Ana SayfaYazarlarBir zamanlar Ankara’daki Amerika...

Bir zamanlar Ankara’daki Amerika…

 

IKE lakaplı 34. ABD Başkanı Dwight David Eisenhower,  6 Aralık 1959’da Ankara’yı ziyaret edecekti. Ankara heyecanlıydı. Ziyaret  Başkan Eisenhower’ın iki yıl önce açıkladığı Eisenhower Doktrini’ne destek veren ülkelere bir destek turu kapsamında yapılacaktı.

 

İkinci Dünya Savaşı’nda Avrupa’daki Amerikan güçlerinin komutanı olarak muzaffer olmuş Eisenhower, NATO’nun ilk komutanlığını yapmış, bu rüzgarla da 1953’te Cumhuriyetçi Parti’nin adayı olarak girdiği seçimi kazanıp ABD Başkanı seçilmişti.

 

Ziyaret öncesi meseleler bugünkülere çok benzerdi.

 

1956’da Sovyetlere yakın olan Cemal Abdülnasır’ın Süveyş Kanalı’nı millileştirmiş,  ortaya çıkan bunalımdan savaş çıkmıştı. Kriz ABD’yi Ortadoğu’daki Sovyet yayılmacılığını engellemek için harekete geçirmiş, 1957 yılında Eisenhower Doktrini açıklanmıştı.  Doktrin, ABD’nin Ortadoğu ve İslam dünyasındaki müttefiklerine Sovyetlere karşı askerî ve mali yardımlar yapılmasını öngörüyordu.

 

Yardımın heyecanlandırdığı başkentlerden biri de hem Sovyet tehdidini hem de ekonomik sorunları yakından hisseden Ankara’ydı.

 

Ankara, ABD’nin Ortadoğu’daki en sıkı ve sorgusuz müttefiklerinden biriydi, Sovyetlere karşı NATO’nun devamı olarak, İran, Irak, Pakistan ve Afganistan’la Bağdat Paktı’nı kurmuş, 1958 yılındaki Lübnan İç Savaşı sırasında da İncirlik Üssü’nü Amerikan uçakları için açmıştı. (Hatta bir rivayete göre Amerika’nın yoğun isteklerini karşılıksız bırakmayıp  İç Savaş’a müdahil olmuş, Lübnanlı Hristiyan milislere çarpıştıkları Müslüman gruplar karşısında silah yardımı bile göndermişti.)

 

Marshall Planı ve Truman Doktrini’yle 1947’den beri Ankara’da bulunan Amerikan askerî varlığı ise Eisenhower Doktrini’yle iyice büyümüştü.

 

Ankara’da Kara Kuvvetleri’ne komşu olan TUSLOG (The United States Logistics Group) karargahında görevli JAMMAT veya daha çok bilinen adıyla JUSMMAT (Joint American Military Mission for Aid to Turkey) olarak bilinen Amerikan yardım heyetinde 1958 yılı itibarıyla bulunan Amerikan askeri ve sivil görevli sayısı 1200’ü bulmuştu.

 

İşte ne olduysa Eisenhower’ın Ankara ziyaretinden bir ay önce, programının belli olmasındansa birkaç gün sonra oldu.

 

5 Kasım 1959 gecesi, Çankaya yokuşunda, 49489 plakalı aracıyla gitmekte olan Ankara’daki Amerikan Yardım Heyeti’nde görevli Yarbay Allan Morrison, Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı’nda görevli 21 erin içine hızla daldı. Kazada Amerikalı Yarbay yara almadı, ama erlerden dokuzu ağır yaralandı. İkisinin bacağı kesildi, üçü komaya girdi.

 

Anlaşma gereği Amerikan askerleri eğer görev sırasında suç işlerse buna Amerikan mahkemeleri bakacaktı, eğer suç görev sırasında değilse de Türkiye mahkemeleri…

 

Adli Tıp’ta yapılan kontrollerinde alkollü olmadığı açıklanan Amerikalı yarbay, çıkarıldığı Ankara’daki Amerikan Askerî Mahkemesi’nde “Görev için bir yere gidiyordum” deyince tahliye edildi.

 

Bu arada hastanedeki ağır yaralı erlerden Aksaraylı 21 yaşındaki Hamza Şahin hayatını kaybetti.  Erin cenazesinin kaldırıldığı günün akşamı Yarbay Morrison Ankara’daki Amerikan Haberler Merkezi’nin film stüdyosunda basının karşısına çıktı. Ağladı, sinir krizleri geçirdi, “Yol ıslaktı, karşıdan gelen araç da farlarını kapatmadı” diyerek kendini savundu, “Benim için en büyük ceza çektiğim vicdan azabıdır” dedi.

