Çoğu zaman insanlar ibadetleri alışkanlıklar sonucu birer ritüel olarak yaparlar, alışkanlık olan amellerde bilinç olmadığından, sahici bilinç için sahih bilgi gerekir. Sahih bilgi ile bilinç oluştuğunda ibadetler kişide bilgeliğe dönüşür. Bilgi çağında yaşıyoruz, bu bilgiyi bilinçten ve bilgelikten yoksun bilimsel yöntemle elde edilen bilgi üretip çoğaltıyor.
İslam’ın beş şartından biri olan oruç günümüzde bilinçten uzak geleneksel bir ritüele dönüşme tehlikesiyle karşı karşıya bulunuyor.
Oruç ilk defa İslam dini tarafından vaz’edilmiş bir ibadet değil, şartları ve rükünleri farklı olsa da neredeyse her beşeri havza ve kadim zamanlarda insanlar oruç tutmuşlardır, bu onların kendi ürettikleri bir ibadet değil, onlara “emredilmiş” dini bir vecibedir: “Ey imân edenler, sizden öncekilere yazıldığı gibi, oruç, size de yazıld (farz kılındı)ı. Umulur ki sakınırsınız.” (2 Bakara 183).
Oruç, fecrin doğuşundan (imsak) güneşin batış anına kadar kişinin yemeden, içmeden ve cinsel ilişkiden kesilmesidir. Hastalık gibi mucbir bir sebep olmaksızın kişi kendi bedenini gün boyu perhize tabi tutar ve bunu aralıksız senede bir ay sürdürür.
Anlatıma göre Hz. Nuh’un tufan koparken gemide selamette kalanların hatırasını yadetmek üzere Araplar “Aşure orucu” tutarlardı. Hicretin ikinci yılında Ramazan orucu farz olunca Aşure orucu tercihe bırakıldı.
“İslam beş şey üzerine bina edilmiştir: Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın kulu ve elçisi olduğuna şehdet etmek, namaz kılmak, oruç tutmak, zekat vermek ve haccetmek.“ (Buhari, İman, 1; Müslim, İman, 19-22).
II. Orucun çeşitleri
Farz, vacip ve sünnet/nafile olmak üzere üç tür oruç var.
Ramazan, kaza ve keffaret orucu farz; adak, bozulan nafile orucun kazası, i’tikaf orucu ve oruca yemin orucu vacibtir.
Sünnet veya nafile oruçlar: a) Günlere göre (pazartesi-perşembe), b) Aşure günü; c) dolunay günleri, 13, 14 ve 15 günlerde tutulan Eyyam-ı Bid, e) Arefe günü; f) Berat günü gibi oruçlar nafiledir. İslam geleneğinde pek kabul görmemişse de Savm-ı Davut adı verilen günaşırı tutulan oruç da vardır.
Aylara göre tutulan oruçlar: Şevval orucu, Haram aylar–Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep aylarında perşembe, cuma ve cumartesi günleri tutulan mendup oruçlar. Zilhicce orucu. Zilhicce ayının ilk dokuz gününde tutulan mendup oruç. (Konuyla ilgili fıkıh kitaplarında geniş bilgiler vardır.)
Saydıklarımız dışında, bugün pozitif hukukta da olduğu gibi „“susma hakkı“ diyebileceğimiz oruç çeşidi vardır. Kur’an-ı Kerim, vahiyle hem Hz. Zekeriya’ya, hem Hz. Meryem’e bu orucu emretmiştir:
a.Hz. Zekeriyya için: “Senin ayetin üç gün insanlarla konuşmamandır” (19 Meryem 10).
b. Hz. İsa’yı babasız doğuran meryem’e Cebrail’in önerdiği oruç da böyledir: “Artık ye, iç, gözün aydın olsun. Herhangi bir insana rastlarsan ‘ben Rahman’a oruç adamıştım’ de, bu yüzden bugün hiç kimseyle konuşmayacağım” (19 Meryem 26).
