Atilla Aytemur
Bülent Uluer’i uğurlarken
Hakkındaki yaygın algının tersine, son derece olgun ve bilgiyle donanmış fikirlere sahipti. Bunlar beni hayli şaşırttı. Tabii ki her noktada aynı fikirde değildik ama olanı yetiyordu. Şimdi, keşke daha fazla konuşsaydı, daha fazla yazsaydı, diye düşünüyorum.
25 yıllık “Karadeniz Stratejisi”
Yıllar boyu bölgeye silahlı gruplar gönderip hem güvenlik görevlilerinin ve sivil yurttaşların ölümüne neden olan, hem de çok sayıda kadrosunu kaybedip bölge halkının kendisine yönelik tepki ve nefretinin katlandığını bilen ve gören PKK’nin, kendi stratejik mantığı içinde 25 yılın sonunda Karadeniz’de ne elde ettiğinin sorulması gerektiğini düşünüyorum.
Şu halimize bakın!
Son haftalar Hayrettin Karaman’ın, Ayhan Oğan’ın, Kemal Kılıçdaroğlu’nun ve Mustafa Akaydın’ın ilginç yazı ve konuşmaları üzerine kopan fırtınalara tanık oldu.
Diyanetin FETÖ raporu: Niçin geç kaldım!
MASAK’ın verdiği bilgiye göre 9106 şirketi ve 96 vakfı olan; dershane, okul ve yurt olarak 1350 kuruluşu yöneten; 902 derneği bulunan; Türkiye’de 17 üniversite kuran ve merkezi ABD’de bulunan bir örgütün tepesinde oturan bir kişi, yıllar boyu yazıp söyledikleriyle insanları aldatmış. Devletin bütün kritik kurumlarına sızmış ama güvenilen sorumlular muhtelif gerekçeler ve hesaplarla seyretmişler.
Cumhuriyet gazetesi dâvâsı ve metal yorgunluğu
Demokrasiyi siyasal rejimin sırtında bir yük gibi görmeye başlayan; dindarların iktidarda olduğu bir dönemde laiklerle kucaklaşmak için ısrarlı ve kararlı bir tavır sergilemeyen; yargının adil, eşit, yansız ve titiz uygulamalar sergilemesini boşlayıp, adalet gibi ortak ve yüksek bir değeri ana muhalefete kaptıran AK Parti iktidarının, sorunu Bağcılar ilçe örgütünde aramak yerine dönüp merkezi politikalarını gözden geçirmesi daha doğru olurdu.
Meclis’teki içtüzük bombası
Komisyonda onaylanıp genel kurula gelmek üzere olan içtüzük değişikliği önerisinde öyle maddeler var ki, kâh Kürt meselesinde çözümün Meclis çatısı altında serbestçe konuşulmasını imkânsızlaştırıyor, kâh TCK’nin eski, faşizan 301. maddesini bu sefer TBMM yoluyla tekrar ülke gündemine geri getiriyor.
Kaçan fırsat
Geçmişte toplumun bir kesimi darbeyi çoğu kez kurtuluş olarak gördü; siyasal hasımlarının iktidarının yıkıldığı günü bayram gibi kutladı; darbecileri bağrına bastı. Darbenin iktidardan indirdikleri ise dönemin mağdurları olarak hep acılar çekti. Yasaklar, sürgünler, aşağılamalar, ceza evleri, işkenceler... Çektiklerini hiç unutmadılar; dolayısıyla siyasette bir kan davası ve intikam dili hep varoldu. Yıllarımız bu travmalar ve siyasal hasımlık psikolojisi içinde geçti. Sadece darbenin rengine göre yurttaşların muktedirlik ve mağdurluk konumları değişti.
Bazen bir yürüyüş, bir yürüyüşten fazlası olabilir
Bu yürüyüş ve mitingden sonra, 16 Nisan Anayasa Referandumu’ndan yüzde 48.6’lık oyla çıkan “Hayır Cephesi”nin birbiriyle hayli uyumsuz, ideolojik ve politik farklılıkları çok fazla, uzun süre birlikte yürümesi olanaksız ve Erdoğan karşıtlığından öte ortaklığı olmayan parti, çevre, gruplardan oluştuğunu; bu nedenle de dağılmaya mahkum olduğunu söyleyen analiz ve değerlendirmelerin gözden geçirilmesinin gerektiği de ister istemez ortaya çıktı.
