Ah bir de gazoz şişesinde ırkçı olsam 

17’nci yüzyılda yaşamış İsmail Hakkı Bursevî, Rûhu’l-Beyân adlı tefsirinde Enbiyâ Suresi’nin 68. ayetini açıklarken Kürtler hakkında “Onların en salihleriyle dostluk kurmaktan ve yaşadıkları bölgelere uğrayıp geçmekten bile sakın” der. 17. yüzyılda yapılan bir ırkçılığın o kadar da önemi yoktu; evli evinde, köylü köyünde zamanlarıydı. Şimdi herkesler X’te, YouTube’da; hâliyle birbirimiz hakkında dediklerimizi görüyor, duyuyoruz. Türkiye şu aralar aniden bir gazoz şişesinin içine düşüp orada kala kalacakmış kadar başıboş ve kırılgan intibası uyandırmıyorsa, bu MİT sayesinde gibi görünüyor. MİT’in başında, devlet ricalinde bulup bulabileceğimiz en aklı başında adam var. 90’larda Teoman Koman’ın yönettiği bir teşkilattan, İbrahim Kalın’ın yönettiği bir teşkilata evrilmesi Türkiye için gerçek manada bir devrim. Türkiye’de eski milliyetçiliğin son temsilcisi Bahçeli ve MİT; Türkiye’de siyaset, yargı ve medya tamamen çökmüşken elimizde kalan, elle tutulur son dayanaklar.

“Hz. Ömer’in oğlu Abdullah (r) dedi ki: Hz. İbrahim’i yakma fikri Arap acemlerinin  yani Kürtlerden birinden geldi. Ömrüme yemin olsun ki Kürtler bozgunculuklarını ve cefalarını sürdürmekte, insanlara zulmetmedeki aşırılıklarını devam ettirmektedirler. Bundan sonra da bunu artıracaklar ve bundan vazgeçecek de değillerdir. Ahlâken kendilerinde İbrahim Halil’in dini olan İslam’dan ahlâk ve amel olarak en ufak bir eser bulunmamaktadır. Amel açısından da böyledirler. Tabiatları Müslümanların mallarını talan etmektir. Bütün bildikleri zulümdür, hırsızlıktır, öldürmek ve yol kesmektir. Vallahi onlar bu yüce İbrahim milletinden değildirler. Allah insanlar içinde böylelerini çoğaltmasın. Onların en salihleriyle dostluk kurmaktan ve yaşadıkları bölgelere uğrayıp geçmekten bile sakın.”

Rûhu’l-Beyân , İsmail Hakkı Bursevî

Rûhu’l-Beyân’nın el yazması ciltleri

Yaklaşık 250 yıl boyunca tefsiri okutulan, İngilizler henüz futbolu icat etmeden 150 yıl evvel doğmuş, sıkı bir Bursaspor taraftarı olan İsmail Hakkı Bursevî, yani Bursalının Rûhu’l-Beyân adlı tefsirinde Enbiyâ Suresi’nin 68. ayeti için Kürtler hakkında geçen ifadeler bunlar. İsmail Hakkı’nın Bursevililiği de bugünkü Bursalılar kadar. Bulgaristan’da doğmuş, uzunca bir süre Bursa’da kaldığı için Bursevî namını almış. Neyse ki öğüdüne bir avuç ırkçıdan başka kimse kulak asmıyor; Kürt şehirleri yerli turist patlamasıyla dolup taşıyor.

Bugünlerde İsmail Hakkı Hazretleri’ni hâlâ hayırla yâd edenlere göre bu sosyolojik tespitli rasist bedduanın mevcudiyeti yoğun ırkçılıktan değil; daha erken dönem, 950’lerde yaşamış Arap tarihçilerin anti-Yahudilikle (kendileri de Semitik olduğundan anti-Yahudilik Orta Doğu için daha müsait) sosladıkları, Kürtlerin kökenine dair uydurdukları efsanelerin tesiridir. İşte bu yüzden Bursevî Hazretleri’ne bu yılı adamışlar; 2025 yılını Bursevî yılı ilan etmişler ve Bursevî’yi 28 Aralık gecesi TRT vergilerinin gittiği tek helal kanalı TRT 2’de yayınlayacaklar.

