Ruanda’nın en popüler radyo kanallarından RTLM, dünyadaki diğer radyoların aksine 6 Nisan 1994 akşamını işten çıkanların yorgunluğunu attıracak şarkılarla, güzel mesajlarla karşılamadı.
Radyonun durmadan gülen yayıncıları büyük bir sevinçle arka planda neşeli müzikler açarak halkı sokağa çıkmaya davet ediyordu: “Sevgili dinleyicilerimiz, merhaba. Lütfen öfkelenin. Bu iğrenç ırktan kurtulmak bizim elimizde. Haydi bize katılın, bu hamamböceklerini yok edelim, bu haşerelere karşı hep beraber savaşalım.”
Ruanda’nın yüzde 85’ini oluşturan Hutu ırkının ülkedeki yüzde 15 Tutsi azınlığından daha üstün olduğunu düşünen ırkçı Hutuların kurduğu RTLM, hamamböcekleri derken Tutsi azınlığına mensup Ruandalıları kastediyordu. RTLM, bu nefret yayınlarına 4 ay boyunca devam etti.
RTLM yayıncılarının demeçleri korkunçtu:
“Bizi dinleyen bütün hamamböceklerinin dikkatine: Siz gerçek Ruandalı değilsiniz.”
“Yaşasın! Tutsilerin sayısı giderek azalıyor.”
“Bütün gençler, kadınlar, askerler birleşmeli ve hamamböceklerini öldürmeli”
RTLM sadece Tutsileri nefret objesi yapmakla kalmadı, aynı zamanda öldürülecek Tutsilerin ve soykırıma karşı çıkan liberal Hutuların isim listelerini, basılması gereken evlerin adreslerini, kaçan Tutsilerin kullandıkları yolları yayımladı, Tutsileri öldürürken dinlenecek eğlenceli milliyetçi şarkıları paylaştı.
Dünya tarihinde belki de ilk kez bir radyo kanalı, bir soykırımın işlenmesinde büyük bir rol oynadı, bütün ülkedeki Hutuların organize bir şekilde hareket etmesini sağladı. Sonuç olarak, sadece 4 ay içinde 800 bin Tutsi katledildi. Çoğu palayla parçalanmış, acı çektirilerek öldürülmüştü. Bunun da sebebi RTLM’nin yönlendirmesiydi, çünkü kanalın tek kadın programcısı Valerie Bemeriki 4 ay boyunca aralıksız bir şekilde cephanenin bitmemesi için Tutsilerin kurşunla değil, palayla kesilerek öldürülmesi gerektiğini söylemişti: “Hamamböcekleri için mermilerinizi harcamayın.”
Valerie Bemeriki şu anda hapiste.
70 yaşındaki Valerie Bemeriki soykırım planlamak ve teşvik suçlarından ömür boyu hapis cezası aldı; şu anda Ruanda’da yüksek güvenlikli bir hapishanede. Bemeriki, mahkemede bütün suçlarını kabul etti ve pişman olduğunu söyledi, fakat yaşananların esas sorumlusu olarak RTLM’nin kurucu ortağı ve Ruanda’nın en zengin iş insanı Felicien Kabuga’yı gösterdi.
90 yaşındaki ünlü iş insanı ve Hutu milliyetçisi Felicien Kabuga, şu anda Hollanda’nın Lahey kentinde Ruanda Soykırımı suçlarıyla ilgili davalara bakan Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından yargılanıyor.
Kabuga kendisine yöneltilen bütün suçları reddediyor, basit bir iş insanı olduğunu iddia ediyor, mahkemeye suçunu itiraf etmiyor, iş birliği yapmıyor. Fakat mahkemenin hakkında bir karara varması pek zor değil, zira Kabuga’nın hayat hikâyesine kısaca bakıldığı zaman dahi Ruanda Soykırımı’nın başlıca sorumlularından biri olduğunu anlamak mümkün.
Irkların kimliklere yazıldığı ülke
Felicien Kabuga, 1933 yılında Ruanda’da doğdu. Ülkenin çoğunluğunu oluşturan Hutu kabilesinin mensubuydu. Hutular Ruanda’nın tarihi boyunca çiftçilik yapan, toprak sahibi olmak için azınlık Tutsi patronlar için çalışan, sosyo ekonomik açıdan dezavantajlı bir gruptu. Alman ve Belçikalı sömürgeciler, bu ırk ayrımını kullandı ve Tutsilerle iş birliği yaparak fiili bir kast sistemi kurdu. Üst düzey yöneticiler, patronlar azınlık Tutsiler arasından, işçiler, çiftçiler ise Hutulardan seçiliyordu, böylece azınlık mensubu yönetici sınıfı ayrıcalıklarını devam ettirmek için her zaman Batılılara muhtaç oluyordu.
