Ana SayfaYazarlarSokaktaki notaya kulak vermek…

Sokaktaki notaya kulak vermek…

 

Kubat söylüyor; “Aşığım sevda çölünden geçtim / Kerem’im bugün, Ferhat’ım bugün” diye…

 

Gönlüm ona Neşet ustayla aks-i sada yapıyor, “Ah, yalan dünya…”

 

Düşünüyorum, sesin ve şarkıların insanın dünyada en esaslı eşlikçisi olduğunu.

 

Ananemin ilahileri, onun, güftesi uzayıp giden ‘telgrafın telleri’nesini, Ruhi Su’yu…

 

Anne karnında bile duyunca içimizi titrettiğini sandığım dünyanın sesleri değil mi bizi biz, dünyayı dünya yapan?

 

Bugün 21 Haziran Dünya Müzik Günü. Siz bu yazıyı 23’ünde okuyacak olsanız da, kutlayın. Müzik yapın, yapanları dinleyin, sokaktaki notaya kulak verin.

 

Fransız müzik ve dans yönetmeni Maurice Fleuret tasarlamış, kültür bakanı Jack Lang önermiş ve 1981 yılında Fransa’da “Fete de la Musique” adıyla kutlanmaya başlamış.

 

Oradan tüm dünyaya yayılmış. Dünya insanları savaşların, bombaların arasında bu güzel çağrıya kulak vermiş, gönül vermiş nasıl olmuşsa…

 

Amacı profesyonel müzisyenlere destek yanında, sokak müzisyenlerine de arka çıkmak, ücretsiz konserlerle, “her yerde müzik” söylemiyle.

 

Hatırladığınız ilk seslerden bugüne düşüne taşına gelin, hangisi size neylemiş, düşünün?

 

TRT Hafif Müzik Caz Orkestrası'nın, Tünel’de verdiği görkemli konseri dinledim az önce TRT Müzik'te. Tekrar mıydı, bu yılki kutlama mıydı anlamasam da, İlham Gencer’in sokak sahnesine ve müziğe hakimiyetinden, genç seslere, şef Kamil Özler’e hepsi kusursuzdu. Ekransa sokak seyircileri, oradan geçmekte olanlar, ekran başında da ben tempo tutup dansetmeden edemedik.

 

“Hayat akıp geçiyor, siz hızla yürüyüp, hep acele ederek, hayatın hızını yavaşlatırım sanıyorsunuz. O zaman sahneye biz sokakta çalan sanatçılar çıkıyoruz. Ne aceleniz var diyoruz ama gürültüde duymuyor, koşmayı sürdürüyorsunuz. Bizim sahnemizin perdesi yok, ışıklar, şef, bilet almak yok, zaten sahnemiz sokaklar…  Konserimiz bedavadır efenim, ama, verirseniz de alırız. Öndeki keman kutusuna atabilirsiniz, lütfen üstünü almayınız. Kiminiz gülümser geçer, biz arkasından bir nota yahut sol anahtarı göndeririz. Giden fark etmese de omzuna, saçına bir ses, söz, nota konuvermiştir, günü gecesi güzelleşir. Müzik gibisi var mı? Durup dinleyen yahut yalnız gülümseyerek şarkımıza katılanın bile hayatı artık eskisinden farklı ve güzel olur. Sokakların ve şarkıların da bir ruhu, kalbi, hafızası vardır, sizi izler, hatırlar.” demişim, “Şarkıları Kim Yapar?” kitabımda, sokağı da mesken tutan müzisyenlerden söz ederken… Yağmur çalgıları da ıslatır, sesleri de, sokakta çaldıklarında. Olsun, siz niyete bakın. Saçınıza yağmur damlası, üstünüze ve sesinize kar yağarken, yıldızlanırken ne güzeldir mutlu olması…

 

Eskiden macuncular armonika yahut akordeon çalarak geçerdi mahalle aralarından, kimi mızıka çalardı. Mesleğin piri sanırım Fareli Köyün Kavalcısı

 

Günümüzde koca akordeonu küçük çocuklar çalıyor, köşelerde müzik yapıyor, ikinci çocuk defini çevirip, geçenlerden bahşiş topluyor. O da ayaküstü müzik, iki vatan, iki savaş arası… Sözümüz elbet gerçek müzisyenler, ustalıkla çalan, sokaklarda sahici müzik şöleni verenlere… Şarkılar dünyayı şenlendirirken insanlar telaş içinde, iş peşinde, hayatı savuşturma peşinde.

 

Konseri izleyen/dinleyen küçüklerden sanatçılara çikolata uzatan, gevrek koparıp veren bile oluyor, gördüm… En güzel okur ve dinleyici çocuklar zaten… Anladıklarını anlıyor, anlamayınca anlamış gibi yapmıyor, üstelik ağız tadlarını paylaşıyorlar.

 

Günlerden bir gün akordeon üstadı Mösyö Aris Paşabahçe butik mağaza açılışında konuk olarak çalıyor, markaya ve İstiklal’e onur veriyordu. Genç bir kızla delikanlı müziğe direnemeyip dans etmeye başladı, bulutların üstündeydiler… Genç kız dans bitince sanatçıdan nişan töreninde çalmasını rica etti, oysa o bir profesör, ekstraya gitmez, kız da onun kim olduğunu bilmez… Gülümsedi, “peki” dedi, uzatılan kartı alarak. Niyeti nişan törenine konuk olmak, armağan olarak çalmaktı, olmadı, işi çıktı, gidemedi. Ama kız onun kim olduğunu öğrenince kendine gelemedi, on yıl geçti, hala mahcup… İnsanlar oysa, güzel şarkılar, iyi müzik ve çalgılarla eşitleniyor, sokakta ve müzikte her şey mümkün… Bulutların üstüne de çıkılır, rüzgarla kanatlanıp yıldızlara da gidilir. Yaşasın sokaklar, sokakta çalıp söyleyenler, şarkılar, müziğe emek eden herkes, çalgıları yapıp onaranlardan, kulistekilere, gişedekilere…

 

Müzikle sağaltandan, güftekar ve bestekardan, müzikle devrim yapanlara…

 

Sokakların, şiddetin ve terörün sesiyle değil, müzikle güzelleşeceği zamanların mimarları yaşasın. Küfür, düşmanlık, düzeysizlik ve ahmaklık değil, akıl, fikir, kalkınma eylemi, terör kentlerin yüzünden, ülkeye kast ve hainliğin ufkumuzdan silineceği zamanların şarkılarıyla güzel olsun dünya ve ömrümüz. İçimizde şarkılar bitmesin.

 

Ölümlere değil, ömürlere açsın çocuklar…

 

Ancak öyle olursa terörün şiddet/bomba/silah sesine değil, sokaktaki notaya kulak verebiliriz…

 

- Advertisment -