Bir mücevher gibi Bursevî’nin anti-Kürt ruhu türbesinde yanmaya devam ediyor. O ruh, bir ülkenin borçlu hissetmesi gereken, en çok utanç duyulması gereken kadınına küfür olarak zuhur ederken; önceki yazıda, kendini övmekten ziyade küfreden düşmanını tahkir ve tahrikle can bulan, nefes alan yeni tür milliyetçiliğe değinmiştik. Şimdi herkesin asıl merak ettiği, muhtemelen Bursa’daki tekstil fabrikalarındaki işinden fazlasını riske atmamış bu ırkçı güruh ile aynı hisleri paylaşan; ama kaydedecekleri daha ciddi makam ve mevki sahibi devletteki “Bursasporlular” ve bunların jeopolitik analizlere bulayıp saklayabildiklerini sandıkları anti-Kürt hırslarının Suriye’de tetikleyebileceği büyük savaş.

metin, ekran görüntüsü, yazı tipi, grafik tasarım içeren bir resim

Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Leyla Zana’ya “o…pu” deyip vatan-millet hayrına delikanlılık yaptığını zanneden pespaye biri ile medyada yahut devlette kravatı, temiz üslubuyla ülkenin son ümidi olan barış sürecini bitirmek isteyenler ahlaki olarak aynı seviyedeler. Üslup çoğu zaman her şeydir; ama insan hayatı söz konusu olduğunda o üslup esasında hiçbir şeydir. “Dersim’de analar ağlamasın mı, dendi ?” derkenki kibar sükûnetiyle eski CHP’li, eski diplomat Onur Öymen, yıllarca kürsülerden bağırıp çağıran, asıp kesen Devlet Bahçeli’den çok daha ürperticiydi.

MİT, El-Mesudi ve Hakan Fidan

“Rivayete göre Davutoğlu Süleyman, seksen cariyeyi bir adaya yerleştirmiştir. Denizden çıkan cinler onlarla gizli saklı cinsel ilişkiye girmiş ve bu cariyelerden kırk tanesi hamile kalarak kırk erkek çocuk doğurmuştur. Bunların nesilleri çoğalınca yeryüzünü ifsat etmiş, fısk u fücur sergileyerek gasp ve talana başlamışlardır. Bu durumu Hz. Süleyman’a şikâyet ettiklerinde o da “Onları dağlara sürün.” demiştir. Ki Allah, mümin cariyeleri onun tecavüzünden korumuştu. O münafık cariyeler ise cinsi temasla hamile kalmıştı. Allah, Süleyman’a mülkünü iade edip seksen sekiz şeytandan hamile kalan cariyeler de doğumlarını yapınca, Süleyman “o bebekli cariyeleri dağlara ve vadilere sürün” dedi. Sonra onları nesep olarak annelerine dayandırarak gruplara ayırdı. Bunlar birbirleriyle evlenip çoğaldılar. İşte böylece Kürt soyu ortaya çıkmış oldu.”

El-Mes‘ûdî (ö. 345/956) Murûcu’z-Zeheb


Benjamin Netanyahu mübalağa da etse, Holokost’u Adolf Hitler’in kulağına üfleyen Kudüs Müftüsü Emin el-Hüseynî değilse de Orta Doğu’da anti-Yahudiliğin kökleri çok derindir ve bundan Kürtler de epey nasiplenmiştir. Bursevicilere göre İsmail Hakkı’nın Kürt denince çıldırması El-Mesudî ve benzerlerinin eserleridir. Doğrusu, 250 yıl boyunca Osmanlı medreselerinde okutulmuş bu temel tefsirin görülme sayısının bugün 15 yaşındaki bir ırkçının X’teki postundan daha az olması Bursevî’nin talihsizliğidir. Eski zaman ırkçılığı için bile on ciltlik emek gerekirdi.

17. yüzyılda yapılan bir ırkçılığın o kadar da önemi yoktu; evli evinde, köylü köyünde zamanlarıydı. Şimdi herkesler X’te, YouTube’da; hâliyle birbirimiz hakkında dediklerimizi görüyor, duyuyoruz. Bu platformların açgözlü sahiplerinin ırkçılığı körükleyen, herkese en sevmediği şeyi gösteren algoritmalar kullanmasıyla vaziyet iyice zıvanadan çıkmış hâlde.

