Ana SayfaÖZEL HABERAlmanya’da koalisyon maratonunun ilk haftasında neler yaşandı?

Almanya’da koalisyon maratonunun ilk haftasında neler yaşandı?

Serbestiyet’teki son yazımızda, Almanya Federal Meclisi seçimlerinin Merkel sonrası döneme dair beklentiler ve anketlerdeki değişkenlikler nedeniyle gergin geçeceğini söylemiştik. Aynı gerginliğin uzun koalisyon görüşmeleri nedeniyle seçim sonrasında da devam edeceğine ve sürpriz gelişmelerin olabileceğine değinmiştik.

Seçimlerin üzerinden bir hafta geçmiş durumda. Seçim öncesi anketlere göre en az 6 koalisyon ihtimali bulunuyordu. Bugün bu sayı üçe inmiş durumda, fakat ihtimallerden biri olan Büyük Koalisyon, yani Sosyal Demokratlar (SPD) – Hristiyan Birlik Partileri(CDU/CSU) ortaklığı ne parti üyelerinin ne de kamuoyunun tercih ettiği bir seçenek. Hatta bunun istenmeyen bir sonuç olduğu iki partinin yetkilileri tarafından açıkça dile getiriliyor. Yani aslında masada sadece iki ciddi koalisyon ihtimali var. Bundan daha önemlisi iki koalisyon ihtimalinde de Yeşiller’in ve Hür Demokratlar’ın (FDP)varlığı şart.

Seçim günü serbestiyet.com portalında gerçekleştirilen canlı akışta da gecenin başlığını “Kimin başbakan olacağına Yeşiller ve Liberaller karar verecek“ diye atmıştık. Geçen bir haftada yaşananlar bu başlığın isabetini teyit etti.

Yeni Meclisin yapısı

Koalisyon görüşmelerine geçmeden önce yeni seçilen meclis hakkında biraz bilgi vermek yerinde olacak. Partilerin oy oranları ve meclisteki koltuk sayılarına bakıldığında SPD (+53) ve Yeşillerin (+51) sandalye sayılarını önemli oranda arttırdığını; CDU/CSU’nun (-50) ise önemli bir kayıp yaşadığını görebiliyoruz. Anketlere göre bir ara lider parti konumundayken üçüncülüğe düşen Yeşiller buruk bir sevinç yaşadı. Her şeye rağmen 2017 seçimlerinde % 8,9’luk oy oranıyla barajı geçen sonuncu parti iken bugünkü koalisyonda yerini sağlama almış üçüncü parti konumuna gelmesi kayda değer bir başarıdır.

Aynı biçimde Liberallerin de (FDP) 12 koltuk artırıp koalisyondaki yerlerini neredeyse garantiye almış olmaları nedeniyle kazananlar tarafında yer aldığını söyleyebiliriz. Seçimin en az CDU/CSU kadar ağır kaybedeni ise Sol Parti oldu. Oylarının neredeyse yarısını kaybeden parti seçim barajının altında kaldı. Alman seçim sistemine de değindiğimiz ilk yazımızda, 3 seçim bölgesini kazanan bir partinin baraj altında kalsa da meclise aldığı oy oranında milletvekili sokabileceğini belirtmiştik. Fakat baraj altında kalan partiler mecliste grup kuramıyor. 

Güney Schleswig Seçmen Birliği’nin (SSW) konumu, Almanya’da seçim sisteminin pek bilinmeyen bir istisnasını oluşturuyor. Schleswig, Holstein Eyaleti‘nde yer alan, federal düzeyde resmi olarak azınlık kabul edilen Danimarkalılar tarafından kurulmuş bir parti ve seçim barajından muaf. Aldıkları oy oranında direkt mecliste temsil ediliyorlar. Parti bu seçimde bir milletvekilini Berlin’e göndermeye hak kazandı.

