Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIİran'da seçmen iradesini yok sayan mollalar

İran’da seçmen iradesini yok sayan mollalar

İran, onca petrol yataklarına ve yer altı zenginliğine rağmen hâlâ yoksul ve umutsuz bir ülke görüntüsünden kurtulabilmiş değil. Molla rejimi, içeride demokratik muhalefeti bastırırken, dışarıda da bir huzursuzluk kaynağına dönüştü. Suriye’de, Irak’ta, Suudi Arabistan’da ve Lübnan’da Şii eksenli bir cephe kurma uğruna çok kan dökülmesine neden oldular. Bu durumun arka planında, mollaların ve “Devrim Muhafızları”nın kontrol ettiği devasa ekonomik ağların da belirleyici olduğu açık.

İran’da seçimlerle iktidar arasındaki ilişkiyi anlamak kolay değildir.

2003 yılında, bir grup yazar ve çizer “Doğu Konferansı” adını verdiğimiz bir inisiyatif oluşturmuştuk. “ABD’nin Irak’ı işgaline karşı bölge aydınları ne yapabilir?” sorusundan yola çıkarak harekete geçmiştik.

Gezilerimizden birini İran’a yaptık. Mehmet Bekaroğlu, Yıldız Ramazanoğlu, Nuray Mert, Yılmaz Ensaroğlu, İpek Çalışlar, Hrant Dink, Etyen Mahçupyan, Eşber Yağmurdereli, Ömer Laçiner, Nihat Genç, Mete Çubukçu, Hakan Albayrak gibi isimlerin yer aldığı Doğu Konferansı heyeti olarak, ülkenin önde gelen gazeteci ve akademisyenleriyle görüştük. Aydınların çoğu cezaevinden yeni çıkmıştı.

O yıllarda Meclis’te reformcular çoğunluktaydı. Toplumda bir değişim ihtiyacı hissediliyordu. Ancak gerçek iktidar, “Anayasayı Koruma Konseyi”nin (Şûrâ-yı Nigehbân) elindeydi. Üyelerinin çoğunluğunu kendi içinden seçen bu yapı, milletvekili adaylarını ve çıkarılan yasaları veto etme yetkisine sahipti. Bu yüzden reformcu Hatemi ve ekibi seçimleri kazanmalarına rağmen iktidara gelememişti. Çünkü seçimler sadece biçimsel bir nitelik taşıyor. Sistem öyle kurulmuş ki, ne yaparsanız yapın, iktidar küçük bir tutucu azınlığın elinde kalıyor.

Biz Türkiye’den gelen heyet olarak amacımızı şöyle tanımlamıştık: “ABD işgaline karşı bölge aydınları ne yapabilir?” Ancak hapisten yeni çıkmış İranlı aydınların tepkisi bizi şaşırttı. O yıllarda ülkenin tanınmış gazetecilerinden Şemsülvaizîn şöyle demişti:

“Ülkenin iç sorunları, ABD’nin müdahalelerine zemin hazırlıyor.”

Bir başka muhalif gazeteci İsa Seherkız ise şunu vurgulamıştı:

“Demokrasi ve özgürlük mücadelesi olmadan yürütülen bir anti-emperyalist mücadelenin başarıya ulaşacağına inanmıyoruz. Özgürlük ve demokrasi olmadan barışı koruyamayız. Demokrasi olmadan ABD ile mücadelenin bir anlamı olmaz.”

O günlerde reformcular etkiliydi ve kazanacaklarına inanıyorlardı. Ancak Şûrâ-yı Nigehbân’ın temsil ettiği muhafazakâr mollalar, seçim sonuçlarını geçersiz kılmayı başardı. Reformcular ise bu gidişata karşı koyacak geniş ve etkili bir cephe kuramadı.

İran, onca petrol yataklarına ve yer altı zenginliğine rağmen hâlâ yoksul ve umutsuz bir ülke görüntüsünden kurtulabilmiş değil. Molla rejimi, içeride demokratik muhalefeti bastırırken, dışarıda da bir huzursuzluk kaynağına dönüştü. Suriye’de, Irak’ta, Suudi Arabistan’da ve Lübnan’da Şii eksenli bir cephe kurma uğruna çok kan dökülmesine neden oldular. Bu durumun arka planında, mollaların ve “Devrim Muhafızları”nın kontrol ettiği devasa ekonomik ağların da belirleyici olduğu açık.

Öte yandan, bugünün gerçeği de İsrail’in İran’a saldırısı. Bu, egemen bir devletin bağımsızlık hakkının ağır biçimde ihlali. Bombalar halkın üzerine yağıyor; sivil insanlar ölüyor, sakat kalıyor. Uluslararası toplum, bu saldırıları durduracak ortak bir kararlılığı göstermek zorunda.

“Eğer yol hiç bitmeyecek gibi görünüyor ve hiçbir ilerleme gerçekleşmiyor gibi oluyorsa, işte tam da o noktada tereddüte kapılmadan yoluna devam etmelisin.”

-Eski Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri

Dag Hammarskjöld

- Advertisment -