Belçikalı sömürge yönetimi bu durumu Kabuga’nın doğduğu yıllarda resmileştirdi ve herkese zorunlu kimlik dağıttı, kimliklerde herkesin kabilesi yazıyordu. Böylece daha önceden burun yapılarına, kabile isimlerine göre belirlenen Hutu-Tutsi ayrımı netleşti, sert bir ırk ayrımına dönüştü. Artık bütün Ruandalılar kimliklerinde hangi kabileye ait olduğunu taşımak zorundaydı.
Fakir bir çiftçi ailede doğan Kabuga, genç yaşta ticarete atıldı ve mülk satın alarak zenginleşmeye başladı. Atalarının bir köle gibi çalıştığı toprakları satın alıyor, servetine servet katıyordu. Bütün bu para hırsının altında ise Hutu Gücü ideolojisi yatıyordu. Kabuga ve birçok genç Hutu’ya göre Tutsiler yıllarca sömürgecilerle iş birliği yaparak Ruanda’yı ve sayıca fazla olan Hutuları sömürmüştü. On yıllar boyunca Hutular, Tutsiler için köle gibi çalışmıştı. Şimdi para kazanmanın, intikam almanın sırası Hutulardaydı. İşte Kabuga bu ırk ayrımına dayanan nefret ile zenginleşti, bu hırsla yatırım yaptı. Yapacağı en büyük yatırım, gençlikten beri beslediği bu nefretle şekillenecekti.
Ruanda 1962 yılında bağımsızlığını ilan etti, çoğunluk olduğu için yönetimi ele geçiren Hutular, Tutsilere ayrımcılık yapmaya başladı. Yaşanan katliamlardan dolayı binlerce Tutsi komşu ülkelere göç etti. 1973 yılında Juvenal Habyarimana adındaki Hutu kökenli bir asker darbeyle yönetimi ele geçirdi, Tutsilere reva görülen ayrımcı uygulamalar azalsa da ırk ayrımına dayalı devlet politikası devam etti. 1990’da Uganda’ya kaçan Ruandalı Tutsiler Ruanda Vatansever Cephesi (RPF) adında bir milis gücü kurdu. 500 bin kişilik bu milis gücü ordusu, Ruanda’yı işgal girişiminde bulundu. İç savaş nedeniyle iki taraf da başarılı olamayınca Ruanda’nın başkanı Habrayimana, milliyetçi Hutuları kızdırarak Tutsi milisleriyle barış masasına oturdu.
Juvenal Habrayimana.
1993 yılında Ruanda’daki Hutu yönetimi ile Tutsiler Arusha Antlaşması’nı imzaladı ve ateşkes ilan etti. Ateşkes ilanı radikal Hutuları kızdırdı. Tutsi milislerle barış yapılmasından, başkentte Tutsi milisleri için özel bina tahsis edilmesinden rahatsız olanlar arasında Hutu milliyetçisi Felicien Kabuga da vardı. Kabuga’nın iki kızı da Başkan Habyarimana’nın iki oğluyla evlenmiş, özellikle kendisi gibi Hutu milliyetçisi olan First Lady Habyarimana ile yakın bir ilişki kurmuştu.
Kabuga ve arkadaşları, First Lady ve hükümetteki diğer radikal Hutu milliyetçilerinin desteğiyle RTLM adında bir radyo kanalı kurdu. RTLM, hem popüler müziklerin çaldığı hem de Hutu milliyetçilerin Tutsilere nefret kustuğu popüler bir mecra haline geldi, yoksul ve öfkeli Hutu gençlerinin en sevdiği kanal oldu. Kanalın yayınları Tutsilere nefreti o kadar arttırdı ki Ruanda Soykırımı’nın başlamasından sadece haftalar önce Ruanda İstihbarat Bakanı Rucogza, canlı yayımlanan bir toplantısı sırasında RTLM’nin sahibi Kabuga’yı bu nefret dilinde dolayı uyardı, Tutsilerle yapılan barış sürecini baltaladığını söyledi. Kabuga izleyicilerin önünde azarlandığı için öfkelendi, geri adım atmayacağını belirtti.