Bu yıl 53 parti Federal Meclis’e girebilmek için yarıştı. Aslında bu partilerin çoğu bir seçim başarısı yakalamaktan ziyade toplumsal konulara dikkat çekmek isteyen partilerdi. Sadece bir veya birkaç konu üzerine siyaset yapan bu tarz butik parti sayılarındaki artışın, Alman siyasetinde gelecekte ne gibi değişikliklere yol açacağı merakla izleniyor. Örneğin Hayvanları Koruma Partisi bir milyona yakın oy alarak önemli bir başarı elde etti. SPD ve CDU/CSU arasındaki oy farkının bir milyondan az olduğu düşünüldüğünde butik partilerin rolünün her geçen gün artacağını bekleyebiliriz.

%5’in altında oy alan partilerin oranları.

Yeni Federal Meclisin önemli oranda SPD, Yeşiller ve Sol Parti’nin katkısıyla Almanya’nın çeşitliliğini geçmiş döneme göre daha iyi yansıttığını söyleyebiliriz. Mecliste göçmen kökenli milletvekili oranının %8,2’den %11,3’e çıktığı görülüyor. Türkiye kökenli vekil sayısı ise 18’e yükselmiş durumda. Fakat göçmen kökenlilerin toplam nüfusun %26’sını oluşturduğunu düşündüğümüzde, bu oranın hâlâ küçük olduğunu söyleyebiliriz. Yeni hükümetin çözmesi gereken önemli sorunlardan biri de temsiliyetteki bu haksızlık. Yine meclisteki kadın oranının %30,7’den %34,7’ye çıkması da gayet olumlu bir gelişme. 30 yaş altı milletvekillerinin de %90 oranında SPD ve Yeşiller tarafından temsil edildiğini belirtmek gerekiyor.

Göçmen kökenli vekillerin mecliste yıllar içinde artan oranları.
Partilerin meclisteki sandalye sayıları, 30 yaş altı vekil sayıları.

Seçimlerle ilgili bir diğer önemli gelişme de Almanya tarihinde ilk defa iki trans kadının Yeşiller adına milletvekili olarak mecliste yer alacak olması. Son olarak Almanya’nın ilk siyah kadın milletvekili Awet Tesfaiesus‘un da yeni mecliste Yeşiller safında siyaset yapacağını söylemeden geçmeyelim. Tesfaiesus, 19 Şubat 2020’de çoğunluğu Türkiye kökenli 9 kişinin hayatını kaybettiği ırkçı terör saldırısının yaşandığı Hanau kentinden vekil olarak seçildi. Tesfaiesus, siyasete, yaşanan bu saldırıdan sonra girmeye karar verdiğini söylemişti.

Awet Tesfaiesus.

Koalisyon görüşmeleri

Bugün itibarıyla Yeşiller ve Liberaller (FDP) koalisyon görüşmelerinde üçüncü turu tamamlamış bulunuyor. Liberallerin lideri Lindner daha seçim akşamı ilk olarak Yeşillere çağrıda bulunmuş ve iki partinin bir an önce görüşmelere başlaması gerektiğini belirtmişti. Bu çağrı Yeşillerde karşılık buldu ve ikili görüşmeler olumlu bir havada başladı. İki partinin programları arasındaki farklı hedefler benzer hedeflerden çok daha fazla. Seçim gecesi Yeşiller’in lideri Baerbock’a koalisyon görüşmelerine dair bu durum sorulduğunda, “Lindner ve ben aynı yaştayız, Habeck ve Lindner erkek, üçümüz de muhtemelen dondurma yemeyi seviyoruz “ biçiminde esprili bir yaklaşımla, aradaki farklara rağmen çözüm iradesinin ve olumlu bir havanın varlığını vurgulamış oldu. 

