A. Erkan Koca

Abbas Sayar’ın Yozgat’ı

Abbas Sayar’ın son derece önemli eseri Yılkı Atı’nı ilk okuduğumda, baş karakteri bir at olan bu küçük, özlü hikâyenin nasıl bu kadar canlı ve gerçeklik hissiyle bir hayvanın gözünden anlatılabileceğini çok düşünmüş ve cevabını bulamamıştım. Şimdilerde Yozgat Var Yozgatlı Yok’u okuyunca anladım bunu.

Toplum Gibi Görmek

Toplum söz konusu olduğunda bu tür tepeden inme kalkınmacı projelerin, gerçek hayatın içinde, başlarda öyle gözükmese bile çok kısa bir süre sonra nasıl bir batağa saplandığını ve ölümcül etkiler yaratabildiğini anlatmaya çalışır Scott.

Yürümenin Felsefesi

Acele etmek, sadece yavaş yürümenin değil bizatihi yürümenin zıddıdır aslına bakılırsa. Çünkü o, aynı anda bir çok şeyi istemektir ve bu durum, istenen şeylerin hiçbirinin rahatça nefes alıp canlılık kazanmasına izin vermeyen bir havasızlıkta gerçekleşir.

Frédéric Gros’un yeni kitabı çıktı, nihayet!

Burada bir başka kadim sorun ortaya çıkar. İnsan her ne kadar sosyal bir varlık olarak bir arada yaşamaya, uyuma ve güvenliğe ihtiyaç duysa da, doğası itaat değil itaatsizlik üzerine kuruludur ve çelişkili gibi gözükse de toplumları bir arada tutan şey, tam da onun bu itaatsizliğidir.

Bir şehir masalı: Annem babam Malatya

Çocukluğumuzun şehirleri, kimselere hesap vermediğimiz yerlerdir. Kral bizizdir. Her şey bize göre ve istediğimiz gibidir. Kayısı ağacının havalar biraz ısındığında bahar sanıp erkenden çiçek açması gibi, bu şehrin insanları da sıcaklık gördüğünde çabuk kanar.

Tanpınar Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nü neden yazmış olabilir?

Tanpınar’ın bu romanı neden yazdığı, yani, kitapta üstesinden gelmeye çalıştığı meselesinin tam olarak ne olduğu belli değildir. Kimilerine göre onun için her zaman önemli bir konu olan “zaman” meselesini bir kez daha ele almıştır. Kimilerine göre, eski usul yaşantımızın bilinç-dışında sürdürülen yansımasıdır. Ya da Cumhuriyet bürokrasisinin içine düştüğü garipliklerin sembolik bir anlatımı diyenler de vardır. Nereden bakılırsa bakılsın, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, irrasyonelliklerin romanıdır

Neden Türkiye İslam dünyasındaki tek demokrasi?

Demokrasi Türkiye tecrübesinde ne sanıldığı gibi -ya da sanıldığı ölçüde- bir ithal üründür ne de egemen emperyal rejimlerin dayatmasıyla zoraki kabul edilen bir rejimdir. “Batı hayranlığıyla” yapılan bir taklitten de ibaret değildir. Çok gerçek ve kendi iç dinamiklerinin zorlamalarının yarattığı bir arayışın ürünü olabilir.

Hata neredeydi?

Öyle görünüyor ki bu öfke bugün bir yol ayrımına gelmiş durumda. Hata neredeydi sorusu “ustalıkla” sorulmuş bir soruydu ve Müslümanların kendilerine bakmalarını engelleyici bir yan da taşıyordu. Nesnel nedenleri ima ediyordu ve öznel ya da içsel, zihinsel nedenleri dışlıyor, uzaklaştırıyordu. Soru, kimin ya da neyin hatası değildi çünkü, hata neredeydi, buna göre, cevap da orada bir yerlerdeydi ama bulunamıyordu, durmaksızın aranıyordu bu yüzden.

