Son OECD Raporuna göre Türkiye’de eğitimden memnuniyet %21 ile dibe vurmuş durumda. “Ak Parti döneminde en uzun süre Milli Eğitim Bakanlığı yapan sensin” şeklindeki itirazlar için hemen söyleyeyim. Ben görevi bıraktığım zaman bu oran %51 idi. Hastalık doğru teşhis edilmezse tedavisi de doğru olmaz. Her türlü siyasi endişe ve mülahaza bir yana bırakılarak bu hayatî konu acilen masaya yatırılmalıdır.
Üniversite cephesinde durum daha da vahimdir. Rektörler, çoğunlukla liyakat ve ehliyete göre değil, biat ve sadakate göre atanıyor. Onlar da dekan, yüksek okul ve enstitü müdürlerini tayin ederken aynı kriterden şaşmıyorlar. Bilimsel araştırma alanında İran’ın bile gerisindeyiz.
Üniversite sayısını arttırmamız gerekiyordu ve artırdık ama niteliği niceliğe kurban ettik.
Eğitim alanındaki problemimiz, eğitimin fiziki mekanları, alet edevat meselesi değil; mesele, eğitimin ruhunun olmaması. Genel olarak insan kaynakları yönetimimiz berbat vaziyette.
AK Partili bir bakan göreve başlayınca iktidar değişmiş gibi tepeden tırnağa bürokratları değiştiriyor. Eskiler henüz işe alışmış ve ısınmışken gidiyor, yerlerine gelen yeniler, epey bir süre acemilik ve bocalama devresi geçiriyor. Onlar işe tam hakim olmaya başlayınca bakan değişikliği rüzgarı onları da “havuza” atıyor.
Bugün Milli Eğitim Bakanlığı’nın kurumsal hafızası olan binlerce yetişmiş eğitim yöneticisi, sonbaharda dökülen gazeller gibi “havuza” dökülmüş durumda. Bu insanlar elini soğuk sudan sıcak suya koymadan, çoğunlukla da evde oturarak maaş alıyor. Artık maaş almak için bankamatiğe gitmeye bile gerek yok. Hesaba yatırılır yaptırılmaz mobil telefon aracılığıyla maaş kullanıma hazır. Zaten artık onların adı “Havuz” personelidir.
Her türlü israf kötü ve haram olmakla beraber bana göre en büyük israf, yetişmiş insan israfıdır. Eskiden, üst düzey bürokratlar görevden alındığı zaman APK uzmanı olarak atanıyordu. Her bakanlığın APK birimi, o zaman bankamatik elemanları ile dolu idi. APK’nın açılımı “Araştırma, Planlama ve Koordinasyon” idi ama uygulamada bu “Al Paranı Kaybol” anlamına geliyordu.
Artık APK diye bir birim yok. Şimdi görevden alınanlar “araştırmacı” olarak atanıyor.
İşsiz, güçsüz, kenara atılan kimselere bu unvanın verilmesi, araştırma kavramının içini ne kadar boşalttığımızı gösteriyor.
Bunlar, anlayanlar için dost uyarısıdır. Mevlana, “iyi bir dostu olanın aynaya ihtiyacı yoktur.” der. Dost yüzünüze ayna tutandır. Birileri size çürümüşlüğü gül gülistan gösteriyorsa bilin ki, o sizin asla dostunuz değildir.
Benden sonra gelen 7 bakanın, mevcut bakan arkadaşımız hariç, hepsine hayırlı olsun ziyaretine gidip, kendilerine bir telefon mesafesi kadar uzak olduğumu, destek olmak amacıyla bana bir şey düşerse seve seve üzerime düşeni yapmaya hazır olduğumu ifade ettim. Yeni bakan arkadaşımıza da gidip aynı vazifemi yapacağım.
Ne var ki, bizim ülkemizde herkesin aklı kendisine yettiği için asla böyle bir talep gelmedi. Bu durum sadece Milli Eğitim’e mahsus da değil. Ne yazık ki bütün bakanlıklarda durum aynıdır.
Unutmayalım ki, eğitimde ayağı sağlam basmayan bir ülkenin ekonomide sağlam bir zeminde ilerlemesi mümkün değildir. Hele ki, Türkiye artık vasıflı göç veren ancak vasıfsız göç alan bir ülke iken….