Bugüne kadar görüşmelerin içeriğine dair en ufak bir bilgi sızdırılmadı. Tahminlere göre, parti programları ve vaat edilen hedefler itibarıyla ülkedeki en uyumsuz iki partiyi temsil eden yöneticiler, ilk olarak ortak noktaları belirlemekle meşgul olacaklar. Daha sonra pazarlık yapılabilecek konu başlıkları belirlenecek ve en sonunda kesinlikle taviz vermek istemedikleri konu başlıkları ortaya konacak.

Koalisyon Selfisi – Wissing, Baerbock, Lindner, Habeck

Gerçekten oldukça zorlu bir süreç. Özellikle FDP’nin, açık şekilde Hristiyan Birlik partileri CDU ve CSU ile programlarının daha uyumlu olduğu ve parti lideri Lindner‘in seçim öncesi defalarca CDU’nun olduğu bir hükümeti tercih ettiğini belirttiği düşünüldüğünde, görüşmelerin nasıl geçeceğini herkes merakla bekliyor. FDP lideri Lindner ve CDU lideri Laschet’in aralarının iyi olduğu ve ikilinin özellikle Kuzey Ren Vestfalya eyaletindeki koalisyondaki uyumlu çalışmadan memnun oldukları da biliniyor. Parti tabanının da anketlere göre Jamaika koalisyonunu (CDU/CSU-Yeşiller-FDP) tercih ettiği görülüyor. Yeşillerin tabanı ise daha net bir tavırla trafik lambası koalisyonunu (SPD- Yeşiller-FDP) tercih ediyor. Jamaika koalisyonunu tercih edenlerin oranı parti üyeleri arasında sadece %18. Fakat bu durum okuyucuları yanıltmasın. Yeşillerin tabanının arzularıyla parti yöneticilerinin uygulamalarının farklı olduğu çok fazla örnek yaşandı. Örneğin Hessen Eyaletinde Yeşiller ve Hristiyan Demokrat Parti arasında koalisyon kuruldu. Aynı şekilde 2021 yılında Baden Wüttenberg eyaletinde gerçekleşen eyalet parlamentosu seçimleri sonrası yine CDU-Yeşiller koalisyonu kuruldu. Parti içinde tecrübeli birçok ismin CDU ile çalışmaktan memnun olduğu biliniyor ve bu isimler federal düzeyde Jamaika koalisyonunu tercih ediyor. Örneğin Baden Wüttenberg Başbakanı Winfried Kretschmann eyalet düzeyinde olduğu gibi federal düzeyde de CDU ile koalisyonun kurulmasından yana. Kretschmann Salı günü yaptığı açıklamada Eyalet Meclisi’nde Yeşiller ve CDU arasında imzalanan koalisyon sözleşmesinin federal koalisyon sözleşmesine taslak oluşturabileceğini ifade etti. Federal Konsey’e (Bundesrat) başkanlık etmiş olan Kretschmann partinin en deneyimli isimlerinden biri.  Fakat her şeye rağmen parti programları itibarıyla Yeşiller ve SPD arasında diğer partilerle kıyaslanamayacak derecede uyumlu başlıklar bulunuyor. Bu durum Yeşiller ve Liberaller arasındaki görüşmelerde FDP’nin bu üçgende en küçük parti olarak daha fazla taviz vermesini ve SPD’nin dahil olacağı koalisyonun kurulabilmesini kolaylaştırabilir. Yeşiller bu noktada ağırlığını koymaya başlıyor. Partinin Federal Meclis Grubu başkanı Katrin Göring-Eckardt geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada Jamaika koalisyonu ihtimalini düşük gördüğünü ifade etti.

2017 yılında oldukça uzun süren koalisyon görüşmelerinin tekrar yaşanmaması tüm partilerin açık isteği. İlk olarak Olaf Scholz Noel tatiline kadar yeni hükümetin görevde olmasını istediğini açıkladı. Ardından diğer partilerin liderleri de aynı şekilde kısa süre içinde koalisyonun kurulmasından yana olduklarını belirttiler. Fakat üç parti arasında koalisyon görüşmelerinin oldukça kritik iki ana başlığı bulunuyor. İklim değişikliği ile mücadele çerçevesinde yapılması gerekenler ve ülkenin yapısal ve mali konularda modernleştirilmesi noktasında yapılması gerekenler partiler arasındaki derin farklılıkları ortaya çıkarıyor. 