Ahmet İhsan’ın matbuat hatıraları, bugünün tarihi sanki

Bütün bu şartlar altında İttihat ve Terakki -elbette ki- bir kurtuluş gibi görülmekte; Meşrutiyet, onca zamanın özgürlük açlığının ve her derdin çaresi sayılmaktadır. Oysa günü geldiğinde bunlardan da büyük bir sukut-ı hayale uğraması uzun sürmez Ahmet İhsan’ın (bu gibi adamlar kimseye yaranamamakla marufturlar!); İttihat ve Terakkicilerin sadece ittihatçı olduklarını, hiçbir şekilde terakki gibi bir dertlerinin olmadığını söyler.

Kitapları Nasıl Okumalı’nın hikâyesi

Okumak, eleştirel okumak demekti. Kitapları sakinleştirici gibi kullanmak bariz bir kayıptı. Matematik kitabı okumak yabancı dilden bir kitap okumak gibiydi çünkü matematik öğrenmekle dil öğrenmek aynı şeydi. Tarihsel gerçekliklerin elle tutulamazlığını bilerek okumak ya da bir oyun okurken bunun henüz oynanmadıkça tamamlanmamış bir eser olduğunu akılda tutmak önemliydi. Bilimsel eserler farklı, biyografiler farklı, felsefi eserlerse farklı okunmalıydı.

Kafka’yı nasıl bilirdiniz?

Devletin ne denli insana rağmen ve değişmezliği sürdüren bir bürokratik otorite olduğunu bizatihi içeriden deneyimlemiştir. Kendisi de bunları söylediği yıllarda hep bir devlet memuru olarak çalışmıştır. Kendisi gibi düşünen ve eleştiren, olan hiçbir şeyi söylendiği gibi görmeyenler, “devlet için tehlikeli kişilerdir. Çünkü var olanı değiştirmeyi amaçlarlar. Oysa devlet ve onun tüm sadık hizmetkârlarının tek istediği, varlığını sürdürmektir.”

Tatar Çölü

Savaş, insan hayatının anlamını bütünüyle yitirdiği, kişinin kendisini en çok kendisine kanıtlama ihtiyacı duyduğu zamanlarda ortaya çıkar. Kahraman olmak için düşmanla çarpışmak gerekir çünkü düşman, kendimize kanıtlayamadığımız bütün güçsüzlüklerimizin sembolik ifadesidir.

Demokrasinin iç düşmanları: popülizm, ultraliberalizm, mesihçilik

Mesihçi siyaset, kibirli bir güç kullanımı içerir ve demokrasinin temel ilkelerini kendi dışındakiler için geçerli addetmez. İnsanlar hiçbir zaman eşit değildirler ve özgür olmaları halinde eşitsizlikleri derinleştirirler. Egemenlik eşitsiz bir özgür insan topluluğuna ait olduğunda ise dünyanın düzeni büsbütün bozulacağı için aleme nizam vermesi gereken birileri her zaman olmalı, o da “en demokratik” dogmalara sahip uluslardan çıkmalıdır.

Demokrasinin içimizdeki düşmanları

Halk egemenliği, siyasi özgürlükler ve daha iyiye ulaşmak adına üretilecek her yeni politikanın bütüncül olarak ve birbirine göre ele alınamadığı “ölçüsüz” demokrasilerde rejimin adı ne olursa olsun popülizm, aşırı liberal görüşler ve mesihçi siyaset kaçınılmaz bir sonuçtur. Adı ne olursa olsun, çoğunlukçu bir baskı, “özgürlükçü” bir tahakküm ve “hakikatçi” bir zorlama siyasi alanı hareketsiz kılar.

Siyaset, her şey midir? Solculuk nedir? Sağcı kimdir?

Biliyoruz ki siyasetle ilgilenmesek de o mutlaka bizimle ilgilenecektir. Burada “güzel” olan şey (en azından kendi açımdan!), Comte-Sponville’in siyasete karşı apolitik, yukarıdan bir tavırla bakan insanların sadece “ilgilenilmekle” kalmayıp cezalandırılacakları vurgusudur. Bu böyledir çünkü siyaset, doğası gereği her zaman ihtilaflı ve çatışmacıdır, mesafeli bir tutum takındığınızda yaşanan çatışmanın her zaman kaybeden tarafındasınızdır.

