Browning gibi, Westermann da özellikle polis görevlilerinin sahip olduğu örgütsel kültüre referans vererek, kurumsal faktörlerin öneminin altını çizmektedir. Browning RPB 101’deki erlerin birliklerine “ait olmak” ya da “uymak/uyum sağlamak” için üstlerinden gelen açık ya da örtülü baskının yanı sıra, çevre baskısının sonucu olarak da harekete geçtiklerini savunurken, Westermann Üniformalı Polis kademeleri içinde öldürme davranışlarının nasıl şekillendiğine odaklanmaktadır.
Westermann, böylesi bir örgütsel kültürü yapılandırmak ve oluşturmak için arkaplânda mevcut olan ırkçılığın ve köklü Yahudi nefretinin ne kadar etkili olduğunun açığa çıkarılması noktasında Browning ile hemfikirdir. Yine de, polisler arasında ideoloji ve doktrinleşmenin rolüne Browning’den çok daha fazla önem vermektedir.
Projenin amacı, Alman polisini görevi düzeni sağlamak olan sivil bir güç olmaktan çıkarıp, onları Nasyonal Sosyalist değerlerine dayanan “yüce amaç”la aşılanmış SS ile birleşen bir “polis askerleri” grubuna dönüştürmek olmuştur.
Westermann’nın da dikkat çektiği gibi polis hizmeti, SS etiğinde olduğu gibi Nasyonal Sosyalist amaçlarına hizmet etmek adına hem anlayış hem de katı bir desteğin tuzağına düşmüş ve askerî değerler ile kültürün somut bir simgesi haline gelmiştir. Bu yüzden de Westermann bu gelişmeyi kısmen Browning’in sözünü ettiği durumsal faktörlere bağlamaktadır.
Goldhagen’in tersine, Westermann Üniformalı Polislerin Yahudileri öldürmeye şartlandığı fikrini savunmamaktadır. Ona göre, bu kişiler kendilerini Yahudileri yok etme işine adamamıştır. Yine Goldhagen’in aksine, Westermann Üniformalı Polis görevlileri arasındaki Yahudileri yok etme kararlılığını Alman ulusal kültürüne içkin ulusal bir “nitelik” olarak görmemektedir.
Bu bakımdan, Goldhagen’in polislerin kendilerine özgü bir şekilde Yahudileri öldürmeye eğilimli oldukları argümanına katılmamaktadır. Kendisi bunun yerine, daha önce bahsedilen SS ve Nazi devletinin ırkçı ideolojisiyle ve SS’nin askeri şiddeti kutsayan etiğiyle aşılanmış örgütsel ve kurumsal kültür çerçevesinde, sıradan polis görevlilerinin nasıl birer soykırım faili haline geldiğini ortaya koymaya çalışmaktadır.
Bu bağlamda, Goldhagen gibi meseleyi sorgulamadan kabul etmek yerine; bu kişilerin birer katil haline gelme sürecine ışık tutmaktadır. Her iki tarihçinin de polislere soykırımı gerçekleştirmek için uygun koşulları sağlaması açısından ideolojiye önemli bir rol biçmesine rağmen, Westermann’da ideolojinin oynadığı rol diğer faktörler arasında bir başka boyut olarak ön plana çıkar. Bu çerçevede Westermann, Goldhagen’i ideolojinin işlevine çok fazla vurgu yaptığı için eleştirmektedir.
Westermann’nın yaklaşımı, Nazi ideolojisinin somut yönlerini ortaya koymak, söz konusu “sıradan polis görevlileri”nin aktif birer soykırım faili olarak ruh haritasını ve zihniyetini gözler önüne sermek ve Nazi rejimi ile onun ideolojik araçlarını cisimleştirmek açısından gerçekten dikkate alınması gereken bir analiz çerçevesi sunmaktadır.