Kabuga ve Hutu milliyetçisi medya patronları azarlanıyor.
Ilımlı bir Hutu olan Bakan Rucogza haklı çıkacak, RTLM radyosu Tutsilerle kurulan barış sürecini baltalayacaktı. Bakan Rucogza ise Kabuga’yı televizyonda azarlamanın bedelini soykırımın ilk gecesinde ailesiyle birlikte katledilerek ödeyecekti. Rucogza da birçok liberal ve ılımlı Hutu gibi soykırım sırasında Hutu milislerince ilk öldürülecekler listesindeydi. Rucogza, Kabuga’ya engel olmaya çalışan birçok kişi gibi zalimce katledilmişti.
Serinkanlı zulüm
6 Nisan 1994 akşamı, Ruanda Başkanı ile Burundi’nin Hutu kabilesi mensubu başkanını taşıyan uçak vuruldu ve düştü. Faili hâlâ belli olmayan suikast nedeniyle Ruanda hükümeti Tutsi milislerini suçladı, Tutsi milisleri ise barış sürecini baltalamak isteyen Hutu radikallerini. RTLM radyosu 6 Nisan’dan günler önce yakın zamanda bir şenlik yaşanacağını duyuruyor, 4 ve 5 Nisan tarihlerine dikkat çekiyordu. RTLM’nin bahsettiği “şenlik” hemen o akşam başladı. Yönetimi radikal Hutulu askerler ve siyasetçiler ele geçirdi. İlk önce soykırıma karşı olan liberal ve ılımlı Hutular öldürüldü, ev ev gezen milisler sadece 24 saatte Ruanda’nın ilk kadın başkanı olarak geçici devlet başkanlığı görevini üstlenen başbakan Agathe Uwilingiyimana ve ailesini, Anayasa Mahkemesi başkanını, Liberal Parti’nin genel başkanını ve ılımlı bakanları öldürdü.
Soykırıma karşı olduğu için öldürülen Başbakan Agathe ve iki çocuğu. Agathe’nin çocukları Hutu milisleri evi bastığında kanepenin arkasına saklandığı için hayatta kaldı.
Soykırım emirlerine uymayan yerel yöneticiler, valiler de önce görevden alındı, ardından kurşuna dizildi. Kabuga gibi iş insanlarının uzun zamandır silah ve para yardımı yaptığı Hutu milis gençleri hazırlıklı ve zalimdi. Kadınları, çocukları da öldürüyor, hiç kimseye acımıyordu. Başbakanı korumak için görevlendirilmiş Belçikalı Birleşmiş Milletler askerleri de kurşuna dizilmişti. Ilımlı Hutular ortadan kaldırılmış, Birleşmiş Milletlerin ülkede bulunan görevlilerine sert bir mesaj gönderilmişti. Soykırımın başlamasının önünde fiili bir engel kalmamıştı.
Sadece 4 ay içinde 800 bin Tutsi öldürüldü. RTLM radyosu Tutsilerin evlerinin adresini paylaşıyor, genç Hutu milisleri de adresleri basıyordu. Örneğin RTLM, bir camiye sığınan Tutsilerle ilgili ihbar almış, bunu yayında caminin adresini vererek açıklamıştı. RTLM’yi dinleyen milisler camiyi buldu ve içerisinde saklanan 300 Tutsiyi katletti.
Milislerin toplantıları Kabuga’nın ofisinde yapılıyor, onlara Kabuga’nın ofisinden pala ve silah dağıtılıyordu. Soykırımdan kısa bir süre önce Kabuga’nın sahibi olduğu şirketler Çin’den tonlarca pala sipariş etmişti. Dünyanın şok içerisinde izlediği soykırım, çok serinkanlı bir şekilde planlanmıştı.
Soykırımı durdurmayı amaçlayan Tutsi milis güçleri örgütlenip Hutulu milisleri yendi ve başkent Kigali’yi ele geçirdi, soykırım ancak böyle durdurulabildi.
