KCK ateşkesin bittiğini ilan etti.
Gerekçe ise tarihe geçecek komiklikte.
"Sudan bahane" deyimini bundan daha iyi hangi olay anlatır, bilemiyorum.
Devlet baraj yaparak ateşkesi ihlal etmiş!
Güneydoğu'ya yol yaparak ateşkesi bozmuş.
Karakolları tamir edip, güçlendiriyormuş!
Ha bir de şu var; insanlar gözaltına alınıp tutuklanıyormuş!
Yani…
Türkçesi…
Elimizde anca böyle sudan bahaneler var. Çatışma çıkaracak, terör yaratacak başka elle tutulur bahane bulamadık.
Açıkçası Türkiye ile dalga geçiyoruz!
İşin özü bu.
PKK'yı sivil toplumu örgütü ya da kanarya sevenler derneği gibi lanse etmeye kalkarsanız, sonu bu olur.
Sudan bahaneyle çatışma çıkarır, terör estirirler.
Çözüm süreci başladığı günden beri bu şantajı ve dayatmayı sürdürüyorlar.
Oysaki siyasetin kapıları sonuna kadar önlerinde açıldı.
80 milletvekiliyle Meclis'te temsil ediliyorlar.
Türkiye'nin en popüler partisi haline geldiler.
Nişantaşı bile Atatürk'ü silip PKK sempatizanı oldu.
Hâlâ, buna rağmen silahtan vazgeçmeye yanaşmadıkları gibi tehdit etmeyi, şantajı sürdürüyorlar.
Neden?
Amaçları ne?
Demokrasi, adalet ve barış mı?
Bunların hepsinin büyük bir yalan olduğunu geç de olsa anladık.
Çözüm sürecinin en önemli sorunu artık bu bitmek bilmez tehdit ve şantaj döngüsüdür. Bu şantaj döngüsünün gölgesinde barış olmaz; bu şantaj altında kabul edilen çözüm süreciyle hayırlı bir sonuca ulaşılmaz.
Bunun kırılması, değişmesi, aşılması gerekiyor.
Türkiye, dayatmalara boyun eğerse daha büyük bataklığa saplanır.
Böyle ne çözüm süreci, ne barış olur.
KCK, 2013'te aldığı çekilme kararını uygulamaya koymalı; Öcalan'ın 'silahsızlanma kongresini toplama' talimatını şartsız hayata geçirmeli.
Güven tazelemesi olmazsa millet bu süreci desteklemez. Milletin desteği olmadan da hiçbir hükümet kendi başına adım atamaz.
Bu adımlar atılmadan tekrar başlayacak çözüm süreci ise Türkiye'yi sadece uçurumun kıyısına götürür; barışa değil.