“(Oruç) Sayılı günlerdir. (2/Bakara, 184).Ömür boyu savm-ı dehr yasaktır. Savm-ı dehr’in yasaklanmasının bir sebebi sadece insan gücünü aşan sınırsız limitlere sahip olması değil, fakat aynı zamanda yemekle yaşanacak olan sevincin yok edilmemesidir: “Oruçlunun iki sevinç anı var. Biri iftar ettiğinde, diğeri Rabbine kavuştuğunda orucuna sevinir !” (Buhari, Savm, 2; Müslim, Sıyam, 162).
“Savm-ı dehr“ yasak olduğu gibi “ölüm orucu“ da yasaktır. Bir siyaset aracı olarak bu tür orucu başarıyla kullanan Gandhi olmuştur. Sebebi açık: Beden bize ait değildir, onun üzerinde tasarrufta bulunma biçimi ve kuralları bedeni Yaratan’ın çizdiği sınırlar dahilinde olmalıdır. Bu yüzden intihar, zina, kürtaj yasaklanmıştır. Beden suç ve günah (cürüm) sayılan fiillerde kullanılamaz. Gayrı meşru işlerde kullanılan organlar Din Günü’nde sahibinin aleyhinde şahitlik edeceklerdir (24/Nur, 24.)
Bugün dünyada açlıktan ölen milyonlarca insan vardır, bunlar da yeterli gıda bulamadığı için bir tür ölüm orucu sonrası ölmektedirler. Hepimiz ölümlerinden sorumluyuz.
III. Oruç ve ramazan kelimeleri
Oruç ibadetinin insan bedeni ve manevi hayatı üzerindeki etkilerini anlamak için “oruç ve “Ramazan” kelimelerinin etimolojilerine bakmak gerekir.
1.“Savm (oruç)“, tutmak (imsak), bir durumdan bir başka duruma geçişi durdurmak demektir. Kelime, rüzgarın dinmesi veya yemini yemeyip de dikilip duran hayvan; günün mutedil olması veya güneşin gündüz tam tepede olması (masam) için de kullanılır. Susup konuşmamaya da savm denir:
2.“Ramazan“, son derece susamış birinin susuzluktan dolayı içini sıcak basması anlamına gelen “ra-ma-da“ kökünden türetilmiştir. İleri derecede sıcaklık demektir. Ramazan aşırı sıcak demek olan “er ramda“dan alınmıştır. Er Ramda ısıtılmış taş demektir. Kelimenin keskinleşsin diye okun ucunu dövmek anlamında da kullanılır. Ramazan sıcağın ileri derecede arttığı bir zamanda isim aldı. Ancak kök anlam ile ayın isim aldığı mevsim arasındaki ilişki, bu ayın işaret ettiği manevi anlamdan ve bu aydaki ibadetin ifa ettiği hikmet ve maksattan kopuk değildir. Bu ayda oruç ve salih ameller sayesinde günahlar yakılır. Nasıl kum ve taşlar güneşten aldıkları ışıkla ısınıyorlarsa, Allah’ın zikri ve ahiret fikri kalplere bir ısı verir.
Sözlük anlamı itibariyle “Ramazan”ın güneşin sıcaklığıyla taşın kızması anlamına gelmesi önemlidir. Güneşin kavurucu sıcaklığıyla taşı kızdırıp yakması gibi, Ramazan da günahları ve bencil tutkuları öylesine yakmalı. Ramazan kelimesinin iki anlamı daha var: Biri keskin kılıç, diğeri güz yağmuru. Bu her iki anlamın da insanın yapıp ettikleriyle yakın ilişkisi var. Ramazan orucu keskin bir kılıç gibi günahları kesip yok eder veya güz yağmuru gibi silip süpürür. Her üç anlam çerçevesinde sanki insan, bedeni üzerinden kendi ruhsal durumuna dış bir müdahalede bulunur.
IV. Orucun hikmetleri
Hz. Peygamber (s.a.)‘den gelen bir rivayete göre “Ramazan geldiği zaman cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapanır ve şeytanlar zincire vurulur.” (Buhari, savm, 5.) “Kendi şeytanı”nı zincire vurabilen, kirli bir geçmişten arınarak adeta yeniden doğar: “Her kim Ramazan orucunu inanarak ve sevabını Allah’tan umarak tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhari, İman, 28; Müslim, Müsafirin, 175.) Kul hakkı hariç.