Soykırım süresince uluslararası kamuoyu ve sömürge politikaları nedeniyle Tutsi ve Hutu ayrımını pekiştiren Batı sessiz kalmış, Fransa, Belçika gibi ülkeler sadece kendi vatandaşlarını Ruanda’dan kaçırabilmişti. Hatta bazı durumlarda yabancı Batılıların Tutsi eşleri Hutu milislerine teslim edilmiş, öldürülmelerine göz yumulmuştu.
Ruanda’nın Tutsi milislerince ele geçirilmesinin ardından Tutsi liderlerin dönemi başladı, soykırım suçluları yakalanmaya, yerel ve uluslararası mahkemelerde yargılanmaya başladı. RTLM radyosunda çalışan neredeyse bütün programcılar, sunucular yakalandı, ömür boyu hapis cezası aldı. Fakat radyonun sahibi Felicien Kabuga kaçmıştı.
Kabuga firarda
Felicien Kabuga Tutsi milislerin yönetimi ele geçirmesinin hemen ardından ailesiyle birlikte İsviçre’ye kaçtı, önceden aldığı vizeyle iltica başvurusunda bulundu. İsviçre makamları, iltica başvurusunu sanki başvuruyu yapan soykırım sorumlusu değilmişçesine normal bir şekilde değerlendirdi, reddetti, Kabuga’yı tutuklamadı ve Kabuga’nın Kongo’ya gitmesini sağladı. Kabuga Kongo’dan sonra Kenya’ya gitti. İsviçreli gazeteciler Kabuga’nın peşini bırakmadı, kaldığı otelde kısa bir söyleşi gerçekleştirdi. Kabuga hâlâ masum olduğunu iddia ediyordu.
ABD, Kabuga’nın yakalanması için başına 5 milyon dolarlık ödül koydu. Kendisi hakkında bilgi verenlere de ödül verilecekti. Kenya hükümetinin büyük ihtimalle yardım karşılığında maddi çıkar sağladığı Kabuga’nın firari olarak ülkede yaşamasına yardımcı olması için görevlendirilen 27 yaşındaki genç gazeteci William Munuhe, FBI ile iletişime geçti ve Kabuga’nın yakalanmasına yardım edeceğini aktardı. Kenya emniyetindeki muhbirler, Munuhe’den önce davrandı ve Kabuga’ya durumu anlattı. Munuhe, 2003 yılında evinde boğazı kesilmiş bir şekilde bulundu, ailesine yazdığı son mektupta Kabuga ve adamları tarafından kaçırıldığını anlatıyordu. Kabuga öldürmeye devam ediyordu.
Kabuga’nın yakalanması için FBI ile çalışan Kenyalı gazeteci Munuhe.
Kabuga, bu tarihten sonra yine izini kaybettirdi. Fakat açık vermeye devam ediyordu. 2007 yılında Alman polisi Ruandalı eski bakan Ngirabatware’nin Frankurt’taki evini bastı, eski bakan polisi görür görmez elindeki flash disk’i yere fırlatıp parçaladı. Alman polisi flash disk’teki belgeleri kurtardığı zaman Tanzanya vatandaşı yaşlı bir adamın hastane faturasına ulaştı, isim sahteydi, fakat resimdeki kişinin Kabuga olduğu aşikârdı. Kabuga’nın adresine baskın yapıldığında evde kimse bulunamadı. Kabuga sahte pasaportla Avrupa’da dolaşıyor, yaşıyor, hastanede rahat bir şekilde tedavi oluyordu.
Kabuga’nın izine 2020’de İngiliz istihbaratı ulaşabildi. Kızlarının organizasyonuyla Fransa’nın Asnieres kentine gittiği bilgisi Fransız istihbaratına verildi. Fransızlar, Kabuga’nın çocuklarının telefonlarını dinledi ve onun Fransa’da sahte kimlikle yaşadığını tespit etti. Bir Cumartesi sabah 5’te Kabuga’nın evi basıldı, 87 yaşında yürümekte zorlanan Kabuga tutuklandı. Binlerce insanın katledilmesinden sorumlu tutulan, firar ederken dahi insanların öldürülmesine sebep olan zengin iş insanı sahte kimlikle yaşadığı bir Fransız kentindeki apartman dairesinde huzur içinde ölemeyecekti. Geç olsa da adalet, 87 yaşındaki Kabuga’nın kapısını çalmıştı. Şimdi tekerlekli sandalyeyle de olsa yargı önünde hesap verme zamanıydı.
Kabuga evinden gözaltına alınıyor.
