Ana SayfaYazarlarYahudi Soykırımı failleri üzerine görüşler-7

Yahudi Soykırımı [Holokost] failleri üzerine görüşler-7

 

Golhagen’nin “tasfiyeci antisemitizm”e biçtiği bu hayatî rolün söz konusu dönemin tarih yazımı perspektifi bakımından özcülükle malul olduğunu söylemek mümkündür. En azından Yahudilerin kitlesel kıyımına aktif olarak katılmış failleri harekete geçiren muayyen faktörleri irdeleyen diğer tarihçiler açısından bu yaklaşım ciddi eleştirilere maruz kalmıştır. Bilhassa Goldhagen’in tezine temel teşkil eden argümanın arkaplânını oluşturan malzemeyi ve tarihsel bağlamı düşündüğümüzde yazarın ciddi anlamda çelişik çıkarımlara sahip olduğu gerçeğiyle karşı karşıyayız.

 

Örneğin yazarın, Nazilerin 1929’da bütün dünyayı saran ekonomik krizin Almanya’da yarattığı buhran sonucu iktidara geldiğine ve böyle bir kriz olmaksızın bu hareketin hiçbir biçimde iktidar koltuğuna oturamayacağına dair analizi yerinde olmasına karşın; yazar “neden bu denli güçlü; Alman toplumunun bütün hücrelerine işleyen; tarihsel olarak bu kadar fanatik ve köklü olan ve sonuçta Holokost gibi bir kırımın gerçekleşmesine sebep olan antisemitizm iktidara gelmek için ekonomik buhranı beklemiştir” sorusuna, ne yazık ki doyurucu bir cevap verememektedir.

 

Bu minvalde Goldhagen’e yöneltilebilecek en ciddi eleştirilerden bir tanesi Holokost’u tarihsel olarak yorumlayamamasıdır. Holokost tarih yazımı literatüründe önemli çalışmaları olan Norman G. Finkelstein’in Goldhagen’e yönelik esas eleştirisi tam da bu noktadadır. Finkelstein, Goldhagen’in Alman toplumunun neden Yahudi karşıtı politikalara bu derece iman ettiği hususundaki izahat biçimlerini ikna edici bulmamaktadır.

 

Bu bağlamda, Goldhagen’in topyekûn Alman toplumuna atfettiği ve kendisinin “tasfiyeci antisemitizm” olarak adlandırdığı Yahudi nefreti ve düşmanlığı Finkelstein’e göre a priori bir gerçeklik olarak durmaktadır. Pek tabiî hiçbir ciddi Alman tarihçi Alman antisemitizminin mirasını ve tarihsel bagajını göz ardı etmemekte; ancak bunu Holokost’u tam anlamıyla ve tek başına açıklayabilecek kuvvette bir tarihsel faktör olarak da görmemektedir.

 

Aslında tam da bu noktada Goldhagen’in tezi ciddi bir akademik ve bilimsel nitelikten yoksun olduğu konusunda yoğun eleştirilere maruz kalmaktadır. Goldhagen’e yöneltilebilecek önemli eleştirilerden bir diğeri bütün Alman toplumuna özgülediği Yahudi karşıtlığını doğrusal ve sürekli bir düşünsel çizgiye oturtmasıdır. Holokost’un Almanlar “tasfiyeci antisemitizm”e sahip olduğundan Nazi Almanya’sında gerçekleştiğini iddia etmek iki savaş arası dönemde vuku bulan birçok tarihsel unsuru devre dışı bırakmak demektir.

 

Finkelstein, Nazi Almanya’sında “Yahudi Sorunu” etrafında son derece yoğun siyasal görüş ayrılıklarının varlığından söz etmekte ve sadece bu parametrenin bile Goldhagen’in Almanlara özgü antisemitizm merkezli Holokost’u açıklama perspektifini çürütebileceğini iddia etmektedir.

 

Esas itibariyle Goldhagen’in kitabına yönelik dikkate alınması ve üzerinde incelikle durulması elzem olan en kayda değer itiraz, onun kitabında öne sürdüğü iddialı tezin çerçevesini oluştururken kullandığı kaynaklara ve bu kaynaklar sonucunda ortaya çıkan tarih işçiliğine ve tarih yazımına ilişkindir.

 

Goldhagen, Hitler’in meşum kitabı Kavgam’da yer alan ve Yahudileri hedefleyen ırkçı bölümleri; Hitler’in 1920 yılında siyaseten henüz belirsiz ve silik bir kişilik iken yapmış olduğu bir konuşmayı ve yine Hitler tarafından Ocak 1939’da irat olunan ve Alman toplumunun geniş kesimlerince önemsenmeyen bir konuşmayı kaynak olarak göstererek Nazilerin Yahudi nefretini ifşa etmeye girişir. Finkelstein bu türden bir kaynak kullanımına dayalı tarihsel analizin yetersizliğine işaret etmekte ve Hitler’in kamusal alana dönük bu çeşit konuşmalarının birçok farklı yorumlama biçimine tabi olduğunu ileri sürmektedir.

 

Gerçekten de Hitler 1923 yılında siyasî hayata girdiğinde Yahudilere dönük saldırılarına son vermiş; sadece 1933 senesinde Nasyonal Sosyalist İşçi Partisi’nin seçim zaferinin arifesindeki konuşmalarında marjinal de olsa Yahudilere yönelik saldırılara yer vermiştir. İktidarı ele geçirdikten sonraki süreçte, İkinci Dünya Savaşı’nın arifesine kadar Hitler, Yahudilere ilişkin nihaî amacının onların imhâsı değil; zorla sürülmesi olduğunu ilan etmiştir.

 

 

 

 

- Advertisment -