Kendini bu ülkenin ve iktidarın “gerçek” sahipleri sanan seksen küsur yıllık Kemalist doktrinizasyonun ürünü olan liberallerin, aydınların, solcuların, sosyal demokrasi iddiasındaki CHP yönetiminin ve bu cümleden daha nicesinin son 10 yılın siyasi gelişmeleri karşısında ne liberal, ne de solcu oldukları ortaya çıktı. Ama bundan daha da vahimi, bu “sahiplik” iddialarına rağmen bu ülkenin “yerlisi” olmadıklarının artık daha da görünür olması.Bu ülkenin ezilmiş, azınlık haline getirilmiş Ermeni cemaatinden Etyen Mahçupyan, Markar Esayan gibi yazarlar son 10 küsur yılda olup bitenleri büyük bir ferasetle idrak ederken, sahiplik iddiasındaki ve bu iddianın olağan sonucu kibirli, elitist Türk aydınları Batı’dan destek almak için yarışıyorlar. Kim siyaseten ve kültürel olarak daha yerli sorusunun cevabı çok açık. Elitist siyasal erk tarafından bir çağa yakındır kimlikleri reddedilen ve ağır kayıplar veren Kürtler; erkek egemenliğine karşı var olma mücadelesinde kadınlar; dışlanan, aşağılanan ve baskılanan dindarlar; soykırıma uğrayan, zorla göç ettirilen gayrimüslim halklar mı, yoksa girişte zikrettiğim “değerli aydınlarımız” mı? Bu soruyu kendilerine sorma zamanı artık gelmedi mi?Türkiye “korku” ülkesi temalı şikâyetleriyle Batı’nın bilinç altına sızmış “Osmanlı/İslam korkusu”nu hatta nefretini uyandırmak isteyen, bu nedenlerle de Batı basınında hoşgeldinlerle karşılanan köşe yazarları mı; bu ülke insanını anlamaya gayret eden, meselelere “buradan bakan,” bunun için sosyal/siyasal linçi göze alabilen bu site ve benzerlerindeki bir avuç düşünen insan mı? “Medrese” sözcüğü geçtiği anda Türk bayraklarıyla caddelere fırlayıp İslam dinine ve dindarlara saldırmaya hazır laikçiler mi, yarattığı güzelim yapılardaki okullara “medrese” adını veren Sevan Nişanyan ve düğününü tarihi Cağaloğlu Hamamı’nda eski âdetlere göre küşad edenler mi?Kemalizm’in kültürel açıdan bu topraklarda açtığı en onulmaz yara oryantalizmin kültürel kimliği ele geçirmek üzere okumuş yazmışların doktrine edilmesiydi. Bu proje, Osmanlı’nın son dönemindeki kimlik direnişinin zorbalıkla kırılmasıyla zeminlendi ve Cumhuriyet aydınlarıyla hâkim kılındı. Osmanlı’nın kültürüyle, sanatıyla bütünüyle reddiyesi bu topraklarda yaşanan en büyük kültürel kırılmaydı. “Hars” yerine “culture” boşuna yerleştirilmedi bu ülkede.Bugün bu reddiye farklı biçimlere bürünmüş olarak devam ediyor. Bu aslında “kendini” reddiyedir, kendini Batı karşısında dûn hissetmektir. Bugün siyaseten dışlanmışların varlık/yokluk mücadelesinin yanında, sıradan oryantalist kültürel hâkimiyetin kırılması için de bir değişim rüzgârı esiyor.
- Advertisment -
Önceki İçerik
Sonraki İçerik