Gürbüz Özaltınlı
Erol Katırcıoğlu’nun düşündürdükleri: Şiddet zorunluluk mu ideolojik tercih mi?
Adil olmayan koşullar karşısında, her zaman ilk harekete geçenler vardır. Duyarlılıklar ve bilinç, toplumda eşit dağılmaz. Yola ilk çıkanların tercihleri önemlidir. Bu tespit bizi, direnme hakkını kullanmaya karar verenlerin ideolojik- kültürel dünyalarını sorgulama, anlama ve normatif olarak yorumlama sorumluluğuyla karşı karşıya bırakır.
Ahmet Hakan olayının ayna tuttuğu hallerimiz
Bu saldırıyı kimse “olağan” karşılamamıştır herhalde. Fakat büyük şaşkınlık yarattığını da pek söyleyemeyiz. Siyaset ve medya el ele, ağır çatışma, suçlama ve tehdit dilinin çıtasını yükseltmekle meşguller. Bu konuda iktidar ve muhalefetin, kendi içlerinde nüanslar taşısalar da aynı mecrada yürüdüklerini, nesnelliği zerre kadar sorun eden her gözlemci teslim edecektir.
Değişim sürecinde AKP’nin olanakları ve sorumluluğu
2002’de siyasal alana sıçrayan derin bir sosyolojik / kültürel / ekonomik değişim sürecinden geçiyoruz. Bu kısa tarihin bize öğrettiği şey, değişimi geri çevirmeye çalışmanın da; çatışmayı esas alarak tek bir sosyolojik özne ve siyasi aktör üzerinden ilerletmenin de mümkün olmadığıdır.
The secularist crowd’s frozen universe
They sorrow as they behold their lost paradise from the outside. They are stock still, frozen in time with Sözcü in their hands. Reading its oversize “Tayyip” headlines they delude themselves into believing that they are “thinking about politics.” Actually it is more like delirious ravings which they are not conscious of.
Değişim ve siyasi merkezin inşası sorunu
2002’den bu yana zamana yayılmış; açık örtük çatışmalarla örülü, yeni bir merkez inşası çabasına tanık ve taraf oluyoruz. Bu, iktidarın sosyolojik düzeyde el değiştirmesi anlamında, eski toplumsal, ideolojik, ekonomik hiyerarşilerin aşılmaya çalışıldığı çok köklü bir sarsıntı.
Laik cemaatin zaman dışı evreni
Kaybedilmiş cennetlerine dışarıdan kederle bakıyorlar. Ellerinde “Sözcü” donmuş kalmışlar. Nal gibi puntolarla “Tayyip” manşetlerine bakıp “siyaset düşündüklerini” sanıyorlar… Bu bir sayıklama hali. Farkında değiller…
Demokratikleşme ve silah
Açığa çıkan gerçek şu: Türkiye’nin demokratikleşmesiyle silahın bırakılması arasında doğrudan işleyen bir ilişki yok. (…) Sorun demokratik hakların tanınması değil. Toprak egemenliği tanıyor musunuz, tanımıyor musunuz? Sorun bu…
Muhalif aydının ‘evrensel ilkeleri’
Muhalif aydınlar “savaşa karşılar”. “Yaşam hakkını” savunuyorlar. Fakat nedense PKK’nın bölge politikaları, iktidar stratejileri hiç sorgulanmıyor bu savaş tartışılırken.
Seçimler ve başkanlık tartışması
Medyadan izlediğimiz AKP intelijensiyasının, sonuçlar üzerine tatmin edici analitik-eleştirel bir tartışma yürüttüğünü pek söyleyemeyiz. Cesur düşünen, yazan, konuşan aydınlar oldu. Fakat “iktidar yorgunluğu” gibi boş gösteren cümlelerle içe bakmayı geçiştirip, muhalefetle polemiği sürdürmeyi önemseyen savunmacı tutum sahaya hâkim oldu.
The value of human life
If those that were passing harsh judgment on the losses of life incurred during the months-long Gezi demonstrations can now turn around to argue, in defence of the PKK, that “these people have no means left to them other than guns,” it is with the value of the human being, the individual, that we should begin.
İnsan hayatının değeri
Aylarca süren Gezi olaylarında can kayıpları yaşandığında yükselen sert sözlerin sahipleri şimdi PKK’yı savunabilmek için “adamların elinde silahtan başka imkân yok” diyebiliyorsa meseleye insanın değerinden başlamak gerekir.
Toprak bütünlüğü sorunu ve şiddet
Türkiye’nin demokratikleşmesini arzulayanlar; Kürtlerin, kendi kaderlerini tayin hakkı dahil tüm sorunlarının özgürce tartışılabilmesini isteyenler; iktidar politikalarından şikayetçi olanlar; içine girdiğimiz krizde, PKK’nın ağır sorumluluğunu görmek zorundalar.
Krizin nedenleri
Çözüm sürecinden sapılmış olmasının altında, esas olarak PKK’nın Suriye krizinden yararlanma siyaseti yatıyor. Bilerek söylenmeyen söz budur.
İradenize sahip çıkın
AKP’nin hatalarını konuşalım… Susmayalım… Peki, ya Kürt siyaseti? Onun ısrarla sarıldığı şiddet? Ortadoğu’da hangi yöntemlerle yönetecekleri hiç de sır olmayan kavruk bir Kürt devleti uğruna göze aldıkları yangın? Buna karşı söyleyeceğimiz bir söz yok mu?
Eleştiri ve yüzleşme
AKP’yi güçten düşüreceği endişesiyle her türlü eleştiri ve yüzleşme teklifini tehdit görmenin; ucu Erdoğan’a giden bütün tartışmaları zaaf saymanın ciddi bir inandırıcılık kaybına yol açtığını görmek gerekir. Dahası, bu tavır, hataların gözden geçirilmesini imkânsızlaştırır.
