Ana SayfaYazarlarKaçan fırsatlar (2): AKP-CHP koalisyonu

Kaçan fırsatlar (2): AKP-CHP koalisyonu

 

AKP ile HDP arasındaki bir koalisyon imkânın hoyrat bir şekilde çarçur edilmesinin ardından ortada tek bir ihtimal kaldı. AKP ile CHP koalisyonu. Bana göre bu da, AKP-HDP koalisyonuna nazaran daha az tercihe şayan olsa da, Türkiye’de işlerin rayına girmesi için önemli bir fırsata tekabül ediyordu. Ancak baştan itibaren AKP’ye yakın birçok yorumcu bu ihtimalin karşısında konumlandı. Öne sürdükleri iki argüman vardı:

 

İlki, Türkiye’de bir koalisyon kültürünün olmadığı ve geçmişteki bütün koalisyonların başarısızlıkla sonuçlanmasıydı. Türkiye’nin büyümesini ve gelişmesini sağlayan atılımların tümü, tek parti hükümetlerinde gerçekleşmişti. Koalisyon istikrarsızlık üretmekten, yıkım ve zarar getirmekten başka bir işe yaramamıştı. Koalisyonda ısrar, başarısızlıkta ısrardı. Koalisyonun Türkiye’nin tarihi ve güncel meselelerine bir çare üretmesi düşünülemezdi. Dolayısıyla yeni bir koalisyon denemesinden uzak durulmalıydı.

 

İkincisi ise, partilerin –bilhassa AKP’nin- tabanının koalisyon fikrine soğuk yaklaşmasıydı. Bazı araştırmalara göre AKP seçmeninin % 70’i CHP ile bir koalisyon kurulmasını istemiyordu. Parti yönetimi, bu duruma gözlerini kapatama ve tabanının arzusu hilafına bir rota çizemezdi. Keza CHP’liler de AKP ile bir ortaklığa gönüllü değillerdi. Onlar da AKP ile aynı karede yer almayı içine sindiremiyorlardı. Siyasetçiler, tekrar sandığın önüne gelmesini talep eden seçmenin kararına saygı duymalı, tekrardan bir erken seçime gitmeliydi.

 

Koalisyonların kaderi

 

İki argüman da tatminkâr değildi. Geçmişin günahlarına atıfla bugünkü koalisyon mahkûm edilemezdi. Tarihteki başarısızlık, mevcut ihtimalin de başarısız olacağına bir kanıt olarak sunulamazdı.  Her konuda 1990’lardan farklı bir pozisyondaydık. Koalisyonda da geçmişten farklı bir tecrübeye imza atılabilirdi. Kaldı ki eğer bu mantık sonuna kadar takip edilse, hiçbir hal ve şart altında koalisyonun kabul edilmemesi lazım gelirdi.

 

Parti tabanlarının isteksizliği de güçlü bir dayanağa oturmuyordu. Türkiye siyasetinin karşıt iki yatağında bulunanların birbiriyle işbirliğine ilk bakışta sempati ile yaklaşamayacakları aşikârdı. Lakin “istememek” farklı, “tepki göstermek” farklıydı. CHP AKP’lilerin, AKP ise CHP’lilerin gönlünde yatan aslan olmayabilirdi. Ama bir irade olsaydı, parti yönetimleri siyasi ve ekonomik durumun nazikliğinden bahisle bir koalisyonun kurulması gerekliliğini tabanlarına anlatabilirdi. Süresi ve hedefleri açık ve net bir biçimde belirlenmiş bir programla kitleler rahatlıkla koalisyona ikna edilebilirdi.

 

“Vardır bunda bir hinlik

 

Böyle bir koalisyon üç açıdan fayda sağlayabilirdi: Birincisi, koalisyonun geniş bir tabana oturacak olmasıydı. İki farklı siyasal geleneğin buluştuğu bir hükümet, kritik konularda karar alınmasını ve alınan kararların toplumda kabulünün sağlanmasını kolaylaştırırdı. Yetki ve sorumluluk paylaşılır, mutlak AKP karşıtı blok çözülürdü. Muhalefet sürekli yenilmekten kaynaklanan umutsuzluğunu aşar, demokratik siyasete daha fazla bel bağlar, demokrasi dışı yönelimlerle arasına mesafe koyardı. Partiler aynı yükü sırtlandıklarında tabanlar arasındaki kutuplaşma da yumuşardı.

