Ve oyunlarım, repliklerim, Sözcüklerim, ipliklerim, ilmeklerim, Her biri ayrı bir samanlıkta Ayrı bir iğne arıyor sanki, Deliğinden geçip de dönmek için Belleğimdeki yerine. (Cahit Koytak, Alzheimer, 2015.)
Siz hiç yaşadınız mı bilmiyorum, bazı sabahlar uyandığım ilk anda, kısacık bir anda kendimi bilemiyorum. Benim kendim olduğumu anlayamıyorum belki saniyeden de kısacık bir an boyunca. Makinenin fişini taktığımızda hemen gitmez ya elektrik cihaza, o gecikmeyi fark ettiğimiz an gibi düşünün. Uykudan uyanınca küçük bir boşluk gerekiyor galiba bilinç zihne otursun diye. Elektrikle çalışıyoruz neticede. ‘Uyandı bu yine, açın şalterleri, uyku modunu kapatın, başlıyor gündüz mesaisi hadi’ diyor içeride birileri sanki. Ama bu vardiya değişiminde gönülsüz, isteksiz bazı çalışanlar sebebiyle ufak bir gecikme anı yaşanıyor galiba. Büyük korkularımdan biri bu işte; o kısa hatırlayamama halinin devam etmesi, yani kendimi unutmak. Gerçi sonra hatırlıyorum da ne oluyor o da ayrı mesele.
Bilinç tam olarak nasıl ve ne şekilde oluşuyor, zihnimiz tam olarak nasıl çalışıyor, çok açık ve bütün ayrıntılarıyla bilmiyoruz henüz. Hafızamızla ilgili de çok fazla bilinmez var.
Ve neden bunuyoruz, yaşlandıkça neden bazılarımız alzheimer hastalığına yakalanıyor, bu soruların cevabı da henüz kesin olarak bilinmiyor. Çok fazla araştırma var tabii fakat tedavi çabalarının pek işe yaramamasından da anlıyoruz ki durumumuz pek iç açıcı değil.
Bir taraftan da bazen hemen unutmayı istediğimiz ilişkiler, olaylar, kayıplar yaşıyoruz. Unutmak için çaba göstersek de zihin ne zaman uygun görürse o zaman başlıyor unutmaya. Acele etme diyor, kolay değil o kadar.
Tabii ki konuyu severek izlediğim ve size tavsiye edeceğim dizilere filmlere getireceğim. ‘Severance’ Appletv+’da yayınlanan acayip bir dizi ve mevzusu bu unutmak meselesi.
Ben Stiller’ın yönettiği bu enteresan dizi bildiğimiz dizilerden değil. Epey kafa yorarak takip etmeyi gerektiriyor. Çok tuhaf durumlar gösteriyor bize yönetmen. Görsel olarak da çok iddialı Stiller ve kadrajlarıyla Kubrick’e selam çakıyor gibi.
Neler olduğunu anlamaya başlayıp heyecanlandığınızda sezonu yarılamış oluyorsunuz. Yokuş aşağı gidiyor son üç bölüm ve hemen bitiveriyor. Ve ikinci sezon ne zaman sorusunu soranlar kervanına hoş geldiniz.
Adam Scott’un canlandırdığı Mark’ın, çalıştığı iş yerindeki hallerini seyrediyoruz uzun uzun desem sıkıcı bir diziymiş gibi gelecek size. Şöyle söyleyeyim, öyle büyük bir travma yaşamış ki, hayatına devam edebilmek, başa çıkabilmek, yani aslında unutmak için büyük karar veriyor işiyle ilgili. Ama biraz tuhaf bir seçim bu. Ve biz işini değiştirdiği haliyle başlıyoruz hikayeye. Artık bundan fazla ne desem spoiler olur.
Asıl benim unutmak, bunamak, alzheimer sorularımı tetikleyen Anthony Hopkins’in geçtiğimiz sene Oscar aldığı ve bir senedir ertelediğim hatta kaçtığım The Father filmi.
Ben hep böyle kaçarım. Unutmak için de kaçarım yüzleşmemek için de kaçarım. Baş edemeyeceğimi anladığım her durumda kaçarım. Size de tavsiye ederim. Hayat kısa insan kaçıyor.
Bir yakınınız demans ya da alzheimer’dan muzdaripse seyretmeyin, kaçın. Ben kaçamadım merakıma yenildim.
Florian Zeller senaristlikten gelme Fransız bir yönetmen ve bu ilk sinema filmi.
Anthony Hopkins başrolde ve karakterinin adı da Anthony. Bence kral yaşayan en büyük oyuncu. Ve bir başka harikulade oyuncu Olivia Colman, Anthony’nin kızı Anne rolüne hayat veriyor ama tabii yaşıyor karakter, kanlı canlı yani.
Filmin çarpıcılığı olayların tamamını demanstan hızlıca alzheimer’a koşan Anthony’nin gözünden görmemiz. Unutmaya başlarken ‘tuhaf şeyler oluyor’ diyor Anthony.
Kızının hangisi olduğunu karıştırıyoruz, unutuyoruz onun gibi ve hatırlamaya çalışıyoruz onunla beraber.
Zaman demans hastaları için en kritik mesele. Babamdan da biliyorum, 2012’de olduğumuzu düşünüyor mesela. Birlikte hesapladığımızda inanıyor 2022’ye ama biraz zaman geçince 2012’deyiz tekrar. Anthony sürekli saatini arıyor, çalındığını düşünüyor, koluna takınca rahatlıyor. Ama çalınmasın diye sakladığı yeri de unutuyor.
Hangi ev Anthony’nin evi hangisi kızının bunların hepsini öyle güzel birbirine karıştırarak gösteriyor ki yönetmen bir süre sonra akışa teslim olmak zorunda kalıyorsunuz.
Kesiyorum burada, fazla spoiler verdim ama isterseniz unutabilirsiniz bence.
Seyredin de ağlayın bakalım. Anthony’nin her şeyi tamamen unuttuğunda söyledikleriyle bitiriyorum, Cahit beyin şiirine nazire gibi;
‘… Sanki tüm yapraklarım dökülüyor, dallar, rüzgar ve yağmur, artık ne oluyor bilmiyorum, biri gelip beni alsın, annem beni alsın…’