Paralel Yapı'nın MİT tırlarına yönelik operasyonunun amacı neydi? Gerçekten de, "yasadışı silah"larla mı ilgileniyorlardı? Yoksa, mesele, AK Parti iktidarı mıydı? Ellerindeki operasyon fotoğraflarını hala servis ediyorlar. Onların bu gayretleri, Batı medyasının ve siyasi merkezlerin büyük ilgisini çekiyor. Neden?
Bu soruları sormaya başlamamın nedeni; 17-25 Aralık operasyonlarıyla başlayan ve kademe kademe yükseltilen, "terörizme destek veriyorlar" propagandası… IŞİD'in Kobani'ye yönelik başlattığı son saldırı, bu konuyu yeniden gündemin birinci maddesi haline getirdi: "Türkiye IŞİD'e destek veriyor, onlara yol veriyor" söylemi, yine dolaşımda.
Kampanya’nın amacı ne?
AK Parti iktidarına kızabilirsiniz, Suriye siyasetini, Ortadoğu'da izlediği çizgiyi beğenmeyebilirsiniz. PYD'ye yönelik "terörist örgüt" suçlamasını, özellikle de bu suçlamanın Türkiye'de çözüm süreci devam ederken yapılmasını; akılcı bulmayabilirsiniz. "Kürt sorunu bitmiştir" gibi milliyetçiliğe prim veren açıklamalara, tepki gösterebilirsiniz. Gerçekten de bizim de bu konularda eleştirilerimiz oldu.
Ancak insaf edelim "Türkiye IŞİD'i destekliyor, Türkiye terörü destekliyor" şeklindeki ifadeler ölçüsüz, gerçeklere dayanmayan bir propogandadır.
Dünkü yazımda, İsrail'in önde gelen siyasetçilerinden Ehud Barak'ın bir değerlendirmesinden söz ettim. Barak; “IŞİD'e dair en doğru ve gerçekçi analizi Türkiye’nin yaptığı” saptaması yanısıra, “meseleyi halletmenin de ilk adresinin Türkiye olduğu” vurgusunu yapıyor. "Türkiye teröristtir" ana fikrini işleyen iç ve dış basın; ilginçtir, Barak'ın bu değerlendirmesini görmezden geldi.
Bir kimseye ya da siyasi akıma, ne kadar tepki duyularsa duyulsun; “hakkaniyeti” ve “gerçeği dile getirmeyi” elden bırakmamak gerekiyor.
Belgeler varsa çıksın
İlk söylenebilecek olan, şu olabilir: "IŞİD'liler geçiyordu fotoğrafı elimizde var", "videosu var" gibi şeyler söyleyenlerin; bu belgeleri ellerine alarak Meclise gelmeleri ve hükümetten bunu sormaları gerekir. TV ve gazetelerdeki iddialarla yetinerek, bunlar üzerinden siyaset üretmek; hakkaniyetli değil. Elinde bilgi, belge olan; yetkili kurumlara getirip, hesabını sormalı. Bunu yapabilecek imkan da var, güç de var.
Tabii, konuyu ikinci bir açıdan da değerlendirmek, önem taşıyor: Türkiye'deki “İslamcı hareket”; her zaman, şiddetle arasına sınır çekti. Gördüğü baskılara rağmen, şiddet yolunu tercih etmedi. Bu hareketin kurucu liderlerinden Necmettin Erbakan'ın ülkemiz siyasetine en büyük katkılarından biri, birisi İslamcılığı meşru zeminde tutmasıdır.
İslamcılık ve şiddet
“İslamcılık” adı altında şiddetin Türkiye'de etkili hale gelmesi, en çok İslamcı akımın korkusudur. Yani, kendi elleriyle şiddeti kışkırtmaktan, bir kazançları olamaz.
Üçüncü bir nokta: Türkiye, Suriye'deki “Esad rejimine muhalif güçler”i, başından beri destekliyor. Yalnız Türkiye değil, ABD ve Batı da; bu muhalefeti destekliyor. Yakın tarihlerde, Türkiye'deki muhalifleri eğitmek için kurulan "Eğit Donat" kampının baş destekçisi, ABD değil mi?
Dördüncü olarak: Türkiye'nin, bu muhalefete destek amacıyla silah ve gıda yardımı yaptığı da; dünyanın malumu. “Suriye Muhalefeti”, ilk ortaya çıktığında; birleşik bir muhalefetti. İçinde “Batıyla işbirliğini tercih edenler” olduğu gibi, “sert İslamcı akımlar” da vardı.
Beşinci olarak: Batı ve özellikle ABD; Rusya'nın da Esad'a destek çıkmasıyla, muhaliflere olan desteğini (bu noktada,birçok değişik siyasi etken de devreye girdi) azalttı; ya da kesecek noktaya getirdi. Bu tereddütten kuvvet alan Esad; muhalefete yönelik, daha saldırgan ve acımasız bir savaşa yöneldi. Savaşın vahşeti, Suriye muhalefeti içindeki radikalleri güçlendirdi. Suriye muhalefetinin ılımlı kanadı zayıflarken; önce El-Nusra, sonra IŞİD etkili aktörler olarak sahneye çıktılar. Muhtemelen, muhalefete giden silahların bir kısmı da, onların eline geçti.
Sınırdakı sığınmacılar
Altıncı olarak: Suriye rejiminin baskıları nedeniyle olsun, Kürtlerle IŞİD arasındaki savaş yüzünden olsun, daha değişik çatışmaların sonucu çok değişik gruplar, topluluklar, Türkiye sınırlarından geçerek ülkemize sığındı. Bunlar arasında, sıradan insanlarla birlikte militanlar da bulunuyor. İlk Kobani kuşatması sırasında; yaralı 1500 PYD militanının, Türkiye hastanelerinde tedavi edildiği biliniyor. Muhtemeldir ki, “Özgür Suriye Ordusu”na mensup savaşçılar da başka sınırlardan geçmiştir. Yaralılara bakım yaparken; kimin IŞİD'li, kimin PYD'li, kimin Özgür Suriye Ordusu savaşçısı olduğunu saptamak ve ona göre muamele etmek mümkün de değil, doğru da değil.
Yedinci olarak: Cumhurbaşkanı'nın (özellikle de bu konulardaki) üslubunu, dilini, bakış açısını, kışkırtıcı bulup eleştirebilir; yanlış öngörülerde bulunduğunu düşünebilir veya hedeflerini sorgulayabilirsiniz.
Daha birçok farklı açıdan değerlendirme/eleştiriler yapılabilir. Ancak, bunların hiçbirisi, "Türkiye IŞİD'e destek veriyor" iddiasını temellendirmez.
Türkiye'yi “terörist devlet” ilan etmenin, “IŞİD'ci” diyerek suçlamanın, dünya çapında bir karalama kampanyası yürütmenin; Türkiye muhalefeti açısından, nasıl bir rasyonalitesi olabilir?
Gerçekçi olmayan”, “kutuplaştırmayı kışkırtan” kampanyalar ve sürekli geliştirilen “felaket senaryoları”; dışarıda zorluklara neden olduğu kadar, içeride de, barışın, çözümün ve sağduyunun önüne, engel olarak dikiliyor.