcılık da boş durmadı. Onlar da hakkında terör propagandasından 5 yıl dava açtılar. İddianamede savcı hukuk sınırlarını, ideolojik sınırlarına çekme denemeleri yaptı:
“Şüphelinin üzerinde ele geçmiş üzerinde PKK/KCK terör örgütünce yapılmış hukuksuz eylemlerin görüntülerini ve terör örgütünün gizli amaçlarını perdelemek için kullandığı masumane ve meşru bir talep görüntüsü verilen, öz yönetim kavramını birlikte barındıran broşürün terör örgütünün propagandasını yaptığı, bu broşüre davetiye süsü verilmesinin amaçlanan hedefi meşru kılmadığı, dolayısıyla şüphelinin bu nitelikteki broşürü terör örgütünün propagandasını yapmak için bulundurduğu…”
Ve Chris Stephenson dün mahkeme karşısına çıktı, ilk duruşmada broşürlerde suç unsuru bulunmadığı gerekçesiyle beraat etti.
Günün sonunda alenen yalan haber yapan, birine sırf yabancı olduğu için delilsiz ajan diyebilen medya, 25 yıldır ülkesindeki bir üniversitede çalışan bir akademisyeni sınır dışı eden ülke olarak dünyada haber olan Türkiye, bir broşürü taşımaktan iddianame yazıp, 5 yıl hapis isteyen hukuk sistemi kaybetti.
Ama anlaşılan kimsenin umurunda olmadı bu itibar kayıpları…
Geçen hafta biri de yaşandı çünkü.
Özgür Gündem gazetesi 1992 yılından beri çeşitli adlarla yayınını sürdürüyor. PKK ile ilişkisi bir sır değil.
27 çalışanı öldürülmüş, iki kere kapatılmış, başka adlarla yeniden yayınlanmış 24 yıllık bir gazete. 1994 yılında İstanbul’daki binası bombalanmış, bir gazete çalışanı hayatını kaybetmişti. Hakkında bu 24 yıl boyunca defalarca toplatılma kararları verildi. En son 14 Mart günkü sayısı toplatıldı. Bu köşede de zaman zaman şiddet propagandası yaptığı manşetleri, haberleri sertçe eleştirildi.
(En son Diyarbakır’daki Dürümlü Katliamı’nı nasıl görmezlikten geldikleri yazılmıştı: http://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/yildiray-ogur/591509.aspx.
İşte bu gazeteye bir günlüğüne gönüllü Genel Yayın Yönetmenliği yapan isimlerden üçü Adli Tıpçı Şebnem Korur Fincancı, Ahmet Nesin ve Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü Türkiye temsilcisi Erol Önderoğlu geçen hafta tutuklandı.
Ama işin tuhafı, bu üç ismin tutuklanmalarına neden olan bir günlük sembolik Genel Yayın Yönetmenlikleriyle çıkan gazeteler hakkında çıktıkları gün basın savcılığı herhangi bir toplatma kararı verme gereği duymamıştı.
Daha da tuhafı bu üç ismin tutuklanma haberi ertesi gün yine Özgür Gündem’de manşet olarak çıktı. Gazete sembolik olmayan genel yayın yönetmeni ve çalışanları tarafından dün de bugün de yayınına devam etti, yarın da edecek.
En tuhafı ise bir günlüğüne dayanışma için sembolik yöneticilik yapmanın bile tutuklanma sebebi olduğu gazetenin her gün ülkenin en büyük iki dağıtım ağından biri tarafından Türkiye’nin her yerine dağıtılıyor, bütün gazete bayilerinden bulunabiliyor, alınıp okunabiliyor olması.
Bir günlüğüne bu gazetede yöneticilik yapmak terör propagandasına giriyorsa, bu gazeteyi 365 gün basmak, dağıtmak, satmak neye girer acaba?
Karar o kadar absürt ki eğer isterlerse ve hapishane yönetimi uygun görürse, bu üç tutuklu gönüllü GYY, bir günlüğüne bulundukları için hapse atıldıkları bu gazeteyi hapishanede her gün okuyabilirler.
Haberlere göre tutuklanma sebepleri; “Bu 3 ismin nöbetçi oldukları günlere ilişkin yayınlarda sakınca görmediklerini belirtmeleri, yayınların düşünce ve ifade özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği yönünde beyanda bulunmaları…”
Yani aslında yayınların içeriği değil, o yayınlarda sakınca görmemeleri tutuklanmalarına sebep olmuş. Yani eğer mahkemede “Bir günlüğüne çıkardık bu gazeteyi ama bütün içeriğe katılmıyoruz” deselerdi muhtemelen tutuklanmayacaklardı.
Bu gazetenin yayınlarında sakınca görmemek siyaseten ve ahlaken sorunludur. HDP’nin büyük bir yıkıma, ölümlere neden olmuş özyönetimlerini savunan bir broşürle siyaset yapmak da öyle. Genel olarak Türkiye’deki solun PKK ve şiddetle olan mesafesizliği her türlü sert eleştiriyi hak etmektedir.
Ama bunların hiçbiri bir günlüğüne bir gazeteye gönüllü GYY olmuş birinin ya da çantasından bir broşür çıkmış birinin tutuklanmasını, sınır dışı edilmesini açıklayamaz, meşrulaştıramaz.
Tam aksine hukukun bu kullanımı, fikri düzemede siyaseten ve ahlaken köşeye sıkıştırılacak, sorgulanacak bu pozisyonları büyütür ve meşrulaştırır.
Fikirlerini sevmediğimiz, en sert cümlelerle eleştirdiğimiz insanlar için de hukuku savunmak zorundayız.
“Senin fikirlerini beğenmiyorum o hâlde seni tutuklamışlarsa iyi olmuş, vardır bir bildikleri, biraz burnun sürtülür” anlayışıyla Türkiye bir yere gidemez. Yıllarca gidemedi, yine gidemez.
Her türlü fikri, siyasi tartışmanın içine polisi, savcıyı sokarak o fikri, siyasi mücadeleler kazanılmaz, daha önce de denendi, kazanılamadı.
Masada tartıştığımız insanların tek tek karşımızdan alınıp hapse atılması, o masada şiddete karşı siyaseti, gayrimeşru yöntemlere karşı meşruiyet sınırlarını savunan insanları güçlü ve haklı kılmaz, sözlerinin değerini düşürür.
Teröre karşı mücadelede sınırları fikirlere, yazılara doğru genişletmek ülkeyi daha güvenli yapmaz, tam tersine böylece meşru alan ortadan kalkmaya başlar, gayrimeşru eğilimler güçlenir, şiddeti savunanların eline “Başka yol mu vardı” argümanı verilir, günün sonunda terör azalmaz, aksine artar.
77 yaşındaki hasta bir kadını terörden aylarca yatırıp sonra da tahliye ederek terörle mücadele edilmez…
Hakkımdaki iddianameyle ilgili yazmak için masaya oturmuştum ama bunları okuyunca kendi meselemi yazmaktan utandım doğrusu…