Şemsi Paşa Camii’nin böğrüne saplanan kazık
Sormazlar mı insana; Üsküdar Meydanı’na Marmaray giriş ve çıkışları yapılırken acaba neredeydiniz? Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu nasıl bir kurul ki, konuyla ilgisi olmayanların dahi tehlikeyi çıplak gözle görüp gösterebileceği böyle bir konuda, nasıl bu kadar rahat karar verebiliyor -- diye sormayacak mıyız? Büyükşehir Belediyesinin karar verici ve uygulayıcıları nasıl olsa onayı aldık, yürüyüp gidelim diyorsa, bu şehir böyle bir hoyratlığa daha ne kadar dayanabilir?
Dindarlar ve laikler arasındaki ilişkiler
Genel olarak hayatları birbirine değmeyen, birçok konuda farklı tercihleri olan, çatışmalı mevzularda aralarında mutabakat oluşturulması fazlaca başarılamayan dindarlar ile laikler arasındaki ilişkiler, toplumumuzun önemli sorunlarından biri. Geride bambaşka açılardan yaşadıkları dönem ve olaylar, kendilerine özgü mitler ve kahramanlar, farklılaşan tarihler bırakmışlar. Türkiye’nin açmazları bunların üzerinde yükselmiş. Bu realiteler siyasal davranış normlarını ve kültürel kodları oluşturmuş.
“Yan yana ve birarada olanlar”ın çağrısı
Güçlükler: (1) 7 Haziran 2015 sonrasındaki “yeni devrimci halk savaşı”nın özellikle batılı seçmende doğurduğu tepkinin giderilmesi için, hiç şüphesiz HDP’nin yeni bir söylem ve davranış modeline ihtiyacı olacak. (2) Halk, kendilerine tayin edilmiş yeni rolleri yerine getirecek başkanı, meclisi ve yerel yönetimleri seçmeye hazırlanırken, onu tamamen ters yönde değiştirmeyi öngören bir siyasal program, topluma nasıl anlatılacak?
İki kongre
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, halen Kürt sorununda çok sert bir duruş sergilese de, Kasım 2019’a doğru ihtiyaç duyduğu seçmen desteğini dikkate alarak, PKK ve PYD/YPG meselelerini birlikte ele alan bir paketle çıka gelmesi ihtimal dışı değil. O zaman ne yapılacak? HDP bunu ihtimal dışı gören bir politikaya mı angaje olacak, yoksa attığı her adımda Erdoğan yönetimindeki Türkiye’nin iç ve dış kısıtlarını dikkate alıp, her ihtimale kendini hazır mı tutacak?
Hamas’ın meşruiyet arayışı
Hamas artık “Filistin Kurtuluş Örgütü’nün yurt içi ve yurt dışındaki bütün Filistinlilerin örgütü olduğunu” kabul ediyor. “Müslüman Kardeşler’in fikriyatını benimsemesine karşın, bağımsız ve yerli bir örgüt olduklarını” belirtiyor. Mücadelenin “Yahudilere karşı din savaşı değil, işgalci İsrail devletine ve siyonist işgal projesine karşı mücadele olduğunu” ifade ediyor. Anti-Semitizmin Yahudilere karşı büyük bir adaletsizlik olarak olduğu ve bunun esas olarak da Avrupa tarihinde yaşandığını; Arap ve İslam tarihinin böyle bir sorunu olmadığını vurguluyor.
CHP’de neler oluyor?
(Sanki öncesinde kazanan olmuş gibi) bugüne kadar seçim kazanamadığı tekrarlanıp duran Kemal Kılıçdaroğlu’nun, hem bu anayasa değişikliğinin önüne geçmek, hem de bunu meşruiyet hattını koruyarak toplumun bütün yelpazesinin içinde yer alan seçmenlerle birlikte yapmak konusunda ağır adımlarla ilerlemek istediği görülüyor.
AKPM kararı ve gerçekler
Türkofobi ve İslamofobi ile çok vitesli olmayı önüne koymuş Avrupa’da, bırakın kendisine karar mevkilerinde yer verilmek istenmemesini; doğru dürüst, hani mesela onur kırıcı olmayan herhangi bir konum dahi sunulmayan Türkiye’nin, en azından bazı eleştirilerinde haksız olduğu söylenemez. Ama bunların Avrupa’yla bağları koparıp atacak noktaya taşınmasının Türkiye’ye getirisi de olmaz. Hele toplumsal hafızamızdaki tarihi izlerin bugünkü gerçekliğimizin ve ihtiyaçlarımızın önüne geçmesine, hiç mi hiç izin vermemeliyiz.