 

Yerli ve yabancı 43 gazetecinin izlediği basın toplantısında Yarbay Morrison, farkında olmadan başını ağrıtacak bir de itirafta bulundu. Olay gecesini anlatırken “Evimden çıktım. Daireme gidecektim. Fakat daha evvel Ankara Üniversitesi’nde Tiyatro Profesörü olan Mr. Redford’u (Profesör Grant H. Redford) ziyaret edip, beraber hazırladığımız bir piyes hakkında kendisiyle görüşmek istedim” deyiverdi.  Bu, yarbayın kaza yaptığı sırada görev başında olmadığını gösteriyordu.  Polisin raporuna göre de Yarbay kazada yüzde 60 suçluydu.

 

Ama bir ay sonra Amerikan Başkanı’nın ziyaret edeceği bir başkentte bir Amerikalı Yarbay’ı tutuklamak mümkün olmadı. Yarbay,  tutuksuz olarak Amerikan Askerî Mahkemesi’nde 9 Mart 1960’da yargılanmaya başladı.

 

Şahit olarak dinlenen Cumhurbaşkanlığı muhafız Alayı’nda görevli askerler, Amerikalı Yarbay’ın Alkollü olduğu ve 70 km hızla üzerlerine sürdüğünü anlattılar. Yargılama sırasında Yarbay’ın aleyhine ifade everen bir polisin Amerikalılarca tehdit edildiği ortaya çıktı. Mahkeme basın tarafından gün gün izleniyordu. Olan biteni protesto etmek isteyen Hukuk Fakültesi öğrencileri mahkemenin yapıldığı binaya yürümek istediler.  Polis öğrencileri güçlükle dağıttı. Mahkeme bitene kadar Ankara’da polislerin izinleri kaldırıldı.

 

Ve karar günü gelmişti. Mahkeme jürisi Yarbay’ı “istemeyerek ölüme sebebiyet” vermekten suçlu buldu. Ertesi günü ise mahkeme kararını açıkladı: 1200 dolar para cezası! Hem de taksitle ödeme seçeneğiyle…

 

Bir gün sonra Yarbay Morrison, Ankara’yı terk ederek Amerika’ya gitti.

 

Karar büyük bir infial uyandırmıştı. Ankara ve İstanbul’da üniversite öğrencileri protesto gösterileri düzenlemiş, protesto için imzalı bildiriler yayınlanmıştı.

 

O bildirilerden birini İstanbul’da okuyan iki Gümüşhaneli üniversite öğrencisi hazırlamıştı. Amerika’da zencilere yönelik haksızlıklardan başlayarak mahkemenin para cezasına isyan eden bildiriyi 488 üniversite öğrencisi imzalamıştı.

 

İki üniversite öğrencisi imzaları alıp Cağaloğlu’ndaki Hürriyet binasına gittiler. Yazı İşlerine alındılar, fotoğrafları çekildi.

 

20 Mart 1960 günkü Hürriyet’in birinci sayfasında imzalı bildiriyi tutan iki üniversite öğrencisinin haberi vardı. “Morrison’a hafif ceza veren jüriyi 488 üniversiteli tekrar protesto etti” başlıklı haberde poz veren üniversite öğrencilerinden biri İstanbul Hukuk Fakültesinden okuyan Oltan Sungurlu’ydu. Yüksek İktisat ve Ticaret Mektebi’nde okuyan diğer öğrencisinin adı ise Aydın Doğan’dı.

 

Aydın Doğan, 34 yıl sonra birinci sayfasına protestocu öğrenci olarak çıktığı Hürriyet’i satın aldı. Öncesinde de Milliyet’i almıştı. Sonra Radikal’i çıkardı.

 

55 yıl sonra başka bir Amerikan Başkan Yardımcısı Türkiye’ye geldi.

 

Obama Doktrini gereği ABD, artık Ortadoğu’da Amerikan askeri istemiyordu. Rusya Ortadoğu’da yine nüfuz alanını genişletmekteydi. Türkiye, Ortadoğu’da ve Suriye’de Amerika ne derse onu yapmıyordu artık.

 

Irak’ı İran’a, Suriye’yi Rusya ve Esad’a bırakan Amerikan politikalarının altında imzası olan başkan yardımcısı özel bir toplantı düzenledi ve toplantıya uzun yıllar Milliyet ve Radikal’de çalışmış üç gazeteciyi de çağırdı. O gazetecilerden Suriye ve Rusya çizgisinde olanlardan biri “Türkiye’deki laikleri desteklemediği” için Amerikan başkan yardımcısını eleştirdiğini, toplantıda Türkiye’nin NATO’dan çıkarılması tartışmalarının bile gündeme geldiğini yazdı.

 

Ama kimsenin pek umurunda olmadı.

 

Er Hamza Şahin’in ruhu herhalde artık huzura ermiştir…

 

- Advertisment -