SPD ve Yeşillerin parti programlarının ve hedeflerinin büyük oranda uyumlu olduklarını söyleyebiliriz. İki parti de asgari ücreti ve yatırımları arttırmayı, borçlanma frenini esnetip kamu borçlanmasını sürdürmeyi, en zenginlerden ve büyük firmalardan daha fazla vergi alınmasını savunuyor. Küresel ısınmaya karşı ortak hedeflere sahip iki parti takvim konusunda ve detaylarda görüş farklılıklarına sahip. Yeşiller, kömür santrallerinin kısa süre içinde kapatılmasını istiyor. SPD ise Yeşillerin aksine mevcut koalisyonda aldıkları karar gereği kömüre 2038 yılından önce veda edilmesine, ekonominin sarsılacağını gerekçe göstererek sıcak bakmıyor.

FDP, SPD ve Yeşillerin anlaştığı birçok konuda farklı görüşlere sahip. Zenginlerden daha fazla vergi alınmak istenmesine karşı çıkan FDP, devletin yüksek vergilerle sosyalist bir yapıya bürüneceğinden ve bunun yatırımlara zarar vereceğinden söz ediyor. FDP asgari ücretin hükümet tarafından değil piyasa tarafından belirlenmesi gerektiğini savunuyor ve SPD’nin vaadi olan saat ücretlerinin 12 avroya çıkarılmasına karsı çıkıyor. Yeşiller ile FDP arasında iklim ve çevre politikaları alanında kısa vadede alınması gereken tedbirler konusunda da büyük farklılıklar bulunuyor. 

Daha önce de vurguladığımız gibi üçlü görüşmelerde oy oranı itibarıyla en zayıf partinin FDP olduğunu görüyoruz. Koalisyon görüşmelerinde şimdiden aday olduklarını açıkça belli ettikleri maliye bakanlığı gibi kilit bir bakanlığın kendilerine verilmesi halinde diğer konularda anlaşmaya gidebilecekleri değerlendiriliyor. 

Paralel randevular belirleyici olacak

Gerek seçimler öncesinde gerekse seçim akşamından itibaren partilerin farklı kanatlarından koalisyon tercihlerine dair açıklamalar geliyor. Almanya’da parti içi disiplin kavramı Türkiye ile kıyaslandığında çok daha esnek tanımlanmakta. Parti yetkilileri, yönetimlerinden farklı olsa da görüşlerini açıkça belirtebiliyorlar. Bunun yanı sıra neredeyse tüm partiler kendi içlerinde farklı fraksiyonlara sahip. Örneğin Sosyal Demokrat Parti içerisinde liberal kanat ve sol kanat çok farklı görüşlere sahip. Aynı şekilde Hristiyan Birlik Partileri CDU/CSU içerisinde de farklı fraksiyonlar farklı pozisyonları temsil ediyor. Partilerin ortak bir karar almak zorunda olduğu durumlarda genellikle bir şekilde konsensüs sağlanıyor. Bu noktada seçim akşamından itibaren yavaş yavaş başlayan koalisyon görüşmelerinin nereye gideceğini kestirmek zor. Yeşiller ve FDP arasında başlayan görüşmeler 3 Ekim Pazar gününden itibaren diğer partiler arasında da başlayacak. Sol Parti ve aşırı sağ AfD hariç tüm partiler koalisyon görüşmelerinin içerisinde ve her biri ayrı ayrı birbirleriyle görüşmelerde bulunacak. Örneğin Pazar günü sabah FDP heyeti CDU/CSU ile görüşmelere başlıyor. Aynı günün akşamı SPD ile de görüşecekler. Haftaya Salı günü ise CDU/CSU heyeti Yeşiller heyetini ağırlayacak.