The wall between us
We have been through a phase full of lessons about how the “getting rid of the AKP” outlook can easily resort to inadmissible ways and means, or start looking for unacceptable alliances, whenever a democratic alternative is not available. The difference between these two positions is indicative of the stuff the wall that now divides us is made of.
Mahalle
Herkesle birlikte öğrendim ben de, aslında gerçek mahallenin bu memlekette ne olduğunu. Onun sınırlarının, sokaklarla, zenginlik ya da yoksullukla değil, kültürle çizildiğini. Biz “Batı Yakası Hikâyesi”nin oyuncularıymışız. Bir de “Doğu” tarafı varmış. Bizimki gerçekten biraz hikâye, orası ise fazlaca hakikatmiş… Sentez mentez masalmış.
Tasfiyeci projenin çöküşü ve fırsatlar
“Tasfiyeci blok” aklının siyasi karşılığının olmadığı anlaşıldı. Ancak yine de şimdi tanık olduğumuz başarısızlığın baştan beri öngörülebilir olduğunu, “Blokçuların” bir hayale yatırım yaptığını ben pek düşünmüyorum. Dolayısıyla, MHP’nin siyasetini “doğal” karşılamak yerine, üzerine kafa yorulmaya değer buluyorum.
Aramızdaki duvar
AKP’den kurtulalımcı bakışın demokratik bir alternatif bulamadığı hallerde en olmadık yollara yönelebildiğini, kabul edilemeyecek ittifaklara girebildiğini gösteren çok öğretici bir dönemden geçtik. Bu iki tutum arasındaki fark, bize, aramızda örülen duvarın sertliğini ve niteliğini anlatıyor.
Sıradan insanlık
Bu kadar kusurlu ve çelişik varlıklar olarak biz insanlar, küçük hayatlarımızdan büyük davalara sıçradığımızda, nasıl oluyor da benzerliklerimizi unutarak bütün erdemleri kendimizde, şeytanlıkları da “ötekinde” görmeyi başarabiliyoruz?
Türklerin ve Kürtlerin zor sınavı
ABD merkezli koalisyon desteğinde Suriye’nin kuzeyinde “Kürt Koridoru” oluşturmaya yönelik gelişmeler, hepimizin hayatı üstünde herhalde en az seçimler kadar etkili olacaktır. Türkiye’nin bu sürece vereceği tepkiler tarihin nereye doğru akacağını belirleyecektir.
Oyunu görmek yetmez, bozacak irade gerekir
Yaşanılan sürecin hayal kırıklığıyla üretilen “Kürt hareketinin kullanılan oyuncu” olduğu söylemi, soğukkanlı bir analizden çok polemikçi bir tahkir diline karşılık geliyor. O nedenle de sorunu anlamak ve çözüm üretmek yerine Kürt/muhafazakâr kopuşuna hizmet etme tehlikesi taşıyor.
A time to reflect
If a political movement gravitates toward basing its whole existence on the cult of a single leader; if it begins to forget that regardless of his abilities, that leader is not a god and that he is not above mistakes, criticism or discussion, it is to itself that that movement will be causing the greatest harm.
Aklıselime çağrı
Seçim sonuçlarını, Erdoğan’ı tamamen tasfiye etme oyununa çevirmek isteyenler sahaya çıktı. Zaten, bütün güçleriyle bu plana yatırım yapanların olduğunu görmemek için kör olmak gerekirdi.
Tartışmak zamanı
Bir siyasi hareket giderek bütün varlığını lider kültü üzerine kurmaya yönelmişse; yetenekleri ne olursa olsun liderin de, eleştirilemez, tartışılamaz, yanılmaz bir tanrı olmadığını unutmaya başlamışsa kendisine en büyük kötülüğü yapıyor demektir.
Tehlikeli oyunlar üzerine düşünceler
Öyle gözüküyor ki, yatırım Erdoğan’ın sonunu hazırlayacak ilk mevziinin elde edilebilmesi üzerine yapılıyor. Bu mevzii, AKP’den hükümeti çekip almak, Erdoğan’ı Saray’a sıkıştırmaktır. Bu yolda el atılmamış aktör kalmadığı seziliyor.
Büyük oyun
AKP iktidarı, ABD/İsrail ekseni açısından olağanüstü küresel bir proje olan Gülenist yapıya güçlü bir iktidar fırsatı vadediyordu. Neocon’cu strateji için “Ortadoğu’da dost Müslüman ülke” beklentisi, seçilmişlerin muhtemel yalpalamalarına terk edilemeyecek kadar önemliydi.
Otoriterlik ve sol
Bana sorarsanız “Türkiye Tipi Sol” muhalefetin en ironik vehimi kendisini “demokrat” saymasıdır. Doğrudan Erdoğan’a ve AKP iktidarına yönelttiği sert karşıtlığın merkezine “otoriterlik” eleştirisini yerleştirmesinin kendisini demokrat yapmaya yeteceğini zannetmesidir.
Hukukun araçsallaşması ve aydının ikiyüzlülüğü
Her şey ben yaşarken oldu, bunu bilsin insanlar /ben yaşarken koptu tufan /ben yaşarken yeni baştan yaratıldı kâinat /her şeyi gördüm içim rahat…*“Celladıma Gülümserken Çektirdiğim Son Resmin...
Popülizmi hafife almayın
Kürsüleri, dozu kaçmış bir popülizm kuşattı ve bu bana sürpriz oldu. Kestirmeden düşüncemi söyleyeyim: Bu popülizm seçim kazandırmaz ama oy artışı sağlar…