Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIKürt Barometresi

Kürt Barometresi

Kürt Barometresi; sosyo-demografik bir dönüşümden geçen, anadil başta olmak üzere kimlik eksenli taleplerini öne çıkaran, popüler kültürle sahası genişleyen, siyasi tercihlerinde kısmen de olsa değişim işaretleri veren ve eskiye kıyasla daha az radikal ve daha ılımlı bir çizgiye çekilen bir sosyolojinin resmini çekiyor.

Kürt Araştırmaları Merkezi “Kürt Barometresi” başlıklı araştırmasını, geçen hafta sonu Diyarbakır’da kamuoyuna sundu. Kürtlerin kimlik, kültür ve siyasete dair algılarına, bu alanlarda süreklilik ve değişim gösteren unsurlara odaklanan çalışmanın saha araştırması Ekim 2022’de yapılmış ve araştırma kapsamında 17 yaş ve üzeri 1.492 kişi ile yüz yüze görüşmeler gerçekleştirilmiş.

Barometre’ye yansıyan veriler, Kürtlerde sosyo-demografik bir dönüşüm yaşandığının işaretlerini veriyor. Kürtlerin göçleri, Türkiye geneli ile aynı izleğe giriyor ve benzeşiyor. Doğduğu şehrin dışında yaşayanların oranı yüzde 18; yüzde 82 ise kendi şehrinde kalıyor; yerleşik olma hali artıyor, göç azalıyor. Eğitim seviyesi giderek yükseliyor ve gençler ile ebeveynleri arasındaki eğitim farkı giderek açılıyor ve bu da iki başlıca iki sonuca yol açıyor: Bir, Kürt gençlerinin sözü, geçmişe nazaran, daha itibarlı hale geliyor. İki, hemen her konuda gençler ile ailelerinin tutumları arasında farklılıklar oluşuyor.

Kürtlerin kendini tanımlamalarında öne çıkan üç kimlik var: Müslüman (yüzde 54), özgürlükçü (yüzde 28) ve dindar (yüzde 25). “Özgürlükçü”nün, Kürt olmayı ve Kürt haklarını talep etmeyi içeren pozisyonu ifade ettiği düşünüldüğünde, bu kimlik tanımının Türkler ile örtüşen bir yanının olduğu söylenebilir. Türklerin kendilerini “Müslüman ve Türk” olarak görmeleri gibi Kürtler de kendilerini “Müslüman ve Kürt” olarak görüyorlar.

Kürtlerin yüzde 12’si kendini milliyetçi, yüzde 12’si sosyalist, yüzde 12’si de muhafazakâr olarak niteliyor; kendisine sosyal demokrat diyenlerin oranı yüzde 8, Atatürkçü diyenlerin oranı yüzde 5, İslamcı diyenlerin oranı da yüzde 5’i buluyor. Dolayısıyla salt Müslümanlık ve Kürtlük, artık Kürtleri tanımlamaya yetmiyor; kimlikler bir yandan çeşitleniyor, farklı kimlik kümeleri ortaya çıkıyor, diğer yandan da geçmişin baskın kimliklerine olan bağlılık azalıyor.

Yeni bir Milliyetçilik

Türklere nazaran halen düşük seviyelerde seyretmekle birlikte Kürtler de milliyetçilik yükseliş eğiliminde; gençlerde milliyetçilik yaşlılardan daha fazla. Çevrelerinde ve kamusal alanda nefret diline maruz kalmaları, milliyetçiliğin yükselmesini sağlayan nedenlerden biri olabilir. Keza, Kürtlüğü dayanacak bir dal, yaslanacak bir zemin, bir tutamak olarak görme düşüncesi de milliyetçiliği ivmelendiren bir sebep olarak ele alınabilir.

Lakin artan bu milliyetçilik, eski dönemlerdeki milliyetçilikten bariz bir farklılık taşıyor. Yeni bir milliyetçilik ile karşı karşıya olduğumuzu düşündürtecek iki husus var: Birincisi, daha az radikal olmasıdır. Şiddetle ve barışçıl olmayan yollarla bir neticeye varılmayacağını düşünenlerin oranı yükseliyor. Talepler daha mutedil bir dil ve formülle dile getiriliyor. Mesela, taleplerin yoğunlaştığı anadil mevzuunda, keskin önermeler yerine, akılcı ve gerçekçi formüller öneriliyor. Bu da siyasetçiler için önemli bir olanak sağlıyor.

İkincisi, bu milliyetçiliğin daha Türkiyeli bir karakter taşımasıdır. Katılımcıların yarısından fazlası kendini Türkiyeli olarak görüyor, kendini Türkiyeli olarak görmeyenlerin oranı dörtte birde kalıyor. Kürtlerin bakışları ziyadesiyle Türkiye’ye dönük; yaklaşık yarısının Irak ve Suriye’deki gündemle bir ilgisi bulunmuyor.   

Maalesef Kürtlerde anadilini yetkin bir biçimde kullanabilenlerin sayısı, dramatik bir düşüş yaşıyor. Kürtlerin ancak üçte bir Kürtçeyi iyi düzeyde, üçte biri de orta düzeyde konuşabildiğini belirtiyor. Her beş Kürt’ten ikisinin hayatında Kürtçenin değdiği bir yer yok. Kürtçeyi iyi konuşanların çocuklarının yarısından fazlası da iyi Kürtçe konuşamıyor.

