Ana SayfaYazarlarMehmet Altan kararı (*)

Mehmet Altan kararı (*)

 

Mehmet Hasan Altan, 10 Eylül 2016’da gözaltına alınır. 21 Eylül 2016’da Savcılık huzuruna çıkarılır. Savcılığın tutuklama istemi üzerine İstanbul 10. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk edilir. 22 Eylül 2016’da hâkimlik, Altan’ın “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırma veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme ve silahlı terör örgütüne üye olma” suçlarından tutuklanmasına karar verir.

 

Altan, 28 Eylül 2016’da tutuklanma kararına itiraz eder. İtirazı reddedilince 8 Kasım 2016’da Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunur. Bu arada İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı, Altan ve onaltı kişi hakkında bir iddianame hazırlar. İddianame İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 03.05.2017’de kabul edilir ve böylece kovuşturma safhası başlar.

 

Altan, AYM’ye yaptığı başvuruda toplam yedi maddede hak ihlali yapıldığı iddiasında bulunur:

 

(1) Kötü muamele yasağının ihlali;

(2) Gözaltının hukuka aykırı olması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlali;

(3) Sulh ceza hâkimlerinin bağımsız ve tarafsız hakim ilkelerine aykırı olması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ihlali;

(4) Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlali;

(5) Tutukluluğa itiraz incelemesinin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlali;

(6) Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlali;

(7) Tutuklanma dolayısıyla ifade ve basın özgürlüklerinin ihlali.

 

AYM, 1 ve 2. maddelerdeki iddiaları “başvuru yollarının tüketilmemiş olması”; 3, 4 ve 5. maddelerdeki iddiaları ise “açıkça dayanaktan yoksun olması” gerekçesiyle oybirliğiyle “kabul edilemez” bulur. 6 ve 7. maddelerdeki iddiaların ise, yine oybirliğiyle “kabul edilebilir olduğuna” karar verir. Esasa dair yapılan incelemede de oy çokluğuyla Anayasanın 19. maddesindeki kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı ile 26. ve 28. maddelerindeki ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine hükmeder.

 

Deliller ve “kuvvetli suç şüphesi”

 

Altan’ın dosyasında, gerek tutuklama kararına ve gerek iddianamedeki suçlamalara dayanak teşkil eden başlıca beş tane delil vardır:

 

(a) Can Erzincan televizyonunda 14.07.2016’te yayınlanan programda yaptığı konuşma;

(b) Star gazetesinde 17.12.2010’da yayınlanan “Balyoz’un Anlamı” başlıklı yazı;

(c) Kendi internet sitesinde 20.07.2016 yayınlanan “Türbülans” başlıklı yazı;

(d) Altan’ın konutunda yapılan aramada ele geçirilen (!) altı adet 1 ABD doları (bunlardan beşi çalışma masasındaki çekmecede diğer dövizlerle bir arada bulunurken, F serisi olduğu tespit edilen birinin ayrı bir yerde bulunması);

(e) FETÖ/PYD kapsamında görülmekte olan diğer davalardaki sanıkların Bylock yazışmalarında Altan’ın isminin geçmesi.

 

AYM, Altan’ın tutuklanmasının gayri-hukuki olduğuna dair başvurusunu incelerken, önce AİHM’nin tutuklanmaya dair içtihatlarını hatırlatır. AİHM’e göre, ilk tutuklama kararının verilmesi için suçun işlendiğine dair “makul bir şüphenin” bulunması yeterlidir. Makul şüphenin var olup olmadığı, elde edilen delillere ve her somut olayın kendine özgü koşullarına bakılarak belirlenir.

 

“Eğer toplanan deliller objektif bir gözlemciye sunulduğunda şüpheli ya da sanığın atılı suçu işlemiş olabileceği yönünde bir kanaat oluşturmaya yeterli ise somut olayda makul şüphe vardır. Diğer bir ifade ile inandırıcı neden ya da makul şüphe, suçlanan kişinin üzerine atılı suçu işlemiş olabileceğine dair objektif bir gözlemciyi ikna etmeye yeterli olay, olgu veya bilginin varlığını gerektirir.” (Paragraf 69)    

 

Buna göre, bir kişi hakkında tutuklama kararı verilebilmesi için, kişinin suçluluğu hakkında güçlü belirtiler bulunmalıdır. Suçlama, kuvvetli delillerle desteklenmelidir. Bilhassa demokratik toplum için vazgeçilmez önemde olan ifade özgürlüğü, sendika özgürlüğü ve siyasi faaliyette bulunma özgürlüğü gibi temel hak ve özgürlükler söz konusu olduğunda, yargı mercilerinin kuvvetli suç şüphesini belirlerken daha fazla özen göstermeleri gerekir. “Bu özen yükümlülüğüne riayet edilip edilmediği Anayasa Mahkemesinin denetimine tabidir.” (Paragraf 118)

 

Subliminal mesaj

 

