Ana SayfaYazarlarSevgili arkadaşım Sözcü…

Sevgili arkadaşım Sözcü…

Ekim 2012 yılında Türkiye, Diyarbakır Emniyet Müdürü’nün şu sözlerini uzun süre konuşmuştu:

“Dağda ölen teröriste ağlayamıyorsanız insan değilsiniz. 'Benim yitik evladım dağa çıkmış keşke ulaşabilseydim, keşke ona normal bir hayat sunabilseydim. Keşke terörize olmasına mani olabilseydim’ diye ağlarım. Yani her teröriste de içim ezilir…”

 

Yeni Gaffar Okkan ilan edilen Emniyet Müdürü Recep Güven’i bu sözleri yüzünden eleştiren Başbakan Erdoğan da epey eleştirilmişti.

 

Recep Güven Mayıs 2015’te usulsüz dinlemeler soruşturması kapsamında tutuklandı. Pazar günü Güven’in yatmakta olduğu Sincan Cezaevi’nden avukatı aracılığıyla mahkemeye sunulmak üzere gönderdiği mektubu Sözcü gazetesi yazarı Saygı Öztürk’ün köşesinde yayınlanmaya başlandı.

 

Mektubun içeriği çok ilginç. Ama bu mektup alışverişinin kendisi de ondan daha az ilginç değil.

Saygı Öztürk, Kemalist bir gazeteci. Ergenekon ve benzer, davalara karşı haberleri kitaplarıyla biliniyor. Okyanus Ötesindeki Vaiz adlı kitabı Fethullah Gülen ve cemaati üzerine. Balyoz’da Kumpas, Belgelerle Ergenekon kitapları da bu davalara karşı yazılmış kitaplar.

 

Peki Recep Güven kim? 2001’de Emniyet İstihbaratı’nın başındaki Sabri Uzun’un önüne Ergenekon dosyasını ilk koyan kişi. Uzun’un kitabında anlattığına göre İstihbarat Dairesi Başkanı olan kendisinden 2006 yılında Ergenekon’a operasyon isteyen şube müdürü de o.

Yani Ergenekon davalarının arkasındaki akıllardan biri Recep Güven. Hapse atılıyor ve hapisten mahkemeye yazdığı çözüm süreciyle ilgili bir mektup Ergenekon davalarına askere kumpas diyen bir gazetecinin köşesine ulaşıyor.

 

Kimsenin tanımadığı cemaatin önde gelen isimlerinden Süleyman Müftügil’in telefonda hükümeti yıkmak, Barzani’yi, Öcalan’ı devirmekten bahsedip, “Güney’deki sevdiğimiz ülke”den bahsettiği kişinin bir başka Sözcü muhabiri olduğunu hatırlatıp mektuba geçelim.

 

Mektuptan 2009 yılındaki ilk çözüm süreci, KCK operasyonlarının nasıl başladığı hakkında çok şey öğreneceğiz. Ama esas olarak devlet içinde devletin ne olduğu ve nasıl çalıştığı hakkında.

Ergenekon ve KCK soruşturmalarının yılı olan 2009’da vekaleten Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı yapan Recep Güven mektubunda önce 2009 yılında  bağlı olduğu İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın koordinasyonunda başlayan demokratik açılım üzerine ne yaptığını anlatıyor:

“Çözüm süreci’ni duyunca ben ve ekibim hemen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a gittik. Konuyu anlamadığımızı söyledik ve ‘Nasıl bir yol izleyelim?’ diye sorduk. Bir büyük projeyi, yapacağımız operasyonlarla çıkmaza sokacağımız endişesini dile getirdik. Sayın Başbakan ‘Siz işinize bakın’ dedi.

 

Bir iki gün sonra aynı heyetle sayın Cumhurbaşkanı’na (Abdullah Gül) çıktık. ‘Süreç nedir?’ diye sorunca ‘Tarihî bir fırsat yakaladık’ dedi. Sayın Cumhurbaşkanı’na ‘Beşir Atalay hocayı anlamadığımızı, süreci hangi temellere oturttuğunu bilmediğimizi’ söyledik. ‘Siz Beşir hoca’yı yabana atmayın. O yavaş çalışır ama gergef gibi işler’ dedi.”

 

Bağlı olduğu İçişleri Bakanı’nın başında olduğu sürece karşı çıkmak için “ekibiyle” Başbakan ve Cumhurbaşkanı’na giden bir polis şefiyle karşı karşıyayız.

 

Peki 14 Nisan 2009’da yani PKK’nın Oslo görüşmeleri çerçevesinde ateşkes ilan etmesinden bir hafta sonra başlatılan KCK soruşturmaları? Güven’in mektubundan okuyalım:

“KCK operasyonu sonrası aldığımız bir randevuda, ‘Bu operasyonu yapanlar ihanet derecesinde zarar verdiler’ dedi. Biz operasyonun gerekli olduğunu, boş elle masaya oturmanın anlamsızlığını, bu operasyonla devlete en az iki yıl vatandaşla bütünleşme projelerini gerçekleştirmesi için zaman kazandırıldığını lisan-ı münasiple arz ettik. Görüşmelerden ve toplantılardaki havalardan anladık ki bu ‘süreç çuvalı’ bizim değil.”

