Ana SayfaYazarlarAK Parti, tek adam ve Erdoğan olgusu

AK Parti, tek adam ve Erdoğan olgusu

 

“Sorunların kaynağının Cumhurbaşkanı Erdoğan olduğu” refleksi, toplumun önemli bir kesiminde yer etmiş durumda. İstenmeyen her gelişmede, “sorumlunun ve olumsuzluğun kaynağının Cumhurbaşkanı olduğu” fikri, otomatikman devreye giriyor. Bu anlayışın bu şekilde yerleşmesinde Tayyip Erdoğan'ın siyaset yapma tarzının, yönetme anlayışının da bir etkisinin olduğunu, inkar edemeyiz.

 

Lider kültü

 

Bu noktaya gelinmesinin temel nedenlerinden birisi, siyaset kültürümüzdeki lider geleneği. Seçim Kanunu, Siyasi Partiler Kanunu ve bunlara destek olan bir dizi yasal zemin tek adam kültünün oluşmasına imkan veriyor. Ayrıca, toplumsal kültürümüz de, buna katkıda bulunuyor…

 

Ancak bütün bunlar, gelinen noktayı açıklamaya yeterli değil. Nasıl oldu da, “hiçbir meselenin Erdoğan’sız açıklanamadığı” bir noktaya gelindi? Nasıl oldu da, futboldaki başarısızlıkta bile Erdoğan’ın konuşulduğu bir yere geldik?

 

Eski gelenek

 

Bu düşünce formatı, tamamen de yeni sayılmaz. Menderes, Demirel ve Özal  dönemlerinde de, böyle bir hava oluşmuştu. Özellikle de, Menderes, olağanüstü bir öfke selinin hedefi haline gelmişti.

Şu an farklı olan bir nokta, Tayyip Erdoğan'ın daha sürekli bir şekilde iktidar gücünü elinde tutabilmesi. İkinci ve belki daha önemli bir farklılık da, siyasi hayatımızdaki asker vesayetinin bu dönemde etkisini yitirmesi nedeniyle, iktidar gücünün büyümesi…

 

Arkasındaki sosyoloji

 

Kişiye odaklı düşünme refleksi Türkiye'deki gelişmeleri sağlıklı bir şekilde analiz etmemizi zorlaştırıyor. Kişiye bakmak yerine objektif verilere bakarsak, 13 yıllık iktidar yıpranmasına rağmen, halen yüzde 41 oy alan bir parti var. En yakın muhalif partiyle olan fark, yüzde 16’ya yakın. Kamuoyu yoklamalarına göre, Erdoğan'ın arkasındaki toplumsal destek, hala önemli bir düzeyde.

 

AK Parti, büyük bir ölçüde hala Erdoğan'ın etki alanı içinde olmakla birlikte çok katmanlı, çok yönlü, çok değişkenli bir toplumsal ve sosyal arka plana da sahip. Türkiye'deki kutuplaşma içinde AK Parti, hala halkın etkisine en açık siyasi oluşumların başında geliyor.

 

Tayyip Erdoğan'a inanan ve güvenen bir kitleden söz edilebilir. Bu kitleyle ilgili, çok değişik yönlerde yorumlar ve eleştiriler yapılabilir. Ancak, her şeyi “bir kişiye körü körüne bağlılık” üzerinden değerlendirmek, ülkedeki bireyleri yok saymaktır. 13-14 yıllık bir deneyimden ve ülkenin hala yüzde 40’tan fazlasını oluşturan bir tabandan söz ediyoruz. Böyle bir gerçeklik, tek kişinin karizması üzerinden açıklanamaz. Bireysel, psikolojik, sosyolojik incelemelerden kaçarak, her şeyi tek kişi üstünden tartışmak, en hafif ifade ile, yüzeyselliktir.

 

Orta sınıflar

 

İçinde değişim potansiyeli barındıran “muhafazakar orta sınıflar”ın, AK Parti’yi hala önemli bir oranda desteklediğini ve ayakta tuttuğunu görebiliyoruz. Bu kesimlerdeki ruh hali, farklı açılardan incelenebilir. Çeşitli okumalar, eleştiriler yapılabilir. Ne olursa olsun, bu kitlelerin, demokratik uzlaşmalara yatkın, iç barışı önemseyen yönlerinin varlığını da göz ardı etmemek gerekiyor. AK Parti’nin bir ölçüde kaybettiği oyların, "uzlaşmaz" görüntüye bir tepki olarak değerlendirilmesi mümkün.

 

Şunu da ekleyelim: Son seçim kampanyasında, Erdoğan'ın meydana inip partili bir propaganda yolu izlemesinin, tabanda çok tasvip görmediği, anketlerden anlaşılıyor.

 

Erken seçime iki aydan az bir süre kaldı. AK Parti'nin birikimi de, CHP'nin birikimi de, diğer siyasi partilerin edindikleri tecrübeler de; bu kez, bir uzlaşma imkanını doğurabilmeli. Elbette, uyumsuzlukların aşılması, çok kolay değil. Ama, bu defa, bir çözüm oluşabileceğini düşünüyorum.

 

Her şeyi Erdoğan taraftarlığı ve Erdoğan karşıtlığı üzerinde açıklamak ve öyle anlamak; Türkiye gerçeğinin aslını anlamayı da, sosyolojiyi ve dış politikayı anlamayı da, imkansız hale getiriyor.

 

- Advertisment -