Tetiği çekenler yargılanıyor, ya mermiyi, silahı verenler, sırtları sıvazlayanlar?
Kabuga, şu anda 90 yaşında. Tekerli sandalyesiyle Lahey’de bulunan mahkemede yargılanıyor. Kendisine yöneltilen bütün suçları reddediyor. Fakat mahkemede konuşan sadece Kabuga değil. Mahkeme Ruandalı tanıkları çağırıyor, tanıklar yemin ederek ifade veriyor, Kabuga’nın RTLM radyosunu kurarak, Hutu milislerine Çin’den satın aldığı palaları dağıtarak, ofisinde soykırım toplantıları yaparak Ruanda Soykırımı’nı planladığını ve finanse ettiğini anlatıyor. Kabuga’nın nasıl uzun bir süre boyunca serinkanlı bir şekilde soykırımı planladığı ve finanse ettiği kayıt altına alınıyor.
Kabuga suçlu bulunursa soykırım planlamak, teşvik etmek gibi suçlardan hüküm giyecek, hapishane hücresinde ölümünü bekleyecek.
Bu neredeyse bir ilk olacak, çünkü uluslararası hukuk daha önce bu fırsatı kaçırmıştı. Holokost’un ardından toplama kampındaki Yahudileri zorunlu işçi olarak çalıştıran, Nazi hükümetinin sağladığı kolaylıklarla kurulan, büyüyen, Yahudi Soykırımı’ndaki servet aktarımından faydalanan Nazi iş insanları neredeyse hiç hesap vermeden işin içinden sıyrılmıştı. Nazi askerlerinin üniformalarını diken Hugo Boss’un şirketi, Nazilerin halka uygun fiyatlı araba üretmesi için kurdurduğu Volskwagen hâlâ milyonlarca dolar kazanıyor. Volskwagen’in CEO’su hâlâ çıkıp soykırım kamplarının girişine yazılan “Çalışmak özgürleştirir” sözünü kullanıp şaka yapabiliyor.
Soykırımı işleyen askerler, emir veren siyasetçiler yargılanıp hesap verse de Naziler sonrasında dahi kimse özel şirketlerin, iş insanlarının sorumluluğuna işaret etmedi. Volkswagen bir süre İngilizler için araba üretti, Fransa’ya yardım etti, Hugo Boss bir süre ticari faaliyet yapamadı. Sonrasında hepsi yoluna devam etti. 1990’larda artan baskılar sonucu bir fon oluşturarak soykırım mağdurlarına destek sağladılar. Herhangi bir yargılama sürecine tâbi tutulmadılar.
Bu nedenle her ne kadar bütün bir soykırımın detaylarının gözler önüne serildiği duruşmaları YouTube’dan sadece 400-500 kişi izlese de mahkemenin vereceği karar çok önemli. Sadece kaybettiklerinin hesabını sormak isteyen Ruandalılar için değil, bütün dünya için. Kabuga’nın suçlu bulunması durumunda sadece tetiği çeken kullanışlı aparatların değil, silahı o ellere verenlerin, sırtları sıvazlayanların da hesap vermesinin kolaylaştığını göreceğiz. Kabuga’lar hesap verdiği zaman, bir daha Holokost’un, Ruanda’nın tekrarlanmayacağı bir dünyaya biraz daha da yaklaşacağız.
Kabuga’lar hesap verdiğinde -muhtemelen duruşmaları izleyen 400 kişi arasında da temsilcileri olan- nefret dilini, ırk ayrımını, şiddeti teşviki “basit bir finansal yatırım” olarak görenlerin canları çok sıkılacak. Zira Kabuga’nın alacağı ceza sonrasında soykırıma, insanlığa karşı suçlara, nefrete “yatırım” yapmak artık pek güvenli olmayacak.
İlgilisine öneriler:
- Yıldıray Oğur’un Kabuga’nın yakalanmasını anlattığı yazısı: https://www.karar.com/yazarlar/yildiray-ogur/bir-radyodan-soykirima-giden-yollar-1564398
- Netflix’te Dünyanın En Çok Aranan Suçluları belgeselinin Felicien Kabuga bölümü (Belgeselin Kabuga bölümü yakalanmasının ardından güncellendi, ek bir bölüm eklendi)
- Ve tabii ki hâlâ izlememiş olanlar için Otel Ruanda filmi.