Soyadını savaş meydanlarındaki zaferlerinden alan İsmet Paşa 88 yaşında siyasete bu salonda yaşadığı yenilgiyle veda etti. Özal hala karanlıkta kalan suikast girişiminden sonra bu salonda kürsüye çıkıp “Allah’ın verdiği ömrü ondan başka alacak yoktur” diye meydan okudu, Semra Özal’ın desteğiyle Mesut Yılmaz bu salonda başbakan oldu, ilk kadın başbakan Tansu Çiller’in topuk sesleri bu salonda duyuldu, Baykal-İnönü düolarına, HADEP’in bayrak indirme vakasına, Sarıgül’ün Baykal’ın üzerine yürümesine, plastik sandalyelerin havalarda uçuştuğu, illegalite ilan edilen MHP kongrelerine bu salon ev sahipliği yaptı.
1969’dan beri demokrasiye hizmet eden yorgun demokrat Ankara Atatürk Kapalı Spor Salonu’nu yine bir parti doldurmuştu dün.
Ama başlıktan o partinin MHP olduğu zannedilmesin. Mesleğime o kadar aşık değilim.
DEVA Partisi, 22 Eylem Planı’nın finalini Ankara’nın basın için ayrılmış bölümde priz teknolojisi bile olmayan eski ve yorgun kapalı spor salonunda yaptı.
Bu salonu parti toplantılarında böyle tıklım tıklım dolu görünce, bu halkın siyaseti ne kadar sevdiğini düşünüyor insan.
Yıllardır Ankara’daki birkaç saatlik kapalı spor salonu toplantıları için 10 saat otobüs yolcuğunu göze alan bir halk demokrasinin en iyisini hak ediyor.
Bundan 2 yıl önce DEVA ilk kongresini yine bu salonda yapmıştı.
Dünkü toplantı iki yılda partinin büyüdüğünü, artık inanmış taraftarları olan diri ve heyecanlı gerçek bir parti haline geldiğini gösterdi.
İlk kongrede atacak slogan bulamayan, hazırlanmış sloganları da atamayan acemi partililerin parti kimliği yerleşmiş, sloganlar, pankartlar çeşitlenmiş, sesler artık daha yüksek çıkıyor.
İlk kongrede neredeyse yerinden kıpırdamadan konuşan Babacan da bu iki yılda artık daha iyi bir hatip oldu, konuşmasının girişinde anlattığı toplantının katarsis anlarından olan Tac Mahal hikayesiyle çıkış yerini unutmakla suçladığı Erdoğan’a yüklenirken, parti kurulduğunda ısrarla kaçındığı AK Partili kimliğine sahip çıktı. “Sözünden biz değil, o döndü” mesajının hedefi AK Parti seçmeniydi.
DEVA ve Gelecek’in AK Parti seçmeniyle konuşan muhalefetinin, “hepinizi yargılayacağız” muhalefetinden daha faydalı olduğu da herhalde açık.
“DEVA Partisi’ni kurmasaydık ne olurdu” cümlesinin salondaki muhatabı partililerdi ama bu aralar AK Parti’den kopan siyasetçilerin kurduğu partileri “küçük partiler” diye aşağılayıp, muhalefeti tek tipleştirmek için sicil memuru gibi davranan bazı siyaset uzmanlarının da bu soru üzerinde düşünmelerinde fayda var.
Aslında lansman bu kadar politik değildi.
Amerikan siyasetinde görmeye alışık olduğumuz sahnede kürsü arkasına yerleştirilmiş tribün iyi bir denemeydi.
Playlist de dikkat çekiciydi. Gazapizm’den “Endişeye Mahal Yok”, Nilüfer’den “Düzen böyle hiç söylenme, üzülme asla, böyle gelmiş böyle gitmez değişir dünya”, Sibel Can’dan Padişah.
Kalabalığın en coşkuyla söylediği slogan ise lansmanı hazırlayanların sloganlarından biri değildi.
DEVA’lılar Babacan konuşurken sık sık ve coşkuyla “Cumhurbaşkanı Ali Babacan” diye bağırdılar.
Yine genel merkezin hazırladıklarında değil ama il teşkilatlarının kendi hazırladıkları pankartların pek çoğunda da “Cumhurbaşkanı Babacan” yazılmıştı.
Bazı pankartlarda Babacan’ın hafta içi katıldığı yayınlarda söylediği “rahat seçilirim” sözleri yer almıştı.
Salonda tanıyıp çevirenlerin de en çok merak ettiği ve tabii umut ettikleri de buydu.
Acaba Altılı Masa’nın Cumhurbaşkanı adayı Babacan olabilir miydi?
Özellikle son haftalarda medyada da dillendirilen bu teori DEVA Partilileri de heyecanlandırmış gözüküyor.
Bu teoriye göre belediye başkanlarını Kılıçdaroğlu, Kılıçdaroğlu’nu da Akşener veto ederse, Kılıçdaroğlu masadan Babacan’ı aday olarak önerecek.
Ama Ali Babacan, bu heyecana gelmeyecek kadar rasyonel bir siyasetçi.