 

İkincisi, içeriden ve dışarıdan birçok kesim bu koalisyonun kurulmasını destekliyordu. İçeride gerek iş dünyası ve gerek muhalefet partileri, AKP ile CHP’nin birlikte hükümet olmasını açıktan istiyorlardı. ABD ve AB’nin de bu koalisyonu tercih etikleri bir sır değildi. Normalde bunun koalisyon namzedi partileri sevindirmesi gerekirdi. Fakat AKP’liler bunda bir tehlike sezdiler. “Herkes bizim CHP ile ortak olmamızı istiyorsa bunda mutlaka bir hinlik vardır. Altından mutlaka bir çapanoğlu çıkar” diye düşündüler ve bu yoğun desteği koalisyon kurmamanın bir gerekçesine dönüştürdüler. Oysa daha kurulmadan bu denli teveccühe mazhar olması bir hükümet için çok büyük bir avantaj olarak da değerlendirilebilirdi. Farklı grupların oluru, bu hükümetin kredisini büyütebilir, oyun sahasını genişletebilirdi.

 

Üçüncüsü, çözüm sürecinin yürütülecek olmasıydı. AKP, süreci başlatan partiydi. CHP, doğrudan sürece karşıtlık siyaseti izlemiyor, ancak kullanılan yöntemi dair eleştiriler getiriyordu. Başından beri sürecin diğer tarafı olan HDP ise, bir AKP-CHP koalisyonuna katkı sunacağını deklere etmişti. Bir AKP-CHP hükümeti, parlamentodaki dört partiden üçünün süreçle ilgili hususlarda işbirliği yapmasını sağlayacaktı. Bu da bir taraftan sürecin parlamento ayağını güçlendirecek, diğer taraftan süreç karşıtlarının yalnızlaşmasını sağlayacaktı. Sürecin toplumsal ve demokratik meşruiyeti hiç olmadığı kadar güç kazanacaktı.

 

“Halk yanlış yaptı”

 

Ancak birçok avantaj sağlayacak olan bu hükümet kurulamadı. Bunun sorumlusu, bence, AKP’dir. İki parti arasında yapılan görüşmelere bakıldığında, koalisyonu asıl isteyenin ve çaba harcayanın CHP olduğu görülür. CHP görüşmeler boyunca anlaşmazlıklardan ziyade uzlaşmayı öne çıkardı. Negatif değil pozitif bir siyaset izledi. Ülkenin bir koalisyona kavuşması için gerçek bir iradesinin olduğunu gösterdi. Buna karşılık AKP uzun istikşafı görüşmelerin neticesinde CHP’ye iki teklifte bulundu: Ya kendisinin kuracağı azınlık hükümetine CHP’nin destek vermesi, ya da üç aylık bir seçim hükümetinin kurulması. CHP’nin bunları reddedeceği biliniyordu. AKP, CHP’ye kabul edilmeyeceği belli seçenekler sunarak erken seçimi garantiye aldı. Yani Kılıçdaroğlu haklıydı; gerçekte bir koalisyon görüşmesi yapılmamıştı, AKP oyun planını seçime göre kurmuştu.

 

AKP’nin seçime hevesli olmasının temelde iki nedeni var: Biri, açıkça dillendirmeseler de, AKP’nin elitlerinde halkın yanlış yaptığına dair var olan kanıdır. Evet, onlar da seçmenin kendilerine bir uyarı tokadı atmak istediğine itiraz etmiyorlar. Ama tokadın şiddetini ayarlayamadığını, elinin sert geldiğini ve ortaya çıkan manzaradan seçmenin de rahatsız olduğunu sanıyorlar. Ve eğer bir şans daha verilirse seçmenin bu hatayı düzelteceğine inanıyorlar. 

 

Diğeri ise, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın etkisidir. Erdoğan bir taraftan, samimi olarak koalisyonun memleket hayrına olmadığını ve ancak bir tek parti hükümeti ile istikrarın sağlanabileceği düşünüyor. Diğer taraftan da, bir koalisyonun varlığı halinde dengelerin yerinden oynayacağını, kontrolün elinden çıkacağını ve hükümete bu kadar açık müdahil olamayacağını görüyor. Keza bir koalisyonun, başkanlık fikrini tamamen gündemden düşüreceğini de biliyor. Bu sebeple Erdoğan hep erken seçimi zorladı ve amacına erişti.

 

Olgunlaşma

 

Türkiye normalleşme yolunda iki önemli fırsatı tepti. Ama bu süreçte yaşananların tamamen faydasız olduğu da söylenemez. 7 Haziran’dan önce birçok kişi için koalisyon diye bir ihtimal yoktu. Artık var. Gerek seçim sonuçları ve gerekse sonrasında yapılan görüşmeler hem partileri, hem tabanları ve hem de genel olarak halkı bir koalisyon fikrine yabancı olmaktan çıkardı. Eğer 1 Kasım’da benzer bir tablo oluşursa, artık partiler daha olgun davranmak zorunda kalacaklar ve bir koalisyon içinde bir araya gelmekten kaçamayacaklar.

 

- Advertisment -