PKK, HDP’lilerin coşkulu sloganları, direnişçi edebiyatları, kahramanlık destanları ve onların Batı’daki fanlarının silahlı militanlara yelpaze işlevi gören bildirileri, haberleri, raporları eşliğinde başlatıp sürdürdüğü özyönetim ve öz savunma’ları bitirdiğini açıkladı. Geriye yüzlerce genç ölüm, 400 bin göçmen, yıkılmış şehirler kaldı ama Nusaybin’den kuvvetlerinin “başarı”yla çekilip kamplarına ulaştığını duyuran PKK’ya göre ortada yine mutlak bir zafer var.
Geçen haftaki gazete manşetlerine, siyaset yorumcularına göre “PKK yenildi”
PKK’nın bir kere daha yenildiği açık. Ama maalesef PKK ilk defa yenilmiyor.
Son 40 yılın gazete arşivlerine girip “PKK”, “yenildi”, “beli kırıldı” yazdığınızda karşınıza epeyce manşet, haber, yorum çıkıyor.
PKK’nın yenilgi tarihinin ilk sayfalarında 1992 yılı var.
1992 yılında Türkiye sınırları içinde Botan-Behdinan Savaş Hükümeti’ni kurup, Şırnak’ta bugünkü gibi şehir savaşına giren PKK, ağustos ayında bugünkünden çok daha ağır bir yenilgiyle şehirden çekildi. Aynı yılın ekim ayında tarihinde ilk kez cephe savaşına girip bir taraftan Barzani ve Talabani’nin ortak güçleriyle bir tarafta TSK’yla savaştı. Sandviç adı verilen operasyonla köşeye sıkışan PKK, 1000’in üstünde kayıp verdi, PKK militanlarından teslim olmamak için intihar edenler oldu. PKK, Barzani ve Talabani’nin tüm şartlarını kabul edip onların izin verdiği alana çekildi. PKK tarihinin bu en ağır kaybı en çok Şam’daki Abdullah Öcalan’ı kızdırmış, Öcalan, aralarında Murat Karayılan, Cemil Bayık, Duran Kalkan’ın da olduğu alandaki komutanlarını yargılamış rütbelerini söküp, hapis cezalarına çarptırmıştı. Hatta yenilgi nedeniyle kardeş Osman Öcalan idamla cezalandırılmıştı (Sonra hepsi affedildi.)
Yani 1992 yılındaki gazetelerde Demirel, dönemin İçişleri Bakanı Nevzat Ayaz “PKK’nın belinin kırıldığını, bitirildiğini” söylerken haklıydılar.
Arşivlerde benzer sözlerin bulunabileceği ikinci yıl 1995. Başbakan Çiller “Son büyük operasyonu yapıyoruz. PKK’nın kökünü kazıyacağız, bir daha dirilmeyecek” derken, Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş tarih vermişti “Nisan 1995’e kadar PKK sorunu halledilecek”
Sahiden de son büyük bir operasyon oldu. PKK kaynaklarında da kabul edilen büyük yenilginin sebebi mart ayında başlayan ve 43 gün süren, 40 bin askerin katıldığı Çelik Harekâtı’ydı. PKK o kadar zor durumda kaldı ki, dağlardaki PKK’lılar yiyecek bulamadıkları için kış üstlenmelerinden çıkmak zorunda kaldılar, şehirlere inmeye çalıştıkça da öldürüldüler.
PKK bir kere daha askerî olarak bitirilmişti ama siyaseten bitirilmemişti. 1995 yılının sonunda 24 Aralık’ta yapılan seçimlerde bitirildiği düşünülen PKK’nın partisi HADEP 1 milyon 200 bin oy aldı.
1997 yılında PKK bir kere daha bitirildi. Sınır ötesine Barzani ile koordineli olarak yapılan Çekiç Operasyonu’nu, havadan Yarasa ve kış üstlenmelerine yönelik Süpürme operasyonları izledi, PKK çok ağır bir yenilgi aldı. Dönemin İçişleri Bakanı Meral Akşener “PKK’nın beli kırıldı. Türkiye’nin gündeminden çıktı” demişti.
1999’da Abdullah Öcalan’ın yakalanması da PKK için büyük bir yıkımdı. Arşivlerde önünüze çıkacak örneğin Hasan Cemal’in “PKK’nın belkemiği kırıldı, çökertildi, Apo yakalandı, bileklerine kelepçe vuruldu” diye başlayan yazıları o günlerin havasını anlatır.
2003’te PKK ikiye bölündü. Örgütün dağ kadrosu yola siyasetle mi silahlı mı sorusu etrafında parçalandı. Esas savaşçı kadrolar Kandil’i terk etti. Örgüt kadrolarını yeniden kurmak zorunda kaldı.
Yani 2010 yılında Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ “Güvenlik kuvvetleri 26 yılda PKK’yı beş kez yendi” derken haklıydı.
Bu listeye PKK’nın 2012’de Devrimci Halk Savaşı başlatıp aralarında üst düzey komutanlarının da olduğu 1500 kayıp verdiği altıncı yenilgisini de eklersek PKK 1984’den bu yana 7. kez yenilmiş oluyor.
Ama bu yenilginin diğerlerinden bir farkı var. Bu kez yenilgi çözüm süreci gibi devletin barış için iradesini ortaya koyduğu, müzakere yaptığı, siyasi alanı açtığı bir 3 yıllık tecrübeden sonra geldi. Çözüm süreci ve siyasi alanın bugüne kadar olmadığı kadar açık olması PKK’nın son savaşını ilk kez Kürtlerin gözünde gayrimeşru ve anlamsız yapmıştı.
