Ana SayfaYazarlarTürkiye’nin demokrasi sınavından bir epizot

Türkiye’nin demokrasi sınavından bir epizot

 

1950 ile gelen Demokrat Parti zaferi, Cumhuriyet’in ilanından bu yana süregelen egemen Halk Partisi iktidarının da el değiştirmesiydi. Ancak bunu salt bir parti değişikliği olarak almaktansa, Demokrat Parti’nin içinde barındırdığı çıkar grupları nezdinde incelemek daha doğru olacaktır.

 

Keza, Bernard Lewis’in belirttiği gibi, Anadolu’nun köy bölgelerindeki toprak sahipleri ve zengin köylüler hâkim gruplar konumunda iken, Kemalist devrim ile köklü değişikliklerle yüz yüze geldiler. II. Mahmut ve Tanzimat devlet adamları gibi Mustafa Kemal de kararlı bir merkeziyetçiliğin izlerini sürmüş, büyük mülkleri parçalamak için kararlı bir çaba göstermiştir.

 

Özellikle “Toprak Reformu Kanunu” ile kızgınlıkları iyice ayyuka çıkan toprak ağaları Halk Partisi’ne olan tepkilerini dile getirmişler, bununla da kalmayıp bu kanundan somut bir çıkar elde edemeyeceği öngörülen köylüleri de saflarına dâhil etmişlerdir.

 

Ayrıca, 1940’lardan itibaren büyüme eğilimi içerisinde olan dini hareketlerin de 1920 ve 1930’larda Mustafa Kemal tarafından uygulanan zorunlu laikleştirme hareketinden ötürü de kendilerini bu gruba dâhil edip Halk Partisi’nin karşısında bir tutum sergiledikleri gözlemlenebilir.

 

Bunun yanı sıra, Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren filizlenmiş ticari ve sınaî orta sınıf, demokrasi ve serbest teşebbüs adına Halk Partisi ve onun temel politikası devletçiliğe baş kaldırmış, girişimcilik fikrinden dem vuran ve Batı  odaklı  kapitalist ekonomi fikrine sadık bir ekonomi vadeden Demokrat Parti tarafında olmayı seçmişlerdir.

 

Bu konjonktürde yapılan seçimlerde Demokrat Parti’nin başarısı gelmiş, toplumda bu değişim adeta sevinç ve toplumun farklı katmanlarından bireylerin içlerinde Halk Partisi’ne karşı büyüttüğü tepki ile dışa vurulmuştur. O döneme dair Bernard Lewis’in verdiği örnekler ilginç olmakla birlikte bir o kadar da düşü̈ndürücüdür.

 

Örneğin, Ankara’da Tacüddün camiinde bir vaiz Cuma namazında, Türkiye’yi Allahsız Halk Partisi’nin idaresinden kurtardığı için Allah’a şükretmiş ve Bursa yakınında bazı köylüler büyük mülkleri bölmeye başlamış ve ne yaptıkları sorulduğunda “şimdi demokrasi var!” karşılığını vermişlerdir. İstanbul taksi şoförleri polislere burun kıvırmış ve emirlerine uymayı  reddetmiştir – ve polislerin kendileri bile ellerinde hala ne gibi bir yetki kaldığı konusunda şüpheye düşmüş gibidir.

 

Bazıları tarafından bu olay “Türk tarihinin en büyük kansız devrimi” olarak addedilse bile peşi sıra gelen askeri müdahaleler ve demokrasi anlayışı ile hiç de uyuşmayan uygulamalarla Türkiye’nin gelişme ve ilerleme yolunda hala birçok engel ile karşı karşıya olduğu anlaşılmıştır.

- Advertisment -