Bugün itibarıyla CDU/CSU ve SPD arasında koalisyon görüşmelerinin olup olmayacağına dair bir açıklama gelmedi. Cuma gününe kadar CDU lideri Laschet’in seçimin galibi SPD lideri Scholz’u henüz tebrik bile etmediği düşünülüyordu. Fakat alınan bilgilere göre Laschet bir mektupla, kamuoyuna duyurmadan, rakibini tebrik etmiş. Bu noktada Merkel’in Scholz’u telefonla arayarak tebrik ettiğini belirtmesi Laschet’e bir mesaj olarak algılandı.

CDU kaos içinde, Laschet hedefte

Seçim öncesi CDU’nun anketlerdeki düşüşünün ana nedeni olarak görülen Laschet, seçim sonrası da tepki çeken açıklamalarıyla gündem oldu. CDU’nun İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra aldığı en düşük oy oranına rağmen seçim akşamı partililere “Almanya’da ilk defa üç partiden oluşan bir koalisyon hükümeti kurulacak ve CDU/CSU hükümeti kurmak için net bir temsil görevi kazanmıştır” diye konuşma yapması herkesi kızdırmış durumda. Bu sözleri parti içinde de büyük tepki gördü.

2005 yılında benzer bir seçim sonucu oluşmus ve CDU/CSU küçük farkla SPD’nin önünde seçimleri kazanmıştı. O gün Merkel koalisyonu kurma yetkisinin açık şekilde CDU/CSU’da olduğunu söylemişti.

CDU Lashet’in konumu ve geleceği ile ilgili tartışmalar nedeniyle kaos ortamına girmiş görülüyor. Kardeş parti CSU’dan Laschet ile ilgili oldukça sert açıklamalar geldi. Yine parti üyelerine özel yapılan ankete göre Laschet’in hemen istifa etmesi gerektiğini söyleyenlerin oranı %51. Laschet’in partinin önemli kurmayları tarafından şimdiden dışlanmaya başlandığı ifade ediliyor. Bunun son örneğini partinin meclis grubu başkanı seçiminde gördük. Laschet’in mevcut Başkan Brinkhaus’tan iki yılda bir yapılan grup başkanlığı seçimlerini gergin siyasi atmosfer nedeniyle ertelemesini istediği ancak Brinkhaus’un bunu kabul etmeyerek süreyi 6 aya indirdiği iddia edildi. Partinin Stuttgart’taki gençlik örgütü ve bazı önemli isimleri sosyal medya hesapları üzerinden Laschet’i CDU’nun tarihi hezimetinin ana sorumlusu ilan edip istifaya davet etti.

Laschet’in şu an için tek umudu SPD-Yeşiller-FDP koalisyonunun kurulamaması ve kendisinin başbakan olacağı koalisyonun yolunun açılması. Fakat koalisyon görüşmelerinin çok uzun süreceği düşünülürse Laschet’in parti içindeki baskıya ne kadar dayanacağı merak ediliyor. Önümüzdeki süreçte istifa gelebilir. 

Ayrıca SPD-Yeşiller-FDP koalisyonunun kurulamaması durumunda Laschet’in CDU önderliğinde kurulacak bir koalisyonda Başbakan olması ihtimali de yüksek değil. CDU ve CSU’nun ortak Başbakan adayı belirleme sürecinde rakibi olan CSU lideri Markus Söder’in bu koltuğa hevesli olduğu uzun zamandır biliniyor. SPD’nin koalisyonu kuramayacağı kesinleşirse Söder’in devreye çok daha kararlı biçimde gireceğine dair işaretler mevcut. Söder ilk olarak CDU/CSU’nun bu seçimden açık şekilde mağlup ayrıldığını ve koalisyonu kurma hakkının öncelikli olarak SPD lideri Scholz’da olduğunu ifade etti. Yine Scholz’u ilk tebrik eden siyasilerden biri olarak kamuoyunda centilmen siyasetçi profili çizdi. Kamuoyunda özellikle Corona sürecinde popülaritesi iyice artan Söder, özellikle CDU seçmeninden takdir görüyor. Özetle CDU önderliğinde kurulacak koalisyonda Söder’in Laschet’in yerine Başbakan olma ihtimali her geçen gün artıyor.

