Cumhurbaşkanı Erdoğan, PKK’nın şehirlerde uygulamaya koyduğu eylem stratejisinde başarısız olduğunu açıkladığı konuşmasında ilginç bir noktaya dikkat çekti. Aslında HDP’nin sorması gereken soruları Erdoğan sordu: “Şehitlerimiz namusları bildikleri vatanlarını, milletlerini müdafaa uğrunda hayatlarını kaybetti. Peki o Kürt gençleri ne uğrunda öldü? Çoğunun mezarı dahi olmayacak bu gençlerin ölümü Kandil’deki terör baronlarının umurunda mı?”
Kandil silahlandırdığı binlerce genci neden ölüme gönderdi? Hangi gerekçeyle? Bu gençleri yaşatmanın yolu yok muydu? Bu soruları şu ana kadar PKK’ya yöneltecek bir HDP’li çıkmadı. Demirtaş, “Hendekler, özerklik ilanları yanlış oldu” demekle yetindi sadece. Binlercesini öldürttükten sonra. Demek ki, siyasetçi olmadan önce insan olmak gerekiyor. Ne yazık ki, içlerinden bir tanesi bile Kandil’e “Bu kadar genci ne diye öldürttün, sizler canavar mısınız, insan kasabı mısınız” demedi.
HDP ve PKK’ya destek veren çevreler, örgütü sorgulayıp eleştireceklerine, öldürttüğü gençlerin hesabını soracaklarına örgüte itibar kazandırma derdinde. PKK’ya “Kürt siyasi hareketi” demeyi bile bırakmadılar. Oysa gençleri bozuk para gibi harcayanları “Kürt hareketi” olarak nitelemek, ona siyasi kimlik ve şahsiyet atfetmek en hafif tabiriyle büyük bir ahlaksızlık. Kürtlere bu kadar zarar veren bir örgüt “Kürt hareketi” olsaydı bile, ahlak anlayışı onun dışlanmasını ve reddedilmesini gerektirirdi. Ancak 40 yıldır ölüm saçmasına rağmen bu örgüte arka çıkanlar ve onu aklamaya çalışanlar var.
Bununla yetinmeyip Ankara’yı da bu örgütle oturup anlaşmaya davet ediyorlar. ABD ve AB’nin destek verdiği çevreler, hükümeti bu örgütle müzakere etmeye çağırıyorlar, çok mümkünmüş gibi! Aslında bunun oluru olsa dahi olmaz. Neden mi? Hiçbir medeniyet, hiçbir millet böyle bir terör şebekesiyle uzlaşamaz. Doğru dürüst ahlaka sahip hiçbir devlet, insanlıkla bağını yitirmiş bir örgütle birlikte yaşayacağı bir düzeni düşünemez.
PKK’yla yeniden masaya dönülmesini tavsiye edenlerin, PKK’yla barış olabileceği hayalini pazarlayan niyetlerinden kuşku duymamak mümkün değil. Havadan sudan gerekçelerle binlerce genci ölüme gönderen; haklarını savunduğunu iddia ettiği Kürtleri evsiz, barksız, evlatsız bırakan; 40 yıldır estirdiği terörle Kürtleri açlığa, yoksulluğa ve mülteciliğe mahkûm eden bir örgütle ‘barış’ olmaz. Yüzlerce askerimizi, polisimizi, vatandaşımızı katleden bir örgütle ‘uzlaşma’ olmaz. Ha olur da PKK’yla masaya oturulur ve müzakere edilirse, bu “siyasi seçenek”ten veya ‘akıl’dan değil, aciz olmaktan kaynaklanır. Bunu da belirtmek şart.