AYM, her somut olayda kuvvetli suç şüphesinin olup olmadığının, tutuklama nedenlerinin bulunup bulunmadığının ve tutuklamanın ölçülülüğünün, öncelikle tutuklama tedbirini uygulayan yargı mercileri tarafından takdir edileceğinin altını çizer. Ancak yargı mercilerinin belirtilen hususlardaki takdir aralığını aşıp aşmadıklarını da kendisinin denetleyeceğini belirtir. “AYM’nin bu husustaki denetimi somut olayın koşulları dikkate alınarak özellikle tutuklamaya ilişkin süreç ve tutuklama kararının gerekçeleri üzerinden yapılır.” (Paragraf 126)

 

AYM, bu çerçevede Altan’ın tutuklanmasını değerlendirirken şu tespitlerde bulunur:

 

(a) Yargı mercileri, Altan’ın darbe teşebbüsünden bir gün önce gerçekleştirdiği programda sarf ettiği sözleri bir darbe çağrısı ve darbenin toplumsal kabulünü sağlamak için verilen subliminal mesajlar biçiminde yorumlamıştır.

 

AYM ise bu iddiayı üç sebepten ikna edici bulmaz. Bir, bütün olarak değerlendirildiğinde Altan’ın sözleri — tereddütsüz bir şekilde — bir darbe çağrısı olarak nitelendirilemez. İki, bu sözlerin kamuoyunu bir sonraki gün gerçekleşecek darbeye bilerek hazırlamak için söylendiği kabul edilemez. Ve üç, Altan konuşmasında hükümetin siyasi mekanizmalar içinde değişebileceğine dair görüşleri de dillendirmiştir. Meselâ hükümetin iki yıl sonra yapılacak seçimlerde veya seçim öncesinde iktidar partisinden bir kısım milletvekilinin bir başka siyasetçiyle birlikte yeni bir parti kurası sonucu değişebileceğine dair öngörülerde bulunmuştur.

 

(b) Altan’ın 2010 yılında Balyoz davasının başladığı gün yayınlanan “Balyoz’un Anlamı” başlıklı köşe yazısı, yargı mercilerine göre “FETÖ’nün hedeflerine hizmet etmek gayesiyle” kaleme alınmıştır.

 

AYM, bu iddiayı da kabul etmez. Yazının 2010 yılında yazıldığına ve bu tarihte FETÖ’ye ilişkin herhangi bir soruşturmanın bulunmadığına dikkat çeker. Memleketin en önemli gündem maddesi hakkındaki bir yazının FETÖ’nün amaçları için yazıldığını düşündürtecek bir kanıtın olmadığını belirtir. Aynı dönemde medyada bu konuya dair çok sayıda lehte ve aleyhte yazının çıktığını hatırlatır. Ayrıca, Altan hakkında bu yazıdan ötürü herhangi bir soruşturmanın açılmadığını da vurgular. (Paragraf 135)

 

“Hukuksuz bir tasfiye”

 

(c) Soruşturma ve kovuşturma makamlarına göre, Altan kendi internet sitesinde yayınlanan “Türbülans” başlıklı köşe yazısında, FETÖ/PYD mensuplarının kamu görevinden ilişiğinin kesilmesini ve örgüte ait kurum ve kuruluşların kapatılmasını “hukuksuz bir tasfiye” olarak nitelendirmiştir. Böylece Altan, bağlı bulunduğu FETÖ/PYD’nin amacına hizmet etmiştir.     

 

AYM bu argümandan da tatmin olmaz. AYM’ye göre Altan, 15 Temmuz (2015) darbe girişimin salt FETÖ/PYD mensuplarınca gerçekleştirildiğine yönelik şüphelerini dile getirmiş ve darbe girişiminin ardından alınan bazı tedbirleri eleştirmiştir. Benzer görüşleri o dönem dillendiren çok sayıda kişi vardır. Bireyler, herhangi bir olay hakkında kamu makamlarından farklı değerlendirmelerde bulunabilirler. Ya da kamuoyunda baskın olandan farklı görüşleri savunabilirler.

 

Bu tür görüşlerin “görüşü ifade edenin amacından hareketle bir suça konu edilebilmesi için, bu amacın — ifadelerin içeriğinin dışında — somut olgularla ortaya konulması gerekir. Buna karşılık soruşturma makamlarınca, başvurucunun suça konu edilen yazıyı yazarken FETÖ/PYD’nin amacı doğrultusunda hareket ettiğine ilişkin kanaat oluşmasını sağlayacak nitelikte olguların varlığı gösterilememiştir.” (Paragraf 145)     

 

Somut olgu

 

(d) Soruşturma makamları, bir tanığın anlatımlarına, Altan’ın konutunda bulunan 1 ABD dolarına ve Bank Asya’da hesabının bulunmasına, Altan’ın bazı kişilerle yaptığı  — zamanı ve içeriği belirtilmeyen — telefon konuşmalarına dayanarak, onun FETÖ/PYD’nin hedefleri için hareket ettiğini ve bu örgütle bağlantılı olduğunu iler sürmüşlerdir.