“Tür olarak âdem” olduğu gibi, “tür olarak şeytan” da var. Şeytanlar bu türün türevleridir. Her insanın iç dünyasında kendisine yuva yapmış bir şeytanı bulunur, onun damarlarında dolaşan kanda içkindir. Ramazan’ın girmesiyle “şeytanlar” kendiliklerinden zincire vurulmaz, onları ancak biz zincire vurabilir, ellerini kollarını bağlayabiliriz: “Yalanı ve yalanla iş yapmayı bırakmayan kimse. Allah’ın onun yemeden ve içmeden kesilmesine ihtiyacı yoktur.” (Buhari, Savm, 8.) “Nice oruçlu vardır ki, onun oruçtan nasibi aç ve susuz kalmaktan ibarettir. Gecelerini ibadetle geçiren nice kişi vardır ki, onun bundan nasibi sadece uykusuz kalmaktır.” (İbn Mace, Sıyam, 21.)
Yeme-içmenin, cinselliğin çığırından çıkması. Roma’nın yıkılışını haber veren üç fiildi: Aşırı oburluk, kontrolsüz cinsellik ve kendinden zayıf bütün toplumlar üzerinde kurduğu askeri ve siyasi tahakküm. Hamamlarımızdaki kurnalar, obur Roma döneminden kalmadır. Zenginleri saat başı yediği için, kölelerin kenarına koyduğu hindi tüyüyle kendilerini kurnalara kustururlardı. Bugün de modern uygarlığın geldiği nokta iştah ve şehvetin azdırılması, Trumplı Amerika’nın Bonapart çılgınlığına geri dönmesidir.
Ayetin“Umulur ki sakınırsınız“ iştah ve şehvetin insan ruhunu istila etmesinden sakınmaya atıf olabilir. Oruç, önemli bir nefis terbiyesi olması hasebiyle cünüm ve yıkıcı davranışlardan kaçınmayı sağlarr. Kur’an-ı Kerim, mü’minlerin güzel, övgüye değer vasıflarını sayarken, bunlardan birinin de “saimin (oruç tutan erkekler) ve saimat (oruç tutan kadınlar)“ olduğunu söyler (33/Ahzap, 35).
İnsanın sınavlarından biri aç kalması, açlıkla terbiye edilmek zorunda bırakılmasıdır. Bkurtubi’ye göre buradaki “sakınırsınız“dan maksad “zayıflama“rır. İnsan yemeden, içmeden kesildikçe zayıflar, böylelikle şehvetinde ve günaha olan meylinde azalmalar olur. Nitekim hadiste oruç “bir kalkan“ olarak tanımlanmıştır (Buhari, Savm, 2; Müslim, 162). Bir başka hadiste şöyle buyrulmuştur: “Oruç, cinsel arzuyu kıran bir araçtır“ (Buhari, Savm, 10; Müslim, Nikah, 1).
Oruç ibadeyle haz ve hıza dayanan modern temponun düşürlemsi mümkün olur ; o kadar hızlı bir tempoda yaşıyoruz ki, Afrikalı bilge siyahilerin dediği gibi bedenimiz hızla mesafe kat ederken ruhlarımız geride kalıyor. Bana öyle geliyor ki, sanki şanı yüce Allah, senede bir ay bedenimizi ve ruhumuzu dinlendirmemizi murat edip, bizi iç (enfüsi) bir yolculuğa davet ediyor.
Orucu maksadına ve hikmetine uygun tutmak için hangi pozisyondu oruç tuttuğumuzu kritik etmemiz lazım. İmam Gazali, üç insan tipinin üç ayrı orucundan söz eder :
1.Avamın orucu; eğer sadece kendilerini gün boyu yemeden, içmeden ve cinsel hayattan uzaklaştırmakla yetiniyorlarsa, bu tip insanlar avamdır, onların orucuna “Avam’ın orucu” denir.