Türkiye’de bütün bir siyaset, medya ve yargı çökmüş vaziyette, üniversiteler tamamen ölmüş gibiyken; bu gidişata karşı nispeten faydalı birkaç iş yapmaya çalışan tek kurum ise MİT. 2023 yılında hazırlanmaya başlanan Batı’da aşırı sağ hareketler raporu çok detaylı ve derinlikli olmasa bile, devletin güvenlik bürokrasisinden ekmeğini kazanan memurların gündeminde, dilinde aşırı sağ, ırkçılık vb. mevzuların olması bile hayırlı. Raporda geçen:

“Aşırı sağ hareketlerin özellikle sanal platformlar üzerinden 13-18 yaş grubunu hedef alması ve genç kesimi ideolojik propaganda süreçlerinin akabinde…”

Bu nevi cümleler Avrupa’daki ırkçılığa binaen olsa da “yahu bu sanki bizim gazozlu ırkçılardan söz ediyor” diye çağrışımlar yapması bile faydalı. Rapor yayımlandıktan bir yıl sonra Türkiye’deki ırkçılık da MİT’in radarında diye haberler zaten basına yansımıştı. Devlet, şimdilik bu yeni tehcir-şartçı ırkçılığın İslamofobik anti-Arap karakterine kafayı takmışsa da bunun tehdit olarak görülmesinde Kürtlere de gayrimüslimlere de dolaylı yararlar var.

MİT’in başında, devlet ricalinde bulup bulabileceğimiz en aklı başında adam var. 90’larda Teoman Koman’ın yönettiği bir teşkilattan, İbrahim Kalın’ın yönettiği bir teşkilata evrilmesi Türkiye için gerçek manada bir devrim. Türkiye’de eski milliyetçiliğin son temsilcisi Bahçeli ve MİT; Türkiye’de siyaset, yargı ve medya tamamen çökmüşken elimizde kalan, elle tutulur son dayanaklar.

MİT’in İmralı’da sabırla barış sürecini bugüne kadar yürütebilmesi ve son silah yakma törenindeki her şeyin nizami olup bitmesi de bu kurumun gerçekten işini iyi yaptığına ve mahir ellerde olduğuna delalet.


“…SDG’nin çözüme direnmesi ve İsrail’in sahadaki hareketleri arasında bir paralellik var…” Bu sözler, sürecin başından beri kötümser-temkinli tavrını açık etmekte beis görmeyen Türkiye’nin eski MİT Başkanı, yeni Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’a ait. Arapların Herodot’u El-Mesudî’nin eserinde 956 yılında Kürtlere yöneltilen “Yahudilerle gizli işler çevirme” ithamından günümüze değişen tek şey, cinlerin derya yerine gazoz şişesinden çıkması ve Yahudi cariyeler yerine Kürtlerin en güncel İsrail Kralı Netanyahu ile iş çevirecek kadar kendilerini geliştirmiş olması.

Hakan Fidan’la ilgili türlü tezler var: Devletin sert yüzünü oynayan kötü polis diyen de var; sürece kökten karşı, zaten süreç o görevden ayrıldıktan sonra başladı, medyada ona yakın kimselerin sürece yaklaşımından bu anlaşılabilir diyen de.

Doğrusu, Ekim 2024’ten beri Hakan Fidan’ın ağzından bu süreçle ilgili müspet bir cümle çıkmadı. Ama bunun bir önemi yok. Şu an yapılabilecek en faydalı iş, bu sürece menfi yönde etki edebilecek herkesi bu sürecin destekçisi kılmaya çalışmak. Zira süreç bir buçuk yılı devirmek üzere ve zaman sürecin aleyhine değil, lehine işliyor. Hem Suriye’de hem de Türkiye’deki iktidarlar süreç sayesinde uluslararası destek buluyor ve ekonomik olarak ferahlıyor. Eli sopalı birkaç TV analisti dışında kaybeden de yok gibi görünüyor.

