İnsanlık sevgisiyle dolup taşan Sözcü gazetesi zaman zaman Türk milliyetçiliğinin ırkçılık olmadığını anlatmaya çalışır.
Dünyayı basitçe “Türkler ve diğerleri” çerçevesinde gören, Türk’ün tüm diğer insanlardan üstün olduğuna inanan bir gazetenin “Ben ırkçı değilim, sadece milliyetçiyim” diye feveran etmesi gülünçtür, ama Sözcü’ye özgü bir gülünçlük değildir bu. Türk ulusalcılığının ortak gülünçlüğüdür. Ulusalcılar kendilerini solcu, ilerici, aydınlanmacı filan zanneder ya, ırkçılık da sağcıların işidir ya, o nedenle ulusalcılar ırkçı olamaz! Yani ulusalcılar (solcu milliyetçiler) kendilerini milliyetçilerden (sağcı ulusalcılar) ayırmak için hem “ulusalcı” kelimesini uydurmuşlardır, hem de ırkçı olmadıklarını iddia etme ihtiyacı hissederler. Türk ırkının üstünlüğü konusunda aralarında hiçbir görüş farklılığı yoktur, ama n’apalım, öyle işte.
Sözcü’nün iki gün önce attığı “Türk milliyetçiliği ırkçılık değildir” manşetinin beş yıl öncesinde Uğur Dündar emekli büyükelçi Şükrü Elekdağ ile bir söyleşi yapmış. Şöyle demiş milliyetçi olup ırkçı olmayan Elekdağ:
“Kürtçülük ayrılıkçı, ırkçı bir terör hareketidir. Türkçülük ise Anayasa’nın 2. maddesinde ‘Atatürk milliyetçiliği’ terimi ile ifade edilen birleştirici ve bütünleştirici bir kavram olup Türkiye Cumhuriyeti’nin temel taşıdır… Atatürk Türkçülüğü, ırkçılığı reddeder.”
Ben şimdi size bazı Atatürk Türkçülüğü örnekleri vereyim, ırkçılığı reddedip reddetmediğine siz karar verin.
Atatürk’ün manevî kızı Âfet İnan’ın kaleme aldığı Vatandaş için Medenî Bilgiler 1930’da yayımlanmış. Yazılışında Âfet Hanım’ın ve hepimizin manevî babası Atatürk’ün çok büyük katkıları olduğu biliniyor. Kitabın “Millet” bölümünde şöyle diyor:
“Sözlerimin kolay anlaşılması için, yine Türk milletine bakacağım; çünkü dünya yüzünde ondan daha büyük, ondan daha eski, ondan daha temiz bir millet yoktur ve bütün insanlar tarihinde görülmemiştir.”
“Bugünkü Türk milleti siyasî ve içtimaî camiası içinde kendilerine Kürtlük fikri, Çerkeslik fikri ve hatta Lazlık fikri veya Boşnaklık fikri propaganda edilmek istenmiş vatandaş ve milletdaşlarımız vardır. Fakat [bu propaganda], düşman aleti olan mürteci beyinsizlerden başka hiçbir millet ferdi üzerinde tesir hâsıl etmemiştir.”
“Bugün içimizde bulunan Hıristiyan, Musevî vatandaşlar, mukadderat ve talilerini Türk milliyetine vicdanî arzuları ile raptettikten sonra, kendilerine yan gözle ve yabancı nazarıyla bakmak medenî Türk milletinin asil ahlakından beklenebilir mi?”
Kazım Nami Duru’nun yazdığı Türk’ün Kitabı 1931’de yayınlanmış. Kazım Nami Bey, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin önde gelen bir üyesi ve Kemalizm’in önemli ideologlarından biri. Talim Terbiye Kurulu üyeliği yapmış, Manisa milletvekili seçilmiş.
Şöyle diyor:
“Görülüyor ki Türk türedi bir millet değildir. Nerden gelmiş nereye gidiyor, bellidir. Milletimizin kanı temizdir, şunun bunun kanıyla karışmamıştır.”
“Bir kavmin devlet kurabilmesi ancak medenî olmasile kabildi… Biz Türklerin en eski zamanlarda bile medenî bir millet olduğumuz anlaşılıyor.”
Türklerin kurduğu son devletin “İstanbul gibi bazı yerlerinde dini ayrı ve dili ayrı Türk vatandaşları vardır.”
“Bazı cemaatlerin Rum, Ermeni, Yahudi gibi isimlerle Türklerden ayrı kalmağa çalışmalarında kendileri için hiçbir faide yoktur. Biz Türkler onları kendimize malettikten sonra onların fikirlerinde inat etmeleri akıl işi değildir.”
“Özü de sözü gibi Türk olanlar bu vatanın asıl evlatlarıdır. Bu topraklarda kendi başlarına yaşamak hakkını elde etmek için yıllardan beri ne kanlar dökmüş, ne canlar vermişlerdir.”
Vermek istediğim üçüncü örnek, Türk Tarihi Tetkik Kurulu tarafından hazırlanan, 1934’te yayımlanan ve ilk resmî tarih ders kitabı olan dört ciltlik Tarih. “Türkiye Cümhuriyeti” başlıklı dördüncü cilt şöyle başlar:
“Beşer tarihinde, Türkler kadar çok ve büyük devletler kuran bir ırk gelmemiştir. Tarihçe malum ilk medenî devletten beri (Sümer Devleti, M. E. 4000 yıl), Asya’da ve Avrupa’da tesis edilen beyliklerin (prensliklerin), hanlıkların (krallıkların), hakanlıkların (imparatorlukların) çoğunu Türkler kurdu. Bir Türk devleti tarihe karıştı mı, derhal başka bir veya birkaç Türk devleti tarih sahnesine çıkar.”
“Temeli haysiyet duygusu, vazife saygısı ve yurt sevgisi olan askerlik, maddî kuvvetlerden önce zekâ, azim, irade, kahramanlık ve fedakârlık gibi manevî kültür unsurlarına istinat eder. İyi asker, bu meziyetlere en fazla malik olan ve millî üstünlüğüne kat’iyetle emin bulunan eyi insandır. Bu itibar iledir ki, Türk en iyi askerdir.”
Âfet İnan’ın “Bugün içimizde bulunan Hıristiyan, Musevî vatandaşlar” ve Kazım Nami Duru’nun “Biz Türkler onları [Rum, Ermeni, Yahudi cemaatlerini] kendimize malettikten sonra…” ifadeleri, vatandaşlık itibariyle herkes Türk olmakla birlikte Türklerin ayrı, Türklerin “içinde bulunan” Hıristiyan ve Musevi vatandaşların (ve elbette Kürtlerin) ayrı olduğunu açık eder. Kazım Nami’nin “Milletimizin kanı temizdir, şunun bunun kanıyla karışmamıştır” ve “Özü de sözü gibi Türk olanlar bu vatanın asıl evlatlarıdır” sözleri de bu ayrılığın temelini işaret eder.
Açık ki, Mustafa Kemal ve çevresindeki kurucu kadrolardan Şükrü Elekdağ, Uğur Dündar ve Hande Karacasu’ya kadar tüm Türk büyüklerinin aklında “Türk” ırksal/etnik bir kavramdır, “şunun bunun kanıyla karışmamış” olmakla ilgilidir.
Ve Sözcü gazetesinin sadece milliyetçi değil, hem milliyetçi hem ırkçı olduğu su götürmez bir gerçektir.