Ana SayfaYazarlarSessizlik, mutlak bir vazgeçiş mi?

Sessizlik, mutlak bir vazgeçiş mi?

 

Kürtlerin sessizliği yalnızca PKK ve HDP’ye birçok şey anlatmıyor. Şüphesiz onların bu hadise üzerinde etraflıca düşünmeleri ve şimdiye kadarki tercihlerine eleştirel bir gözle bakmaları gerekiyor. Lakin salt PKK ve HDP’nin değil AKP’nin de bu sessizliği doğru okuma ve anlamlandırma mecburiyeti var. Çünkü nihayetinde Kürtlerden yalnızca iki parti oy alıyor ve onlardan biri de AKP.  Bu da AKP’yi -tabii olarak- Kürtlerin temsili noktasında iddia sahibi yapıyor. Dolayısıyla Kürtlerin hissiyatına vakıf olmak ve davranışlarının ardındaki manayı çözmek -PKK ve HDP için olduğu kadar- AKP için de ehemmiyet kesbediyor.

 

İktidar cenahı, olan bitenden mutluluk duyuyor. Kürtlerin tepki vermeyişini alkışlarla karşılıyor ve bundan ilk olarak, tabanının PKK/HDP’den uzaklaştığı ve aradaki mesafenin kapanmayacak raddeye vardığı neticesini çıkartıyor. Hükümet çevreleri PKK’nin toplumsal düzeyde bittiğinden ve HDP’nin mum gibi eridiğinden dem vuruyorlar. Kürtlerin PKK ve HDP’nin çağrılarına kulak asmayışlarını da bunu kanıtı olarak sunuyorlar.

 

Kemik taban

 

Aynı kanaati paylaşmıyorum. PKK’nin ve HDP’nin bölgedeki siyasi ve sosyal ağırlığını, hükümetin ve yakınındakilerin umduğu oranda yitirdiğini düşünmüyorum. Zannımca memnuniyetinin büyüklüğü iktidar kanadının gelişmeleri analitik bir biçimde ele almasını engelliyor. Mesele soğukkanlılıkla tetkik edilmiyor. Aksine propagandist bir dil öne çıkıyor ve gerçeklerin üzerini örtüyor. Söz konusu çıkarıma itirazlarımı şöyle özetleyebilirim:

 

PKK ve HDP’nin yakın dönem siyasetlerine tabanının gönül koyduğu aşikâr. Bir aralığın oluştuğu kesin. Fakat bu aralık, tabanının PKK ve HDP’yi tamamen sildiği sonucunu vermez. HDP’ye verilen destek iki büyük grup halinde düşünülebilir:

 

İlk grup, “kemik” olarak nitelenebilecek tabandır. PKK’nin üzerinde hareket ettiği zemin ile bütünüyle örtüşen bu grup PKK ve HDP’ye çok büyük bir değer biçer. Onlar PKK ve HDP’yi bir örgüt veya bir partiden ziyade bir “varlık sebebi” ya da bir “varlık koşulu” olarak görürler. Her şart altında ve bilhassa zor zamanlarda onlara yardım etmeyi bir mecburiyet telakki ederler.

 

Bu neviden bir bağlılığı meydana getiren birçok nedenden bahsedilebilir: Kişisel ve ailevi mağduriyet, vefa duygusu, Kürt meselesindeki kazanımların bu yapılar sayesinde gerçekleştiği fikri bu nedenlerin başında gelir. Sahiplenme derecesi böylesine güçlü olduğunda örgütün ve partinin yaptığı hatalar – ne kadar büyük olurlarsa olsunlar- taban tarafından görmezden gelinebilir ve sineye çekilebilir. Hatta eleştiri dozu yükselip üzerlerine çok gidildiğinde taban o hataları meşrulaştıracak bir yol da bulabilir. Bundan ötürü hendek ve barikatların bu kitlede büyük bir kayma yarattığı kanısında değilim. Yarın sandık kurulduğunda bu kemik taban oyunu yine HDP’den yana kullanacaktır.

 

Konjonktürel birliktelik

 

İkinci grup ise kısa veya uzun vadeli bir amaçla HDP’ye destek olanlardan oluşur. Burada desteği sağlayan saikler farklıdır. Kimi siyasi çözüm ihtimalini güçlendirmek, kimi AKP’yi durdurmak, kimi %10 barajını aşmasına katkı sunmak için HDP’nin arkasında durur. 7 Haziran zaferini getiren en önemli etmen, bu grubun kapsadığı alanın genişlemesiydi.

 

İkinci grubu, PKK ve HDP ile ilişkilendiren bağlar sıkı dokunmuş değildir. Birlikteliğin konjonktürle irtibatlı bir yönü bulunur. Bu itibarla birinci gruba kıyasla ikinci grubun HDP’yi sahiplenme oranı daha düşük seviyelerde seyreder. Bu grubun şehir savaşlarına karşıtlığı daha yoğun ve HDP’ye yönelik eleştirileri de daha serttir. Ancak bu durum, onların HDP ile tamamen ters düştüklerine bir karine teşkil etmez. Zira gözlemleyebildiğim kadarıyla bu grubun içinde siyasi tutumlara yön veren iki mühim husus var:

 

Biri, “yanlış” olarak nitelendirdikleri siyasetleri HDP dışındaki etmenlere bağlayarak açıklama eğilimidir. Mesela HDP’nin PKK’ye güç yetiremediğini söylemek, HDP’nin sağlam bir siyasi duruş geliştirememesini devletin hatalarına dayandırmak ya da HDP’nin devlet ile PKK arasında sıkışıp ezildiğinden yakınmak, bu kapsamda değerlendirilebilir. Yani bu grubun içinde beğenmeyip kıyasıya eleştirdiği siyasi tercihlerin faturasını -HDP’ye değil de- HDP harici aktörlere kesmek, yaygın bir tavır.

 

Diğeri ise, siyasi bir çözüm için HDP’ye ihtiyaç duyulduğu düşüncesidir. Buna göre HDP’nin zayıflaması sorunun çözümünü kolaylaştırmaz, tersine sorunu daha da çetrefil hale getirir ve kötüleştirir. HDP’nin soluğunu kesmek kimseye fayda getirmez. Çözüm eninde sonunda siyasi olacağından, hataları ve eksiklikleri de olsa, siyasi bir aktör olarak HDP’nin muhafaza edilmesi gerektir.   

 

Büyüme potansiyelini torpillemek

 

Aslında bu tür bir koruma eğilimi, diğer siyasi partiler için de geçerlidir. Bugün her partinin içinde gidişattan memnun olmayan çok sayıda insan var. Fakat bu rahatsızlar, diğer partileri de kendileri için daha iyi bir seçenek olarak görmediklerinden eleştirseler de, kızsalar da -en azından mevcudu korumak adına- partilerinin yanında durmaya devam ediyorlar. HDP için de benzer bir durum var şimdilerde.

 

Ezcümle, PKK 7 Haziran’dan sonra halkın asla kabul etmediği bir yola girdi. HDP, buna karşı durmadı. Bu, hem Türkiye Kürtlerinin, PKK’nin arzuladığı istikamette ilerlemeyeceğini gösterdi hem de HDP’nin büyüme potansiyelini torpilledi. HDP’nin kemik tabanı dışında elde ettiği desteğin bir kısmı heba oldu. Ama bundan hareketle HDP’nin siyasi sermayesini tamamıyla tükettiği ve HDP’ye açılan kredinin bütünüyle geri çekildiği söylenemez. Nitekim yapılan ciddi araştırmalar da bunu teyit eden veriler içeriyor.

- Advertisment -