 

Buna karşılık AYM, Altan’ın aleyhinde ifade veren tanığın anlatımlarının soyut olduğunu ve herhangi bir somut eyleme dair bilgi sunmadığını ifade eder. Altan’ın banknot, hesap ve telefon görüşmelerine ilişkin sorulara verdiği cevapların hayatın doğal akışına uygun olduğunu belirtir. Soruşturma makamlarının ise Altan’ın savunmasını çürütecek somut bir olgu gösteremediklerini söyler. (Paragraf 146)

 

(e) Cumhuriyet Savcısı, bazı Bylock yazışmalarında Altan’ın isminin geçmesini suç işlendiğine dair bir delil olarak sunmuştur. AYM, buna da katılmaz. Önce, söz konusu yazışmaların Altan’ın bilgisi haricinde yapıldığını söyler. Yazışmalarda Altan ile ilgili bazı ifadelere yer verilmişse de, bu ifadelerin içeriği dikkate alındığında bunların tek başına suçun işlendiğine dair kuvvetli bir şüphe olarak değerlendirilemeyeceğini vurgular.

 

Neticede AYM, tutuklama için gösterilen gerekçelerin hiçbirinden ikna olmaz. Dosyadaki delillerden “suç işlendiğine dair kuvvetli bir belirtinin” çıkmadığı sonucuna varır. Suç işlediğine dair kuvvetli belirtiler ortaya konmadan Altan hakkında tutuklama tedbiri uygulanmasının, Anayasanın 19. maddesinde ifadesini bulan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ihlal ettiğine hükmeder.

 

“Zorlayıcı toplumsal ihtiyaç”

 

AYM, Altan’ın tutuklanmasını ifade ve basın özgürlüğü açısından da inceler. Mahkemeye göre, Altan’ın — eldeki deliller gözetildiğinde hukukilik şartını sağlamayan — tutuklama gibi ağır bir tedbire maruz bırakılması, ifade ve basın özgürlüğünü de ihlâl eder. Bu tutuklama, demokratik toplumda “gerekli” ve “ölçülü” bir müdahale olarak kabul edilemez.

 

Mahkemeye göre, suç konusunu oluşturan yazıların yayımlandığı ve konuşmaların yapıldığı dönemde, Altan’ınkine benzer çok sayıda görüş kamuoyunda dile getirilmiş ve tartışılmıştır. Durum böyle iken, Altan’a dönük tutuklamanın hangi “zorlayıcı toplumsal ihtiyaçtan” kaynaklandığı ve demokratik bir toplum düzeninde bu tutuklamaya neden gerekli görüldüğü, tutuklama kararının gerekçelerinden anlaşılamamıştır. (Paragraf 234)

 

Ayrıca AYM, demokratik bir toplumda ifade ve basın özgürlüklerine bir müdahale yapılırken, bu müdahalenin hem başvurucular ve hem de genel olarak basın üzerinde doğurması muhtemel “caydırıcı etkisinin” de hesaba katılması gerektiğini hatırlatır. “Başvuru konusu olayda tutuklama gerekçelerinde, yayımlanan yazılar ve Can Erzincan TV’de yapılan konuşmalar dışında herhangi kayda değer somut bir olgu ortaya konulmadan başvurucunun tutuklanmış olmasının ifade ve basın özgürlüklerine yönelik caydırıcı bir etki doğurabileceği de açıktır.”  (Paragraf 235)

 

İncir çekirdeği

 

Ezcümle AYM, Altan’ın tutuklanmasının demokratik bir toplu düzeni için “gerekli ve ölçülü” olmadığını, “zorlayıcı bir toplumsal ihtiyaçtan” kaynaklanmadığını ve basın üzerinde “caydırıcı etkide” bulunma ihtimalinin yüksek olduğunu açıklar. Hukukilik şartlarını yerine getirmeyen bu tutuklamanın hem kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkını hem ifade ve basın özgürlüğünü ihlal ettiğine karar verir. Olağanüstü Hal’de olmanın bu müdahaleleri meşru kılmadığının da altını çizer.

 

                                                                  *          *          *

 

Ne var ki AYM dosyadaki delilleri tutuklama için bile yeterli görmezken, dâvâya bakan mahkeme aynı delillere dayanarak Altan hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapse hükmetti. Bir başka ifadeyle, incir çekirdeğini doldurmayacak gerekçelerle Altan, mevzuattaki en ağır cezaya çarptırıldı. Gayri-hukuki bu kararın en kısa zamanda iç ve dış hukuk duvarlarına çarpıp geri döneceğini düşünüyorum. Yarına, dâvâya bakan mahkemenin hukukilik niteliği taşımayan kararı değil, AYM’nin evrensel hukuki değerleri yansıtan kararı kalacaktır.   

 

(*) Başvuru numarası: 2016/23672. Karar tarihi: 11.01.2018. Resmi Gazete tarih ve sayı: 19.01.2018-30306.

- Advertisment -