İfade özgürlüğü şoke eden, rahatsızlık veren düşünceleri de kapsar. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Yargıtay’ın kararlarında çok kere atıf yapılan bu kalıbı, nedense en çok küfürbaz politikacılar ve militan aydınlar kullanıyor. Kabahatlerini, nobranlıklarını, ahlaksızlıklarını “şoke edici fikir” ve “rahatsız eden düşünce” olarak kamuoyuna sunuyorlar.
Bu tür “şoke edici” fikirlere, daha doğrusu saldırgan tutumlara, hakaret ve küfürlere maruz kalan isimlerin başında da Cumhurbaşkanı Erdoğan geliyor. Kendisine, eşine, çocuklarına yönelik hakaret ve küfürler “düşünce” ve “ifade” olarak sunuluyor. Aile ve kişilik haklarını hiçe sayan bu küfürlerin, konumu nedeniyle Erdoğan tarafından sineye çekilmesi gerektiği düşünülüyor.
* * *
Siyasi mücadelenin doğasında elbette sertlik vardır; liderler de sert eleştiri ve suçlamaların muhatabı olurlar. Ama bunun sınırsız bir psikolojik şiddete dönüşmemesi de gerekiyor. Sınırın olmadığı yerde hukuk da yoktur; hukuk, eleştiri özgürlüğünü teşvik ettiği kadar, bireyin kişilik haklarını savunma işlevi de görür. Dolayısıyla sınırın olmadığı yerde düşünce ve ifade hakkının kullanımından da bahsedilemez.
Erdoğan’a karşı malum medyada yapılan eleştirilerin büyük kısmı ne yazık ki, küfür ve hakaret içeren ifadelerden oluşuyor. Bir “şoke edici fikir” özelliği taşımıyor; aslında bir “düşünce” özelliği taşıdığı da şüpheli. En galiz küfürleri, nefret yayınlarını evrensel değerlerin arkasına saklanarak, düşünce ve ifade özgürlüğünün parçası haline getirmeye çalışıyorlar. Tıpkı terörü, düşünce ve ifade özgürlüğünün parçası haline getirerek savunmaya çalıştıkları gibi.
* * *
Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin, geçen hafta bir televizyon kanalındaki ifadeleri üzerine yaşanan gelişmeler, tartıştığımız konuya iyi bir örnek teşkil ediyor. Tartışma, Elçi’nin PKK’yı öven sözlerine üzerine başladı. Her gün şehit cenazelerinin geldiği bir ortamda Elçi'nin açıklamaları büyük tepki topladı. Burada benim açımdan dikkat çeken şey, medyanın terör övücülüğüne hak vermesi oldu. Tahir Elçi, elbette düşüncesini açıklamıştır; bu doğru. Bu yargının konusu mudur, ondan da emin değilim. Bu meselenin suça konu edilmeden önce görmemiz gereken daha önemli yanları var. Adalet mekanizmasının parçası olan büyük bir avukatlık örgütünün başındaki bir ismin terör övgüsü, maalesef medyada ciddi bir destek buldu, sempati ve korumacı tavırlarla karşılandı. Bu önemli bir sorun değil mi? Yaşadığı ve görev yaptığı şehri yaşanmaz hale getiren; asker, polis, sivil, çocuk ve genç demeden yüzlerce insanı katleden bir örgütü eleştirme cesaretini gösteremeyen baro başkanının düşünce ve ifade özgürlüğü için mücadele veren bir kahraman olarak sunulması doğru mu?
Kabul edelim ki, en temel değer yaşam hakkıdır. Yaşam hakkına kast edenlere karşı çıkma cesaretini gösteremeyenlerin düşünce ve ifade özgürlüğüne sahip çıkması da mümkün değildir.