Markus Söder – Hristiyan Sosyal Birliği genel başkanı ve 16 Mart 2018’den beri Bavyera başbakanı.

Scholz sessizce ilerlemeye devam ediyor

Almanya’nın bugün itibarıyla pandemi ile ilgili gelişmeleri bir kenara koyarsak tek gündeminin koalisyon görüşmeleri olduğunu söyleyebiliriz. Bu noktada seçimleri birinci parti olarak bitirmiş ve başbakan adayı Olaf Scholz‘un öncülüğünde 15 yıl sonra zafere ulaşmış olan SPD’nin izleyeceği yol merakla takip ediliyor.

Olaf Scholz seçimin hemen ardından yaptığı açıklamalarda, SPD, Yeşiller ve FDP’yi kastederek, halkın üç partinin oylarını arttırdığını ve bu üç partinin koalisyonu kurmasını istediğini belirtmişti. CDU lideri Laschet’in koalisyon kurmaya hevesli olmasına dair özel bir açıklamada bulunmayan Scholz’a özellikle partinin eyalet liderleri ve önemli isimleri destekte bulundu. Laschet tepkiler üzerine geri adım atmak zorunda kalırken, herhangi bir polemiğe girmeden, halkın gözünde olumlu imajını yükselten ise Scholz oldu. Scholz kendisinin başbakan olmasının halk tarafından istendiğini açıkça vurgularken, bu konuda gerek kendi partisinden gerekse diğer partilerin önemli isimlerinden destek gördü ve kendisine hak verildi. Bu noktada kamuoyunun Scholz’un Başbakan olmasını istediğine dair kanaatinin her geçen gün arttığını söyleyebiliriz. Konuya dair kamuoyu araştırmaları da halkın Laschet’e karşı Scholz’u çok açık farkla Başbakan olarak görmek istediğini ortaya koyuyor.

Kim Şansölye Olmalı Anketi –  Scholz %63, Laschet %24, Kararsız %13

Seçimler öncesinde koalisyon ihtimalleri arasında yer alan Rot-Rot-Grün (SPD- Sol Parti – Yeşiller) koalisyonunun ihtimal dışı kalması bazı uzmanlara göre SPD’nin elini özellikle FDP’ye karşı zayıflattı. Aksini ileri süren, yani bu koalisyon ihtimalinin konuşulmasının Scholz’u daha tartışmalı hale getireceğini ve partinin yıpranabileceğini düşünen uzmanlar da az değil. Burada genellikle gözden kaçan ve pek değerlendirilmeyen konulardan biri FDP’nin baskı altına girmiş olması gerçeği. FDP her ne kadar kendini parti programları itibariyle CDU/CSU’ya yakın görse de Laschet figürü nedeniyle orada bir kaos ortamının hâkim olduğunun farkında. Bunun yanında SPD’ye ve Scholz’a kamuoyunun yoğun desteği ve Scholz’un başbakanlığı hak ettiği kanaatinin oluşması FDP’yi SPD ile anlaşmaya zorluyor denebilir. FDP 2017 yılında kurulması muhtemel Jamaika koalisyonundan son anda ayrılmış ve ülke bir yönetim kriziyle baş başa kalmıştı. Bu dönemde yoğun eleştiri alan FDP lideri Lindner aynı baskıyı kaldıramayabilir. 2017’deki süreç neticesinde Cumhurbaşkanı Steinmeier devreye girmiş ve Büyük Koalisyon’un kurulması için CDU/CSU ve SPD’ye çağrıda bulunmuştu. Bu çağrı neticesinde SPD üyeleri kendilerini zorunlu hissetmiş ve koalisyonu onaylamışlardı. SPD’nin bu durumun farkında olduğu görülüyor. SPD Meclis Grubu lideri Carsten Schneider, geçtiğimiz günlerde Yeşiller ve FDP’ye seslendi ve Olaf Scholz’u Başbakan olarak görmek isteyen halkın kanaatine saygı duymalarını tavsiye etti. Kamuoyu baskı faktörünün Yeşiller ve FDP üzerinde ne kadar etkili olduğunu ve ne ölçüde SPD lehine yansıyacağını önümüzdeki günlerde (belki aylarda) göreceğiz.