Hülasa dil, kanayan bir yara Kürtler için; o nedenle dile dair yasakların ve ayrımcılıkların kaldırılması üzerinde mutabakata varılan başlıca talep oluyor. Kürtlerin üçte ikisi Kürtçenin Türkiye’de resmî dil olmasını; yüzde 70’i de eğitim ve devlet hizmetlerinin iki dilli verilmesini talep ediyor. Kürtlük ve Kürt sorunu, bu bağlamda bir nevi Kürtçeye sıkışılmış durumda.

“Politik Kürtler” ezberi

Kürt sorununun varlığı konusunda yaygın bir mutabakat var. Yüzde 51’i Türkiye’de bir Kürt sorunun, yüzde 16’da Türkiye’de bir Kürt sorunun değil ama Kürtlerin sorunun olduğunu beyan ediyor. Mamafih, Kürtlerin yaklaşık beşte biri de, Türkiye’de bir Kürt meselesinin bulunmadığını, devletin Kürtler için gereken ne varsa onu yaptığını ve olmayan bir meseleyi sürekli gündemde tutmanın da kimseye bir faydasının olmadığını belirtiyor.

Bir sorun olduğunu düşünenlerin parmakları, sorunun kaynağı olarak -Kürt kimliğini tanınmayan ve Kürtlere ayrımcılık yapan- devleti gösteriyor. Kürtlerin yüzde 58’i, bir Kürt olarak Kürt kimliği sebebiyle ayrımcılığa uğradığını düşünüyor. Yüzde 42’si kendisini ülkeye ait hissetmiyor. Çözüm için de; ekonomik eşitsizliklerin giderilmesine, Kürt kimliğinin tanınmasına, anadile ve yerel yönetimlere vurgu yapılıyor.

Araştırma bir ezberin de tekerine çomak sokuyor. Kürtlerin hep siyasetle yatıp kalktıklarına ve her meseleye siyasetin penceresinden baktıklarına dair bir kabul var; ama araştırmanın verileri bu kabulü doğrulamıyor. Siyasete ilgi, Kürtlerde de düşünüldüğü kadar yüksek değil; ancak üçte biri siyaseti iyi takip ettiğini söylüyor. Sivil toplum kuruluşlarından uzak duruluyor, STK faaliyetlerine katılanların oranı yüzde 5’i geçmiyor.

Kürtler genel sorunlara, Türkiye genelinden biraz daha özgürlükçü bir perspektifle yaklaşıyor; ama sığınmacı karşıtlığında Türkiye ortalamasına yaklaşıyor. Mevcut yönetimden memnuniyet, hemen her konuda, çok düşük rakamlarda seyrediyor; yönetimin Kürt meselesini yönetme tarzından memnun olanların oranı yüzde 23. Kürtler, Batı yanlısı bir siyaset izlenmesine taraftar; BM ve AB’ye yüksek bir düzeyde bir destek var. Kürtlerin sadece yüzde 15’i Batı’ya menfi bakıyor; üçte ikisi Batı ile sıkı ilişkilerin Türkiye’deki özgürlüklere müspet bir etkide bulunacağını savunuyor.

Siyasi tercihlerde HEDEP ve AK Parti’nin ağırlığı devam ediyor. Ancak bu ikili yapının kısmen değiştiğini gösteren emareler de var. Ara kategoriler oluşuyor ve sandığa gitmeme eğilimi güçleniyor. Siyasete olan ilgi ve beklenti düştükçe partilerini “kerhen” destekleyenlerin sayısı yükseliyor. En beğenilen siyasetçi, açık arayla Selahattin Demirtaş. 10 üzerinden 6,9 beğeni oranı, Demirtaş’ın sadece bir kesime değil birçok kesime tesir ettiğine ve anaakım bir beğeniye sahip olduğuna yorulabilir. 

Popüler kültür alanı

Kürtçe bir popüler kültür alanı oluşuyor. Gerek 2015’ten sonra devletin baskısıyla siyasetin daralması ve gerek siyasetten umulanın elde edilmemesi gibi nedenlerle kültürel faaliyetlere olan ilgi artıyor. 12 Eylül darbesinden sonra Türkiye genelinde yaşanana benzer bir şekilde, siyasetten uzaklaşma, kültürel alanı büyütüyor. Kimliğin korunması ve geliştirilmesinde kültürel üretimler, giderek daha fazla rol oynamaya başlıyor. Kürtçe müzik dinleme, tiyatroya gitme, film izleme ve haber takip etme gibi etkinliklere katılım artıyor.

Kültürel alanın patlamasında iletişim teknolojilerindeki muazzam gelişmenin de büyük bir payı var, zira Kürtler arasında internet ve sosyal medya kullanımı yüksek. Popüler kültür alanında hem aktörlerde hem de tarzlarda muazzam bir çeşitlenme yaşanıyor. Mesela, Kürtçe pop ve Kürtçe rap tarzlarına olan ilgi dikkat çekiyor.

Velhasıl Kürt Barometresi; sosyo-demografik bir dönüşümden geçen, anadil başta olmak üzere kimlik eksenli taleplerini öne çıkaran, popüler kültürle sahası genişleyen, siyasi tercihlerinde kısmen de olsa değişim işaretleri veren ve eskiye kıyasla daha az radikal ve daha ılımlı bir çizgiye çekilen bir sosyolojinin resmini çekiyor.

Görmek isteyenler için çok manalar var bu resimde…

- Advertisment -