PKK sivil katliamlarla bu gayrimeşru hâlini perçinlerken, çözüm süreci tecrübeleriyle hukuk içinde kalarak mücadele etme konusunda hassas davranan devlet 30 yılda ilk defa Kürtler aşçısından meşru ve haklı oldu.
Yani bu kez ve ilk kez PKK sadece askerî olarak değil siyaseten de yenildi. Ama bu mutlak bir yenilgi değil.
35 yılda 6 kez yenilmiş yani 7 kez ayağa kalkmış bir örgütün 8. kez de ayağa kalkması mümkün.
Eğer devlet siyasi yenilginin kıymetini bilmez, üzerine bir birlikte yaşama iradesi inşa etmeyi başaramaz, ahlaki üstünlüğü kaybedecek adımlar atarsa tarih maalesef yine tekrarlanır.
35 yıldır ilk kez ele geçirilen böyle bir fırsatın PKK hiyerarşisinde pek de kıymeti olmayan milletvekillerinin, PKK’nın savaşında çok da tayin edici olmayan, yaşanan şiddet dalgasının sertliği yanında hükümsüz kalan eylemleri yüzünden tutuklanması, mağdur edilmesi, siyasi alanın kapalı olduğu propagandasının tekrar PKK’ya verilmesi PKK’ya ilk kez yaşadığı ve ne yapacağını bilemediği bu siyasi yenilgiden kurtulma şansı verecektir.
En son Cumhurbaşkanı’nın Diyarbakır’da “silahları gömsünler, gelip siyaset yapsınlar” cümlesi devletin buzdolabına kaldırılmış çözümden tümden vazgeçmediğini bölge halkına hissettirmesi açısından son derece kritik bir mesajdır.
Ama maalesef PKK’nın yenilgisi artık sadece içeride halledebileceğimiz bir mesela değildir. Aslında hiçbir zaman da öyle olmadı.
Dünyada sadece askerî olarak yenilgiye uğratılmış bir silahlı örgüt yok.
Bu örgütleri var eden tek faktör silah değil çünkü. Üzerlerine oturdukları sosyoloji ya da PKK gibi, IŞİD gibi kurulduktan sonra üzerine kondukları sosyoloji, devletler dünyasında var olmalarını, silah bulmalarını sağlayan bölgesel ve küresel ittifakların desteği devam ettikçe bu örgütleri silahla tamamen bitirmek mümkün değil.
Dünyadaki silahlı örgütlerin pek çoğu bu yüzden ancak 1989’dan sonra soğuk savaş bitince yok oldular. Savaşın iki cephesinden destek kesilince örgütler barış masalarına oturdular.
IRA’yı pes ettiren Katolik dünyadaki meşruiyetinin saldırılarla bitmesiydi. ETA, hem İspanya’daki demokrasiye geçiş süreci hem de Fransa’nın desteğini kaybedince bitti. Kolombiya’da yakın zamanlarda FARC’ı masaya oturtan Küba ve Venezuella’nın desteğinin kesilmesiydi.
Eğer Suriye krizi olmasaydı ve Rojava diye bir parantez açılmasaydı muhtemelen bugün artık PKK diye bir şeyden bahsetmiyorduk.
Çözüm süreciyle birlikte söyleyecek sözü tükenmiş, silahının hükmü geçmiş PKK’nın imdadına Rojava yetişti. Artık PKK’ya katılımların motivasyonu “TC devleti” değil, “IŞİD çeteleri”. Hendeklerde 2000’e yakın militan kaybederken, Rojava’da onun iki üç mislini bulabilen PKK için Türkiye, Suriye’deki esas savaş alanının yan cephesi. Burada hendeklerde direnmenin sebebi de Suriye cephesindeki hesaplar, verilmiş sözler…
Hem ABD, hem de Rusya hem de Esad rejimi ve İran üst üste Suriye’de Kürtlere otonomi vermek gibi bir düşünceleri olmadığını açıklarken, tek bir Kürt’ün yaşamadığı Rakka’yı kurtarmak için Kürtlerin kanını müttefiklerine hediye etmekten çekinmeyen bir örgüt PKK. Önce Kürtler değil önce PKK diyen bir örgüt bu.
O yüzden PKK sadece Türkiye’de yenilerek bitmeyecek. Suriye’de elindeki silah sayesinde kurduğu ittifaklarla dünyada bulduğu meşruiyet alanın daraltılması da gerekli. Türkiye’nin ABD ile yakınlaşan ilişkileri ve hatta Rusya’yla son dönemdeki yakınlaşma girişimlerinin temel motivasyonu bu olabilir.
Suriye’deki Kürtleri Araplarla arada PKK/PYD olmadan yan yana getirecek politikalar, PKK’nın ABD’nin gönlünü hoş etmek için Rakka operasyonuna asker yazılmasından hoşlanmayan Suriyeli Kürtlerle kurulacak diyaloglar da yeni dönemde karşımıza çıkabilir.
Ama en başta Türkiye’nin içinde sağlam durmak, çözümü sadece askere havale etme hatasına bir kere daha düşmemek, güvenlik politikalarını sürdürmek ama söylemde milliyetçi tonlara kaymamak, dokunulmazlıkların kaldırılmasından sonra bütün alanı savcı ve hakimlere bırakıp siyasetin alanını daraltacak girişimlere fırsat vermemek, tam tersine PKK’nın siyaseten yenilgisini kalıcılaştıracak hamleler yapmak…
Bu anda elimizdeki en iyi imkân çözüm sürecinde biriktirilen umutlar, güven ve “başka türlüsü mümkün”e olan inanç. PKK’nın en büyük düşmanı da bu inancın hâlâ yaşaması…
İzin verin bu PKK’nın son yenilgisi olsun…