SPD’nin en önemli avantajlarından birinin de koalisyona liderlik etme noktasında tek rakibi olan CDU lideri Laschet’in tamamen kaybetmiş bir profil çiziyor olması. Aynı şekilde Laschet ile ilgili durumun Yeşiller ve FDP açısından CDU/CSU’yu daha iyi bir partner haline getirmediği aşikâr.

Cem Özdemir’in başarısı ve bakanlık ihtimali

26 Eylül’deki seçimlerin en önemli sonuçlarından birinin de Yeşillerin tam 16 seçim bölgesinde galip gelmesi oldu. Bu sonuç Yeşiller tarihi açısından halk partisi olma yolunda önemli bir başarı. 16 Seçim bölgesinde elde edilen bu başarıda en dikkat çekici sonuç ise Stuttgart 1. Bölgede aday olan Cem Özdemir’den geldi. Özdemir %40’lık oy oranıyla Yeşillerin en başarılı adayı oldu ve Federal Meclis’e direkt seçildi. 2017 yılında aynı seçim bölgesinden aday olan Özdemir Yeşillerin eş başkanı olmasına rağmen %29,7 oy oranıyla meclise direkt seçilememişti.

Özdemir’in bu başarısı ve Yeşillerin olası hükümette ortak parti olacağının neredeyse kesinleşmesi kendisinin bir bakanlık koltuğu alma ihtimalini arttırdı. Geçmiş dönemlerde Dışişleri Bakanlığı için adı geçmiş olan Özdemir şu an daha çok Ulaştırma Bakanlığı ile anılıyor. Fakat parti yönetiminden bu konuda henüz olumlu bir mesaj gelmedi, aksine kamuoyunda Özdemir’in parti yönetiminden ve koalisyon görüşmelerinden uzak tutulduğu kanaati var. Yeşillerin oldukça tartışmalı 10 kişilik koalisyon görüşmeleri ekibinde Özdemir dahil göçmen kökenli kimse yer almıyor. Tamamen beyaz Almanlardan oluşan bu ekip büyük tepki çekti. Partinin seçim dönemlerinde dilinden düşürmediği çeşitlilik ve göçmen hakları gibi konuları en kritik aşamada kriter olarak kullanmaması  hayal kırıklığı yarattı. İlerleyen günlerde koalisyon ekibinde bir değişikliğe gidip gitmeyecekleri merak konusu.

Seçim Bölgesi 248, Stuttgart 1. Bölge Seçim Sonuçları. 

Almanya’yı zorlu haftalar ve aylar bekliyor. Şimdilik SPD, Yeşiller ve FDP arasında olumlu bir havanın estiği söylenebilir. Koalisyon görüşmelerinin ardından 2017’deki gibi sürpriz sonuçlar çıkabilir ve partilerin içinden hiç beklenmedik aktörler devreye girebilir. Fakat SPD’nin ve partinin başbakan adayı Olaf Scholz’un kamuoyundan gördüğü destek koalisyon görüşmelerinin seyrini etkileyeceğe benziyor.

- Advertisment -