Hayat yaşamaya değer

Kolay yaşam nedir peki? Kolay yaşamın en basit tarifi, sizin hayatınız üzerinde başkalarının belirleyici olmasına izin vererek yaşamak. Kolay yaşam! Bırakın sizin yerinize başkaları düşünsün, başkaları üretsin ve başkaları belirlesin. Uyun ve itaat edin! Herkes gibi olun! Geleneklere bağlı kalın, söyleneni yapın, en bilindik yollardan gidin ve size benzeyenlerle birlikte hareket edin.

İnsanın anlam arayışı

Yaşamın anlamına gelince, insanın her dönemde ve her koşulda genel geçer bir yaşamın anlamı sorgulaması yapması anlamsızdır. Yaşamın anlamı koşulsuzdur. O, duruma, yere ve insandan insana andan ana değişkenlik gösterir. Önemli olan o anki yaşamın özel anlamıdır.

Ali Birinci’yle Nurettin Topçu’ya dair

Topçu’nun önemli bir farkı, siyaseten kullanışlı görüşlere sahip olmayışı ve bu sayede kendi kendisini araçsallaştırılmaktan koruyabilmesidir. Topçu “bir şeyci” değildir çünkü. Sanılanın aksine, Türkçü değildir, İslamcı hiç değildir, solcu da değildir, liberal değildir, muhafazakar değildir çünkü bir şeyci değildir. Bütün bunların hepsinde özel ve önemli yanlar görür ve alır, bu yönüyle eklektiktir denebilir.

“Tarih, bir yazardır”

Zweig için tarih bir yazar gibidir; yaratıcı ve bunaltıcı, üretken ve verimsiz, sıra dışı ve çok olağan: “Bizler için önceleri bir öğretmen olan tarih, ileriki yıllarda acımasız bir kronikçi, hatta bazı anlarda bir yazar oluverir.

“Kaderi en çılgın derinliklerine kadar sevmek”

Verhaeren’in etkileyici yanı, büyük idealleri uğruna hayattan ve insanlardan kaçmakla dünyayı olanca sefaleti, gürültüsü, kirliliği, modern alt-üst oluşları, trenleri, gemileri, köylüleri, hazları ve ızdıraplarıyla üstlenme arasında gidip gelen bir şairin genellikle olanın aksine ikinci yolu seçerek kaderini en çılgın derinliklerine kadar neşeyle ve cesaretle karşılamasında yatar.

Turgut Cansever’le Nail Çakırhan’ı aynı anda sevebilmek

Bir kaç günlüğüne Akyaka’ya geldim. Muğla-Marmaris yolunun tam ortasında kalan bu ilginç yere girer girmez, ahşap-taş karışımı mimarisi, rengarenk bahçeli evleri ve bakımlı küçük...

Yürüyen Rorschach Testi: Polisler

Militer polislik, farklılıkların ortak bir zeminde biraradalığıyla bireylerin demokratik bir halk oluşunu engeller. Herkesin ancak birbirine benzemesi halinde yaşama şansı bulduğu ve hukuk karşısında korunaklı olduğu mesajı yayar. Bu tür idarelerde danışma, değerlendirme ve problemlere yaratıcı çözümler getirme yoktur

Aptallar gemisi

Hayatın, herkes için eşit derecede acımasız, eşit derecede savunmasız ve eşit derecede anlamlı bir hediye olduğu gerçeğine hiç bu kadar inanmamış, ölüm karşısında hiç bu kadar korunaksız kalmamıştık. Dünyanın, onca teknolojik ilerlemesine ve insanlığın o büyük kibrine rağmen aslında bir “aptallar gemisi” olduğuna hiç bu kadar yakından tanık olmamıştık.

