Vahap Coşkun'un serbestiyet.com'da yayınlanan yazısını, Facebook ve Twitter'deki hesabımdan paylaştım. Doğma büyüme Diyarbakırlı olan ve halen bu şehirde yaşayan akademisyen, yazar Vahap Coşkun; Diyarbakır'ın Sur ilçesindeki "özyönetim" uygulamasının yarattığı manzarayı, somut olgulara dayanarak anlatıyor.
“Hendeğin arkası” başlıklı yazısında Vahap, halkın mağduriyeti ve çaresizleşmesine vurgu yaparak, bir avukat arkadaşının değerlendirmesini aktarıyor: "Kendisi zorunlu göç mağduru olmuş çok sayıda ailenin avukatlığını yaptı, onları yakından biliyor. 1990’larda devlet köyleri boşalttığında, insanları zorunlu göçe mahkûm ettiğinde daha sonra neyle karşılaşacağını düşünmüyordu. ‘Çıksınlar da nereye giderlerse gitsinler, ne yaparlarsa yapsınlar’ havasındaydı. Şimdi PKK de aynı tavrı gösteriyor. Ama bugün evinden edilenler yarın PKK’ye sıkıntı çıkaracak. Bu, kesin.”
Vahap Coşkun bir yıl önceki duruma göre tablonun nasıl değiştiğine şöyle dikkat çekiyor: "Her şey payını alıyor şiddetten. Bir yıl önce Diyarbekir’de tatlı bir telaş vardı. Belediyesiyle, valiliğiyle, sivil toplum kuruluşlarıyla bütün bir şehir Hevsel Bahçelerinin ve Surların UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine alınması için yekvücut bir halde çaba sarf ediyordu. Nihayetinde Hevsel ve Surlar, listeye girdi. Diyarbekirliler bundan onore oldu. Ekonomiye ve turizme büyük bir canlılık gelecekti.
Ne var ki hendekler kısa sürede bütün beklentileri yuttu. Bugün bir açık hava müzesini andıran eski Diyarbekir ateş altında. Camiler, kiliseler, müzeler, hanlar Rahmetli Tahir Elçi, Dört Ayaklı Minare’ye siper etmişti kendini. Şimdi de Paşa Hamamı ve Kurşunlu Cami yandı. Maalesef sırada diğerleri var gibi."
Vahap Coşkun'un yazısında, hendek kazıp özerklik ilan etmenin sonuçları, bu şekilde değerlendiriliyor.
Kürtlerin meşruiyet direnişi
1960'ların başından beri, Kürtlerin kimlik ve özgürlük mücadelesinin tanığı olan, bu haklı taleplerin, ülkemizdeki demokrasi yolculuğunun parçası olduğuna inanan ve destekleyen biriyim. Devletin acımasızlığının, pervasızlığının zirveye ulaştığı, acı bir tarihtir Kürt meselesi.
Bu yolculuğun 50 yıllık birikimini anlamaya ve anlayabildiği kadarını da paylaşmaya çalışan birisi olarak, ödenen bedelleri, elde edilen siyasi ve yasal kazançların değerini görebiliyorum… Kürtler, ciddi bir meşruiyet zemini yaratmayı hedeflediler başından beri. HDP'nin aldığı 6 milyonluk oy, büyük bir toplumsal meşruiyet kavgasının ve yolculuğunun, bir anlamda zaferi olarak görülebilir.
PKK'nın hedefleri halkın beklentisi
Kürtler, 7 Haziran seçimleriyle, siyasi mücadele açısından bir “test sürüşü” yaptılar. Türkiye'nin batısında da, bu meşruiyet denemesi olumlu destek buldu. Daha önce yaşamadığımız bir toplumsal duruma doğru ilerlediğimizi hissediyorduk. Kürt meselesi, bir çok zihinsel ve siyasi engele rağmen, kendisine farklı bir zemin yaratmıştı.
7 Haziran seçimlerinin ardından; PKK, büyük oy kazancının da etkisiyle, yeni bir denemeye girişti. "Özyönetim"ler ilan etti. Kürtleri, kazanılan zaferin ardından, yeni bir mücadeleye çağırdı
PKK'nın “ilan ettiği” yeni durum, Kürtlerin meşruiyet kavgasıyla acaba ne ölçüde uyumlu? Şunu söylemek mümkün: Kürtlerin ağırklı bir kısmı; yapılan bir çok araştırmada da görüldüğü gibi, esas olarak, kaderlerini Türkiye ile birleştirmeye eğilimli. Özgürlük, demokrasi ve kimlik taleplerinin, bu ülkenin siyasi zemininde kazanılabileceğine inanıyorlar.
Eleştirileri var, tepkileri var, güvensizlikleri var. Ancak, kazandıkları meşru zeminin, siyasi mücadele imkanlarının farkındalar. Türklerle birlikte, yeni bir demokrasi inşa edebileceklerine inanma oranları, oldukça yüksek.
Ayaklanma ve halk
7 Haziran seçimlerinden sonra PKK'nın öncülük ettiği "özyönetim" ilanı, bir ayaklanma denemesidir. Her ayaklanma kendi meşruiyetini arar. Elde edebileceği kazanç ve kayıpları hesaplayarak ilerler. Kürt kimliği konusunda en kararlı olunan, bu mücadelede HDP'ye en yüksek oyun verildiği ilçelerde bile, böyle bir “ayaklanma”nın elde edebileceği kazançlar ve meşruiyet konusunda, ciddi tartışmalar ve soru işaretleri var.
Vahap Coşkun'un Sur ilçesi örneğinde aktardıkları, diğer "özyönetim" ilan edilen ilçeler için de geçerli. Bölgeyi tanıyan birisi ve oradaki insanlarla yakın ilişkisi bulunan birisi olarak; diyebilirim ki, bu ilçelerdeki yeni siyasi tercih, Kürtlerin uzun yıllar içinde elde ettikleri birikimle “doğru orantılı” değil.
7 Haziran seçimlerinden 1 Kasım seçimlerine kadar uzanan süre içinde, bölgede HDP'nin oyu önemli ölçüde azaldı. Öte yandan, "özyönetim" ilan edilen ilçelerde, imkanları olan insanlar, ilçeleri terk ettiler, etmeyi sürdürüyorlar. Toplum, seçimlerde oy veriyor. Ancak, “hesaplaşmanın tırmanması”nı, kendi geleceği açısından yararlı görmüyor. “Ayaklanma planları”nın arkasında durmuyor. Sonu olmayan bir girişimin içinde olmayı tercih eden bir ruh halinde değil halk.
‘Bir devrimci mektubu’