 

Siyasi iktidarın “ihanet derecesinde zarar verdiler” diye karşı çıkmasına rağmen, somut suç tespitinden hareketle değil, “Masaya elimiz boş oturmayalım”, “Devlete zaman kazandıralım” gibi siyasi saiklerle hareket edip yüzlerce insanı yıllarca hapse atmış yarayı derinleştirmiş, bir polis ya da paralel devlet aklı…

 

Devam ediyor. Hem de KCK operasyonunu 30 Mart 2009’daki yerel seçimlerden önce yapmak için uğraşmış:

 

“2009 yılının 14 Nisan’ında yapılan KCK operasyonu, şubat başında yapılsaydı memleketin hali böyle olmazdı diye bende bir kanaat var. Zira o dönem artık bir çizgi üzerindeydi; devlet operasyon yapsa, açılımı da devam ettirse vatandaşın tavrı farklı olurdu. Diyarbakır’a ilgili şube müdürlerimizle gittim. Dönemin Emniyet Müdürü Zeki Çatalkaya’ya ‘Bu operasyonu yapalım’ dedik. ‘Avrupa, bunu seçime müdahale sayar’ dedi. ‘Biz iki taraf değiliz, karşımızda terör örgütü var’ desek de dinletemedik. Başbakan’a ‘Operasyonu yaparsak vatandaşı kazanırız’ diye bir not gönderdim. Büyük bir ihtimal not iletilmedi.”

 

Başbakan’a operasyon yaparsak vatandaşı kazanırız diye not gönderen bir polis şefi…

Burada da durmamış:

 

“Açılım süreci ile ilgili bir yol haritası oluşturduk. Sayın bakana arz edildi. Aslında konu önemine binaen TBMM’de ele alınmalı orada karara bağlanmalıydı. Kanaatimiz buydu ancak olmadı. Okusun diye aynı raporu sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na 2009’da 3-4 saatlik görüşmemizde okuttuk. MHP milletvekili aracılığıyla da Devlet Bahçeli’ye ilettim. Bizim kırmızı çizgilerimiz BTÖ’nün her cümlesinin ne anlama geldiğinin deşifresini de dercettik rapora. ‘Lütfen TBMM’de görüşülsün. Yarın çok geç olur’ dedim. Evet, şimdi çok geç oldu.”

 

Burası çok ilginç 2009’da Kemal Kılıçdaroğlu’yla 3-4 saat görüştüğünü söylüyor Recep Güven. O sıralar Ergenekon davalarını yerden yere vuran Kılıçdaroğlu ile 3-4 saat görüşen Ergenekon davalarının arkasındaki akıllardan biri. İyi de neden Kılıçdaroğlu’yla görüşmüş? Daha Deniz Baykal’ın kasedinin çıkıp, genel başkanlığa seçilmesine 1 yıl var. Bağlı olduğu bakanı, hükümeti atlatıp, Meclis’te görüşülsün diye muhalefet partilerine rapor sunan bir emniyet müdürü için beklenmedik performanslar değil bunlar.

 

Sadece iç siyasi temaslar değil dış temaslar da yürüten bir polis şefiyle karşı karşıyayız. Bu da aynı mektuptan:

 

“O sırada biz Amerikalılarla görüşürken Kandil’e hava operasyonu yapmamız gerektiğini ısrarla teklif edince bize toplantı dışında, yemekte ‘Kandil’e operasyon stratejik çıkarlarımıza ters, çok lazımsa bir operasyon, size Avrupa’da terörün finansmanı operasyonu yapalım’ teklifinde bulundular. Avrupa’daki operasyonlar zinciri için böylece düğmeye basılmıştı.”

Amerikalılardan Kandil’e hava operasyonunu Emniyet İstihbarat müdürleri mi istiyor acaba normal devlet hiyerarşisinde?

 

Mektuba göre Emniyet İstihbarat yurt dışında istihbarat faaliyeti de yürütmüş o yıllarda:

“Aynı yıl (2009) Murat Karayılan’ın Kuzey Irak’ta Kandil’de değil şehir merkezindeki adresini arkadaşlarımız tespit etti. Bu ilgili kurumlara iletildi. Bizdeki heyecanın onda biri bile ilettiğimiz makamlarda yoktu. Operasyon için ısrarcı olunca, toplantı dışında, ‘Biz Murat Karayılan ile iyi görüşüyoruz, operasyona gerek yok’ deyiverdiler.”

 

Oslo süreci diye bir şey vardı o sıralar. Hani sizin az kalsın uğruna MİT müsteşarını tutuklamaya çalıştığınız…

 

Eğer bunlar düşük bir emniyet müdürünün avcı hikayeleri değilse, paralel devlet nedir, nasıl çalışmıştır, KCK operasyonları nasıl başladı, kim başlattı, çözüm süreçlerini kim sabote etti sorularının net cevapları bu mektupta var.

 

Saygı Öztürk, Sözcü gazetesindeki köşesinde mektubu yayınlamaya devam edecekmiş. Belki devamında da cemaatin Sözcü gazetesine olan bu sonsuz güveni hakkında da ipuçları buluruz..

 

Kim bilir…

- Advertisment -