İyimser bir insanım. Bunca askeri darbeli, baskıcı, belalı bir geçmişe rağmen umudumu korumam bu iyimserliğim sayesinde. 31 Mart seçimlerine de aynı duygular içinde baktım.
Türkiye’de seçimlerin “hile dolu” olduğu yönündeki iddialara eskiden beri çok itibar etmeyen biriyim. Gece yarısı Maltepe’de sayılan 400 sandığın yeniden sayılması konusunda İl Seçim Kurulu’nun karar verdiği haber, bir karabasan gibi geldi.
Artık, yapılanlar, benim iyimserliğimin sınırlarını da zorluyor. 17 yıl sayısız seçim kazanmış bir iktidarın, esprili ve sakin kişiliğiyle tanınan iki numaralı ismi Binali Yıldırım da “seçimler murdar oldu” diyorsa, diyebiliyorsa, benim söyleyeceğim söz kalmamış demektir.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerini bir kördüğüme sokma çabalarının kaygısını yaşadığımız şu günlerde, dışarıdan gelen haberler de, can sıkıcı. Özellikle Washington’dan kara dumanlar yükseliyor.
ABD'de yaptırım hazırlıkları…
Serdar Turgut, Habertürk’teki yazısında, ABD’deki yeni girişimlere dikkat çekiyor. Bizler ülke olarak yerelleşmiş, içimize çekilmişken, önemli, tehlikeli gelişmeler oluyor, diyor. Geçen hafta içinde Amerikalı iki senatörün, B.Menendez ve M.Rubio’nun, Senato’ya sunduğu yasa tasarısı Türkiye açısından son derece kritik.
Belki hiçbir dönemde bu kadar Türkiye aleyhine sonuçlar doğurabilecek bir adım atılmamıştı. Tasarının resmi amacı, ilk sayfasında şöyle açıklanıyor: “Bu tasarı Doğu Akdeniz’de güvenlik ve enerji işbirliklerinin geliştirilmesi ve diğer amaçları taşımaktadır.”
Amacın, Türkiye’yi Doğu Akdeniz’den silmek olduğunu sunulan metni okuduğunuzda görüyorsunuz. Amerika, bölgede, İsrail, Yunanistan ve Kıbrıs (Rum Kesimi) ile bir stratejik ortaklık kururuyor.
Bu ülkeler, gerekirse Mısır’ın desteğini de alarak, Akdeniz'deki dev doğalgaz enerji alanlarına ve ülkelerin ulusal güvenliğine dışarıdan gelebilecek tehditlere karşı, ortak hareket etmeyi taahhüt ediyorlar.