“Gitmezler” diyen karamsarlar… “Muhalefetin karamsar kanadı” diyebiliriz onlara. Aslında muhalefette oldukları bile tartışılabilir. “Muhalefetin kıyısında” desek belki daha doğru olabilir. “İtirazcılar” dersek de herhalde çok doğru olmaz. Aslında çok önemli bir sayıya sahip değiller ama etkileme güçleri var. Türkiye, 200 yılı aşkın bir süredir, egemenliğin seçmende, onun temsilcisi olarak da Meclis’te bulunduğu bir rejimi yerleştirmeye çalışıyor.
Askeri vesayet sistemi özlemi duyanlar, tek parti sistemini tercih edenler; her yola başvurdu. Kendi rejimlerini yerleştirmek istediler. Halk, seçmenler, millet iradesi, onların karşısına dikildi ve çok partili sistem yolculuğu seçmenin büyük gücü sayesinde yürüdü, ilerledi. Şimdi yeniden milletin iradesine başvuracağız. Bu kez seçimin referandum özelliği taşıdığını hatırlatalım. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi mi Parlamenter Sistem mi? 5 yıldır denediğimiz Cumhurbaşkanlığı sisteminden toplumun ne kadarı memnun ne kadarı rahatsız?
Gücün merkezileşmesini mi ortak aklın öne çıkmasını mı tercih edeceğiz? Türkiye askeri darbelerle sürekli yaralanan bir demokrasiye sahip olsa da umutsuzluğa neden olacak bir açmazın içine kolay kolay düşmeyen bir ülke. Düştüğü yerden kalkabiliyor. Üstünü silkeliyor, moralini toparlıyor ve darbecinin önüne çıkabiliyor. Tabii böyle düşünmeyenler de her zaman oluyor. Örneğin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminde “İstanbul’u vermezler” diyorlardı. Kendilerine göre gerekçelerini sıralıyorlardı.
Önümüzdeki seçimler, çok değişik etkenlerin gölgesinde gerçekleşecek. İki yıllık bir pandemi ve ardından korkunç bir deprem. Böyle kritik durumlarda yönetme yeteneği de sistemin işleyişi de sınavdan geçer. Halk da yaşananlara bakar değerlendirmesini öyle yapar. Yine kritik bir dönemeçten geçiyoruz. Cumhuriyet Gazetesi’nde çalıştığım yıllardı. Gazete içinde seçim tahminleri yapardık. AK Parti’nin yükseliş yıllarıydı. Bir türlü bu büyümeyi görmek istemeyen bir ruh hali her yana egemendi. Üst üste kaybedilen seçimler, bazı muhalifleri karşı tarafın yenilmezliği noktasına kadar getirdi. “Zaten kaybetse de vermez” senaryoları bile yazılabiliyor.