Bu sonuçlar huzur verir mi?
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti zafere ulaşmış gibi davranmaya çalışıyor -- ama pek de öyle olmadığının farkındalar. Huzur ve güven veren bir oy oranıyla bu işi geride bırakamadılar. Büyük şehirler alarm veriyor. Dindar-muhafazakar sosyolojisi ve seçmeniyle tanınan ilçelerde farklı rüzgarlar esiyor. Muhalefete küçümsenmeyecek oy kayması var. AK Parti’nin sadakati yüksek seçmene sahip olma ayrıcalığı yavaş yavaş mazide kalıyor gibi.
Ertesi gün
Her ne kadar bu model “milli ve yerli” sıfatıyla tanımlanıp, “Türk tipi başkanlık, yani cumhurbaşkanlığı hükümet modeli” diye açımlanmaya çalışılsa da, esasen bugün büyük ölçüde muhafazakar/dindar seçmen topluluğunun gözünde “şaşmaz ve yanılmaz” lider olarak görülen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı dikkate alarak tasarlanmış bir model olarak algılandı.
Son hafta için özet ve birkaç soru
Bu referandum hakikaten acil bir ihtiyaç mıydı? Anayasa değişikliği geniş bir uzlaşmayla yapılamaz mıydı? Darbelerden ve darbe anayasalarından kurtulmanın yolu başkanlık mı? Dış tehdit ve teröre karşı güçlü Türkiye için tek umut başkanlık mı?
Kıyamet koparan “fesih” meselesi
Sorunu yaratan, Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçimlerin cumhurbaşkanı tarafından yenilenmesi kararı alınmasını “fesih” diye nitelemesi. Bir süre önce de TBMM’deki çoğunluk ile cumhurbaşkanının farklı partilerden olması halinde uyumsuzluk yaşanabileceğine dikkat çekmeye çalışırken “başbakanla cumhurbaşkanı arasında anlaşmazlık asıl bu sistemde yaşanır” mealinde bir cümle sarfedip, epey tartışmaya yol açmıştı.
Referanduma giderken “Hak ve Adalet”
Dindar kamuoyunun yakından tanıdığı 20’den fazla ilahiyatçı, siyasetçi, akademisyen, yazar ve gazetecinin bir araya gelerek oluşturduğu “Hak ve Adalet Platformu”nun referandum bildirisi, çok çarpıcı gözlem ve eleştirileri içeriyor. Tek adamlığa karşı çıkıyor.Katılımcı ve istişareci bir demokrasi anlayışını savunuyor.
Sorunları uhulet ve suhuletle çözmek
ABD başkanı Trump’ın seçilişiyle beraber zirveye çıkan bu aşırı sağcı, ırkçılık düzeyinde milliyetçi ve faşizan, içe kapanmacı, yabancı aleyhtarı, göçmen karşıtı, islamofobik siyasal akım ve liderler vakası yaygınlaşma temayülü gösteriyor ve kimi ülkelerde iktidara gelme ihtimaliyle Avrupa’yı da sarsıyor.
Kılıçdaroğlu’nun “gafı” ve Alaattin’in Lambası
İktidar çevrelerinin bu modelden amacı yapılacak ilk seçimlerden AKP’li bir cumhurbaşkanı (Erdoğan) ve onunla uyumlu bir AKP meclis çoğunluğunun çıkması. Bütün yasal mekanizmaları bu hedefe göre anayasa maddesi haline getirmiş bir değişiklikle karşı karşıyayız.
28 Şubat’ın 20. yılında mağduriyet ve muktedirlik
Dönemin etkin isimlerinden Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu Paşa, uzak öngörüsüyle, memleketimizde yeniden zuhur eden “irtica”ya karşı bu fevkalâde mücadelenin bin yıl süreceğini söylemişti söylemesine. Ne ki, askeri arkalayıp (ve arkalarına alıp) siyasette varolmak isteyen partiler, 2002 seçiminde ibretlik derslerle sandığa gömüldü. 28 Şubat 1997 mağdurlarının etrafında toplandığı siyasal akımın bir kanadı, 3 Kasım 2002 tarihinde kazandığı seçim sayesinde hükümet olup neredeyse 15 yıldır iktidarda bulunan AK Parti’dir.
