Ana SayfaYazarlarTarihsizlik ve belleksizlik

Tarihsizlik ve belleksizlik

 

Tarihsizlik bu toplumun uzun yıllar belleğine ilmek ilmek örüldü. Zira, bize tarihimizin en doğru ve en mükemmel olduğunu vazedenler açısından tarihle hesaplaşmak gibi bir sorun yoktu.

 

Yapılması gereken ‘şanlı’ ve ‘zaferlerle örülü’ tarihimize içeriden ve dışarıdan gelecek saldırılara karşı tarihimizi ‘savunmak’ ve karşıt tarihlerle ‘kavga’ etmekti.

 

Böylesine bir yaklaşımın en önemli sorunlarından birisi, tarihsel gerçekliğin objektif olarak tespit edilmesinin mümkün olduğunu varsayımını da içermesi ve bunun sonucunda gri alanlar tanımamasıdır.

 

Bütün bir tarihe noktasal ve biçimsel bir perspektifle yaklaşan böyle bir zihniyet pek tabi  tarihin akışı içerisindeki süreklilikler ve sıçramalar şeklinde cereyan eden diyalektik süreci görmezden gelir.

 

Bu sadece akademik bir soru olmayıp toplumsal dengeler açısından ziyadesiyle önemlidir. Tarihin öneminin tarihsizlikle belirtildiği bir toplumda bu dengeleri sağlıklı biçimde kurmanın imkanı yoktur.

 

 Nasıl günümüzde gerçekleşen olayları değişik bakış açılarından yorumlara tabi tutabiliyorsak, tarihi yorumlama alanında da benzeri bir esnekliğe sahip olabilmemiz gerekiyor.

 

Tarihsizliğin, yani tarihin günümüzün ayrılmaz parçası haline getirilmesi ve bu vasıtayla güncelin oluşumunun kaçınılmazlığının vurgulanmasının yarattığı temel sorun, bunun retrospektif şekilde yarattığı teleolojik geçmişin ‘mükemmellik’, ‘hatasızlık’, ‘lekesizlik’, benzeri asr-ı saadet dönemini çağrıştıran sıfatlarla gerçeküstü bir karaktere sahip kılınmasıdır.

 

Tarihe böyle yaklaşmak ise tarihin etrafında şekillendirdiği bireyleri insanüstülük mertebesine yükseltirken, ‘devlet’ ilahi bir kuruma, ‘millet’ de adeta bireylerden meydana gelmemiş ve gelmeyen, bir çeşit yaratığa dönüştürülmektedir.

 

Maalesef, Türkiye toplumunun tarihle olan ilişkisi tarihsizlik üzerine kurulu. İlginç olan bu parametrenin Türk toplumunun ulus devlet inşası sürecinden beri tarihe yaklaşımıyla tam bir uyum içinde olması.

 

Kendisine bilimsellik ve nesnel gerçeklik atfedilen, alternatifsizlikle kutsanan bu tarih, günümüz için mesele yaratmaması amacıyla mevcut gerçeklik açısından yeniden düzenlenmiş, buna uymayan, sıkıntı yaratabilecek ayrıntıları ayıklamış ve mükemmelleştirmiştir.

 

Bu süreci ulus devletin inşa sürecine paralel olarak ‘yarattığı’ ideolojik tarih anlayışı veya daha popüler bir söylemle ifade etmek gerekirse ‘resmi tarih tezi’ olarak tanımlamak mümkün.

 

Cumhuriyet’in Osmanlı mirasından radikal bir kopuşu temsil ettiği genel kabul gören bir yaklaşımdır. Ancak, bu yaklaşımı savunan entelektüellerin göremediği veya görmek istemediği şey tarihi süreci kendi akışı içinde ele alarak değerlendirmek yerine her şeyi değişen yeni toplum fikrini desteklemek amacıyla istedikleri asırdan seçtikleri örneklerle zıt kategoriler yaratmaktadırlar. Bir sonraki yazıdan buradan devam edeceğim.

- Advertisment -
Önceki İçerik
Sonraki İçerik