Umalım ki Hakan Fidan bu ülkenin 80 yılını “Atatürk devrini taklit ediyoruz” deyip çarçur eden, on binlerce hayata mal olup bu memleketi fakirleştiren Onur Öymen gibi köhne hariciyecilerde bir keramet görmüyor, onlara öykünmüyordur. Bu tür sorunlarda “Ben temkinliyim” dediğinizde aldığınız maaşı daha fazla hak etmiş olmuyorsunuz. Sokakta “Ben bunlara inanmıyorum” deyip burun kıvıran komplocu bir sıradan vatandaş kadar ülkenize yararınız dokunuyor. “Orduyu sahaya sürelim” fikrinizden bu vatan için döktüğünüz bir alın teri de olmuyor. Kürtlerin bütün taleplerini reddedip “Hadi bakalım, şimdi ne yapacaksınız, yoksa İsrail’den mi medet umacaksınız?” dediğinizde de yaratıcı bir diplomatik hamle yapmış olmuyorsunuz.

Türkiye şu aralar aniden bir gazoz şişesinin içine düşüp orada kala kalacakmış kadar başıboş ve kırılgan intibası uyandırmıyorsa, bu MİT sayesinde gibi görünüyor. Bu hayati meselelerde altı dolu ya da boş olsun “intiba” deyip geçmemek lazım. Belki de sadece bu intibadır örgüte 40 yıl sonra Zap’ı boşaltıran. MİT, diğer bütün kurumlar tepetaklak ivme kaybedip gerilerken, kendi mensuplarının ufkunu genişletmek gayesiyle bazı entelektüellere konferanslar verdiriyor. Onlardan birinde, yasal olarak kullanabileceğimiz kısmında Nabi Avcı, İbrahim Kalın’ın kendisini takdimiyle kürsüye çıkıp MİT mensuplarına hitaben şu sözleri söylüyor:

“Shakespeare’in çok güzel bir sonesi var, 66. sone. ‘Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama seni yalnız komak var, o koyuyor adama’ diye biten bir sone. ‘Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen’e’ diyor mesela. Şimdi bunlar bizim deyimlerimiz değil mi? Kötüler kadı olmuş Yemen’e… Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın!.. filan sayıyor. Sonra yine diyor: ‘Vazgeçtim bu dünyamdan, dünyamdan geçtim ama seni yalnız komak var, o koyuyor adama.’ 66. soneyi yapay zekâya verirseniz tatsız tuzsuz bir çeviri çıkar karşımıza. Can Yücel’in ki gibi olmaz. Buradaki fark, Can Yücel’in bunu ilk defa yapması. İlk defa, taze, ortada hiçbir örneği yokken. İşte insanla yapay zekâ arasındaki fark, o ilk tazelik. İnsanın faikiyeti, üstünlüğü orada gibi geliyor bana. Pir Sultan Abdal’ın dediği gibi, çok keramet var insanda. Yapay zekâda o kadar keramet yok.”

Nabi Avcı biraz yanılsa da o AI’lardan en ünlüsü ChatGPT’nin adamın tansiyonunu yükseltecek kadar tatlı ve tuzlu çeviriler yapabilecek seviyeye gelmiş olsa da çok mühim bir şey var dediklerinde, Pir Sultan’dan naklen: “Çok keramet var insanda.”

Bedbin bir temkinlilik, şu an üçüncü sınıf bir Çin malı yapay zekânın da pekâlâ yapabileceği bir iş. Sanayi Devrimi kadar mühim bir devrimin ilk yıllarını yaşıyoruz. Yapay zekâların şimdilik bu risk almayan, aşırı haddini bilme hâlini taklit etmekten fazlasına ihtiyaç var; bir tazeliğe, yeni bir söze ihtiyaç var; özellikle de  bu devasa yarım asırlık meselede.

2026 için ilk, 2025 için son dileğim; bu sürecin kritik adamlarına biraz cesaret, feraset ve keramet olur.

(Bu arada isterseniz 28 Aralık Pazar günü 19.00’da TRT 2’de “Kürt sevmez Bursevî’nin izinde” belgeseli yerine, TRT Spor’da aynı saatte 19.00’da başlayacak Amedspor’un maçını da izleyebilir; vergilerimiz nerelere gidiyor diye kendinizi paralamadan pazarınızın tadını çıkarabilirsiniz.)

Önceki İçerikMehmet Akif Ersoy’un büyük oğlu Mehmet Emin, Çetin Altan’dan ne istemişti?