“Gırgır” dergisi kapanırken
Tarihî Gırgır dergisinin (1972-1989) kapaklarının ve seçip işlediği konuların politik ve ideolojik içeriği, ya da verdiği bütünsel mesaj, Türkiye’de saflaşmanın belirlediği sınırların dışında değildi. Hattâ o çerçevenin pekişmesine yarıyordu; iyice kitleselleşmesinde ve istenen algıların oluşmasında etkin rol oynuyordu.
“Evet” nasıl anlatılıyor?
Milliyetçi-muhafazakar ittifak başkanlık sistemini toplumun önüne getirirken karmakarışık bir söylemler tablosu yaratınca, bu iktidar blokunu destekleyen medya kesiminin öneriyi savunma tarzları da ister istemez doğru dürüst bir ekseni ve tutarlılığı olmayan, telden tele atlayan bir görüntü veriyor. Gerçekliğin nerede başlayıp hayallerin nerede bittiğini görmek mümkün olmuyor.
Alt tarafı hükümet sistemi, deyip geçmeyelim (2)
Sadece bu tür bir kıyaslamayla hareket etmenin meseleye statik bakmak anlamına geleceği de doğrudur. Hele bu yolla elde edilen sonuçların mutlaklaştırılması ve giderek halkın iradesini küçümseyen ve hattâ gereksiz gören demokrasi dışı elitist savrulmalara gerekçe olabilecek politik çıkarımlara meşruiyet kazandırması da uygun bulunamaz. Ancak anlık durumu gözler önüne seren ve meselelere farklı gözle bakma, birçok cepheden değerlendirme imkanı sağlayan bu tür fotoğrafları da göz ardı etmenin doğru olmayacağını hesaba katmak gerekir.
Alt tarafı hükümet sistemi, deyip geçmeyelim!
Parlamenter sistemle yönetilen ülkeler, gerek gelir dağılımı eşitliği/eşşitsizliği, gerekse yoksulluk endeksleri bakımından başkanlık sistemiyle yönetilen ülkelere göre çok daha iyi bir durumda. Gelir dağılımının görece adaletli olduğu ve refahın topluma az çok dengeli bir şekilde dağıtıldığı ülkeler, ağırlıklı olarak parlamenter sistemle yönetiliyor.
Müfredat değişikliğine Atatürk’ten başlamak
Toplumsal farklılıkların gözardı edilemeyecek bir yelpaze oluşturduğu Türkiye’de, eğitim müfredatı üzerinde bir değişikliğe giderken katılımcı bir hazırlık aşamasının düzenlenmesi beklenirdi. Böylelikle, daha başlangıç evresinde ortaya çıkacak birçok sorunun demokratik bir müzakere ve diyalog yoluyla çözümüne ulaşılabilirdi.
Tunus’ta bahar ve En Nahda (*)
Zeynel Abidin bin Ali’nin devrilmesinden üç yıl sonra Tunus, bütün zor şartlara rağmen, suikastler yoluyla kaos yaratmak isteyenlere karşı, barış, diyalog ve uzlaşma yolunda ısrar ederek ve ülke birliğini koruyarak Arap siyasal geleneğinin en modern ve demokratik anayasasını yapmayı başardı. Tunus’un siyasal tarihinin en kritik döneminden bir hasar almadan çıkmasında, En Nahda partisi çok tayin edici ve imrendirici bir rol oynadı.
Tunus başardı; ya Türkiye?
AKP’nin 2002’den beri sergilediği başarılardan, özellikle Ortadoğu’da birçok siyasal akım ve parti etkilenmişti. Onu örnek almaya çalışanlar görülüyordu. Böylesine etkilenmelerinin haklı yönleri vardı. AKP demokratik mücadelede ısrar etmişti. Uzlaşma ve demokratik kurallara sadakat kültüründe ciddiydi. Uzun zaman düzenin kıyılarına itilmiş bulunan dindarları iktidara taşımayı başarmıştı. Vesayeti geriletmiş, ekonomiyi güçlendirmiş, AB’ye üyelik konusunda ciddi adımlar atmış ve Kürt sorunu gibi köklü bir konuda cesaretli açılımlarda bulunmuştu. Şimdi ise her şey tersyüz olmuş gibi.