2.Havasın orucu: Buradaki havass (seçkinler), zenginler veya iktidar seçkinleri değildir. Belki maddi açıdan yoksul veya mal mülk sahipliğine rağmen kendini Allah karşısında muhtaç ve yoksul görenlerdir. Bu oruç ilk şıktaki esaslara riayet etmekle beraber kişinin gözünü, kulağını, dilini, ayağını ve diğer organlarını günahtan, meşru olmayan eylemlerden korumasıdır:
3.Havasu’l havasın orucu: Gazali’ye göre, bazıları için havas olmak da yetmez; daha üst mertebede “Ahassu’l-havass orucu” var ki, bununla sağlanan şey, Avam ve Havass’ın orucundaki hususlara riayet etmek yanında, kişinin kalbini kötü emellerden, dünya düşüncesinden sıyırması ve Allah’tan başka her şeyden uzaklaşarak bütün varlığıyla Allah’a bağlanması, hatırına Allah’tan başka hiçbir şeyi ve hiç kimseyi getirmemesidir. Bu mertebe peygamberlerın, sıddıkların ve mukarreblerin rütbesidir.
V. Onbir Ayın Sultanı ve Efendisi
İradi bir mahrumiyet ve meşakket ayı olmasına rağmen, geleneksel kültürümüzde Ramazan’a “11 ayın sultanı” denmiştir. Sultan üstündür, makamı yüksektir. Ramazan « Ayların efendisi »dir. Fakat sadece bu kadar da değildir: Sultan ister size güç ve kuvvet sağlayan kişi olsun ister bir yol, araç veya yöntem kazandırsın, Ramazan her iki fonksiyonu da görmektedir. Ramazan ayını sultan veya efendi kılan “Bin geceden hayırlı Kadir Gecesi”nin bu ayda olması ve Kur’an’ın yine bu ayda indirilmeye başlanmasıdır. (97/Kadr, 1-4).
Gerçek sultan, ruhunu özgürleştirebilen kişidir, eğer bir halk bir ay layıkıyla ve hakkıyla oruç tutabiliyorsa, her türden zorba yöneticinin zulmüne, emperyalistin ambargosuna ebediyen mukavemet gösterebilir.
VI. Bilginin imana dönüşmesi
Oruç hem öğreticidir hem iyi bir öğretmendir. Entelektüel değeri yüksektir
Teorik bilgi önemli olmakla beraber, asıl öğretici olan ruhen ve bedenen bilginin tecrübesidir ki, buna “bilginin imana dönüşmesi” diyebiliriz. Varlık alemi ve kucağında yaşadığımız tabiatın Müteal/aşkın,Batıni/içkin ve Öte/uhrevi-boyutları vardır. Her üç boyutun bilincine ancak ma’rifetle ulaşılabilir. Pozitivizm ve materyalizm varlık alemini basite indirgedi; ma’rifet ise ancak vahyin penceresinden gelen Kur’an’ın nuruyla anlaşılabilir ki,bu yolculuğaMa’rifetünnefs, Ma’rifeetü’l halk ve Ma’rifetüllah’le çıkılır.
Yolcunun rahat yol alabilmesi yükünün hafif olmasına bağlı. Bedenin düzenli bir perhize tabi tutulması, yolculukta yükü hafifletir. Elbette beden ruh üzerine bindirilmiş bir yük değildir, ama ilahi tabiatımız, dünyevi tabiatımız olan bedende içkin olup devamlı bir şekilde onu menşeine, asıl yurduna dönmekten alıkoyan dünyevi bağlardan, kayıtlardan, yüklerden kurtulmak ister. Riyazet,perhiz, i’tikaf ve oruç, beden yükünü hafifletir, kalbin üzerinde birikmiş pasları siler, kalp bir ayna gibi parlamaya başlar. İşte böyleleri zeka deposu olan beyni akleden kalpleri kontrol altına alabilir.
Devletler ve imparatorluklar, akleden kalplerini karartıp beyinlerini iştah, şehvet, güç, iktidar, servet ve statüya doyumsuz nefislerinin kontrolüne verdikleri zaman yıkılmışlardır; tarihe bu perspektiften bakıldığında bu gerçek kolayca anlaşılır. (22/Hac, 46.)