Salgın dendiğinde aklıma hep Reşat Nuri gelir

""...Bir suçumuz, günahımız varsa affetsin. Kim bilir ne kusurlarımız var ki Allah bu belayı gönderdi’ diyor. Bu dağ tepesinde bütün dünya ile alakasını kesmiş garip, fakir köylülerin cehaletlerinden başka ne günahları olur? Halbuki o suçun sorumlusu da kendileri değil. Şimdiki halde bu salgın karşısında yapılan tedbir hastaları hocaya nefes ettirmekten ve köyün başından bu belayı defetmek için akşam namazlarında Kunut duasını okutmaktan ibarettir.”

Siyaset, amatör mü profesyonel mi?

Siyaset esnafı profesyonellerin pek sevdiği bilindik tanımlamalara, verili normlara ve dayatılan kurallara uymayan, nasıl davranacağımıza, nasıl düşüneceğimize ve neye inanmamız gerektiğine karışmayan amatör bir siyasete ihtiyacımız var belli ki. Ülkenin her köşesinde bunca amatör siyasetçi varken, kahvehanelerin buğulu camlarına amatörlüğün kitabı her gün sil baştan yazılırken siyasetimizin bu profesyonel haline ne demeli?

Bekçilik üzerine yazacakken tam da şehirlerarası otobüste hakime hanımdan azar yemek!

Kim tarafından kullanılırsa kullanılsın kolluk yetkileri, örneğin durdurma, kimlik kontrolü ve arama yapma gibi uygulamalar özgürlüğe son derece kritik müdahalelerdir. Bu tür karşılaşmaların ne kadar sürdüğü ya da ilgili görevlilerin nazik olup olmadıklarından bağımsız olarak yapılanın sembolik anlamı demokratik bir ülkenin kamusal alanının ne oranda açık uçlu olup olmadığının, siyasal özgürlüklerinin en net göstergesidir.

Narkissos’un aynası: televizyon

Sıradan insanların en çok zorlandıkları şey, sıradan gerçekleri görmek oluyor. Televizyonu her açtığımızda, kendisini gerçek anlamda değerli görmeyen insanların kendinden olan ne varsa aşırı yüceltip değerli hale getirme çabasının yansımalarını izliyoruz.

İşsiz sosyologlar için her daim cazip bir konu: karizma

Karizma, sosyolojinin oldukça eski ve de “modası geçmiş” bir konusu olmasına rağmen çatışmacı toplumlarda değerini hiç yitirmez çünkü buralarda sorunlar, rasyonel ve yasal yollardan çözülemez. Bunu için gelenekler de yetmez. Baskı ve karşı koyma, dayatma ve başkaldırı, ezme ve ezilme temel belirleyici güç olduğundan, zayıf konumda olan taraf, karizmatik liderlere mecburdur. Çatışmanın sertliği onun gücünün de şiddetini belirler.

Bugünlerde ne okusak diyenlere

Geçenlerde iki arkadaşla, bir toplantı vesilesiyle Meclis’e gitmiştik. Güvenlikte sıkı bir aramaya maruz kaldık. Çantalarımızda kitap dosya ne varsa bakıldı ve anladığımız kadarıyla siyasi bir bildiri vb. ihtimaline binaen önlem alınmaya çalışılıyordu. Yanımda, Yürümenin Felsefesi. Hiçbir siyasi yönü olamayacak kadar ‘sıradan’ ve ‘yansız’ bir kitap adı gibi olsa da belki tam da bu yüzden fazlasıyla şüpheliydi. Nitekim, güvenlikteki görevli beni de yoklamak ihtiyacı duydu. “Yürümenin de mi felsefesi oluyormuş yav?” diyerekten.

Bu iş siniklere göre değil!

Bizdeki mevcut gazetecilik manzarasına bakınca bırakın tutkuyu ve yaratıcılığı, temel insani değerlere dahi sahip olunmadığını görenlerse içten içe gülüyordurlar belki de. Bu kişiler, eğer samimiyetle bu durumdan memnun değiller ama ellerinden yapacak bir şey gelmediğini düşünüyorlarsa Kapuściński’nin şu sert darbesinden destek alabilirler: “Her şeyden önce, gazetecilik yapabilmek için iyi bir insan olmak gerektiğine inanıyorum. Kötü insanlar [bizde sanılanın ve görülenin aksine!] iyi gazeteci olamaz.