Salondan yükselen “Cumhurbaşkanı Ali Babacan” seslerini her seferinde, bu slogandan çok da memnun olmadığını belli eden vücut dili ve ifadelerle karşıladı.
Birinde ceketini çıkarınca, partililer bunu herhalde bu işe hazırım mesajı olarak görüp daha da heyecanlandılar ama Babacan artan coşkulu sloganları “Bunların hepsini konuşacağız arkadaşlar” diye teskin etti.
Başka bir slogan dalgasına “Kral değil, kural arıyoruz” diye cevap verdi ama bir kez bile bu sloganlar için “teşekkür etmedi” hatta televizyonlarda bu sorulara karşı verdiği “Masa isterse aday olurum, rahatça seçilirim” cevabını bile vermedi.
Çünkü akademisyenler, gazeteciler, analistler her gün “tavşan aday”, “yedek aday”, “iki kişilik masa” gibi yeni teorilerle ortaya çıksa da, televizyon yayınlarında masadaki partiler birbirleriyle tartışsa, “onu masadan kaldırın”, “bunlara asla oy vermem” meydan okumaları birbirini izlese de masada yemek servisi rutin bir şekilde sürüyor, ara sıcaklardan ana yemeğe doğru geçiliyor.
Altı Parti, en zor meselelerden olan ortak bir hükümet programında anlaştı. 30 Ocak’ta bu program yine kalabalık bir kongre salonunda açıklanacak.
İlk olarak Davutoğlu’nun ve Babacan’ın açıkladığı, Kılıçdaroğlu’nun da teyit ettiği gibi liderler seçimlerde milletvekili adayı olmayıp, Cumhurbaşkanı yardımcıları olarak kabinede yer almada da anlaştılar.
Davutoğlu’nun “yüzde 1’lik bir parti” diye başlayan bir soruya kızarak ortak imza diyerek anlattığı formülü, Kılıçdaroğlu da doğruladı.
Ama altı partinin lideri Anayasa’da olmayan bir gücü kullanarak değil, kabinede bulunarak Cumhurbaşkanı ile birlikte karar alacaklar.
Kabinede oturacak altı lider diğer bakanların üstünde bir onay makamına ister istemez dönüşecek. Bu formülün anayasaya uygunluğu üzerine de bir çalışma yaptırılıyor.
Altı parti lideri bu yüzden seçimlerde milletvekili adayı olmayacak. Son olarak Temel Karamollaoğlu da buna ikna oldu ve aday olmamaya karar verdi.
Masa’daki her partiye bir Cumhurbaşkanlığı yardımcılığı ve bir bakanlık verilecek.
Diğer bakanlıklar ise partilerin oy oranlarına göre dağılacak.
Altı Parti zorunlu olan 41 il dışında seçimlere ortak listelerle girmek konusunda da anlaşmış görünüyor.
Partilerin kendi adlarıyla seçimlere girecekleri 41 il arasında İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyükşehirler var.
Ama örneğin İYİ Parti’nin bir milletvekilinin olduğu Erzurum’da partiler İYİ Parti listesinden seçime girecekler.
Yine Urfa’da CHP ve İYİ Parti’den hangisi iyi görünüyorsa onun listesi, Diyarbakır’da DEVA- CHP ittifakı iyi sonuç alacaksa onun listesi seçilecek.
Kriter hangisi en doğru parti ve hangi adaylar en doğru aday olacak.
Böylece İYİ Parti’nin seçimde beklediği yüksek oyu alma kaygısı da giderilmiş.
Özellikle Kılıçdaroğlu, bu konuda masadaki en fedakar lider görünüyor.
Kılıçdaroğlu, hedefin partiler arası rekabet değil, Meclis çoğunluğu olması gerektiğine inanıyor.
Yakın çevresine “Meclis’te çoğunluk olmadıkta sonra CHP’nin 10 tane daha fazla milletvekili olmuş neye yarar” diyor.
Peki bütün bu anlaşmalardan sonra esas herkesin merak ettiği tartışmada durum ne?
Cumhurbaşkanı adayı kim olacak?
Bütün anlaşmaların masadaki liderler arasında yapıldığı, altı liderlerin cumhurbaşkanı yardımcılığını kabul ettiği bir formülde açık ki bu masanın adayı da masadaki en büyük partinin lideri olarak Kılıçdaroğlu olacak.
Ankara kulislerine göre bu konuda da masada bir sorun kalmadı.
Herkes ana yemeğin bu olduğunun farkında.
Zaten son bir haftadaki açıklamalar da bu kararın sonucu olarak okunuyor.
Davutoğlu son çıkışlarıyla kendi tabanını Kılıçdaroğlu’nun adaylığına hazırlıyor ve onların endişelerine karşı güvenceler veriyor, Akşener de hedefi seçimde birinci parti olmaya çevirerek Kılıçdaroğlu’nun adaylığını onayladığının işaretini veriyor, biz de Meclis seçimini alacağız diyerek rahatsız olabilecek tabanını motive ediyor.
Yani Ankara’da sadece Cumhur İttifakı’nda değil, Altılı Masa’da da artık “Aday belli, karar net” görünüyor.