Yıldıray Oğur
Yakın tarihten bir pragmatizm hikayesi
Akşener’in yıktığını söylediği ve bugün pek hatırlanmayan Refah-Ana neydi ve ne yaparak Akşener bu koalisyonu engellemişti? Bu kısım üzerinde pek duran olmadı.
Halbuki, yakın tarihimizin en ibretlik olaylarından biriydi bu.
Ellerin gitmediği CHP, elele verilen CEHAPE
Artık karşımızda eski CEHAPE yok, yeni bir CHP var. Başörtüsü açılımı yaptığı için küsülen, yeterince ve sık sık Atatürk demediği için linç edilen, Kürtlerle ilişki kurmaya çalışan, dünyayla kavga etmeyen, laiklik krizleri çıkarmayan bu yeni CHP muhalefette. Fabrika ayarlarıyla oynanmamış, orijinal tek parti CEHAPE ise iktidar cephesine yaklaştı. İktidar bir türlü elleri CHP’ye gitmeyenlere dev bir hizmet yaptı ve o eski CEHAPE’yi ellerinin altına getirdi. Şimdi herkesin gönlüne göre bir CHP’si var.
“Sağcı adaylar” nasıl “rövanşist adaylar” oldu?
Kılıçdaroğlu’nu yeterince Kemalist, yeterince CHP’li, yürek soğutacak kadar rövanşist bulmayanlar, gerçekten sağ kökenli iki belediye başkanı İmamoğlu ve Yavaş’ın Kemalistliğinden, Cumhuriyetçiliğinden ise emin. Bu konuda MHP’den 2010 referandumunda “Hayır” kampanyası yapıldığı için bir mektup yazarak istifa etmiş ülkücü Mansur Yavaş, o referandumda CHP Beylikdüzü İlçe Başkanı olarak “Hayır” kampanyasına katılmış eski ANAP’lı Ekrem İmamoğlu’ndan daha Kemalist, daha has Cumhuriyetçi bulunuyor.
Gavur Mahallesi’nde bir akşam…
Nüfusunun çoğunluğu göçmen olmasına rağmen herkesin Karaman’dan göç etmiş gibi etnik saflık iddiasında bulunduğu İzmir hâlâ “gavur” geçmişiyle barışamamış bir şehir. Herhalde bitmek bilmez yeni bir tarih kavgasına yol açmamak için, sergi açılışına katılanlardan hiçbiri mevzu etmese de İzmir’in “gavur” mahallelerinden bazıları, sergi alanı olan Kültürpark’taydı.
Halide Edip’in de affına…
“Gelecek 20 içinde yetişecek yeni kuşak, ülkeye ve ülkenin geçmişine yabancı olacaktır. Türk kültürünün sürekliliği birdenbire kırılmış bulunuyor. Daha genç insanlar okuyacak ve yazacak, ancak yarım yüzyıllık bir kültüre bile aşina olamayacaklardır. Bir geçmiş olmaksızın, belirli bir kabalık, estetik standartlarda bir düşüş olacaktır. Latin harflerinin kabulü diktatoryal idare altında gerçekleştirilmiş son kanundur.”
Bu sözler Mahir Ünal’a değil, Halide Edip’e ait...
Hayatla kavgayı kim kazanır?
İktidar bir süredir tutuştuğu hayatla kavgasına bölgede ara verdi. Çünkü karşısında hayatla çetin ve kazanılması zor bir kavgaya tutuşmuş daha katı bir yapı var. Kürtlere siyaseten yaklaşamayan iktidar, siyasetten soğumuş, davanın artık heyecanlandırmadığı bölgede kültür, eğlence, hizmet, inşaat, belediyecilikle açığını kapatmayı deniyor. Ama gönüller de böyle kazanılmıyor. Sadece Oğuzhan Koç konserine katılan insan sayısı, festival programına özenle yerleştirilmiş bütün dini müzik konseri ve dini sohbetlere katılan insan sayısının en az beş katıydı. İktidarın sunduğu alternatifin de alıcısı çok değil. Yani günün sonunda bütün büyük davalar, süfli eğlencelere ve hayata yenilmiş oldu.
Kemal Amca, Ali Amca ve Neriman Teyze bu işe ne diyor?
Zehirli ağacın meyveleri de zehirli olur hukuk kriteri gereği, bu saatten sonra da Ergenekon soruşturmalarındaki herhangi bir iddianın üzerine gitmek de hukuki ve adil değil. Çelebi, geleceğin Genelkurmay’ı olamadı ama kapatılmamasına üzüldüğü iktidar partisinin milletvekili oldu.
Rize 2-1 olur mu?
Rize’de açık ki Erdoğan’ın hala yüksek ama heyecanı azalan bir popülaritesi var. Havaalanı, bitmeyen şantiyeler ve iyi çalışan AK Partili belediye şehirde AK Parti’yi tutan etkenler. Ama 21 yılın yorgunluğu, torpil, yolsuzluklar, ekonomik kriz, herkesin bir yakınına dokunmuş FETÖ gözaltıları ve KHK meseleleriyle soğumuş muhafazakar insan sayısı da çok. Eğer Altılı Masa Rize’den bir parti çatısı altında seçime girerse ve AK Partili seçmenlerden oy alabilecek bir aday gösterirse Erdoğan, Rize’de Cumhurbaşkanlığı için yine Türkiye genelindeki en yüksek oyunu alır ama Meclis seçiminin sonucu 2-1 olur. Rize’de bile skor bu olursa, Türkiye genelinde muhalefet Meclis’te çoğunluğu elde eder.
Açılımda MHP’nin bile gerisine düşmek…
Her seferinde toplumun bir kısmını dönüştürüyor, algıları ve mercekleri değiştiriyor, insanları birbirine yaklaştırıyor, fikirler melezleşiyor. Bu fikri konfor, muhalefet partilerinin bile cesur olamadığı bir meselede ve en otoriter zamanında AK Parti iktidarına Aleviler için açılım yaptırabiliyor, bu açılım muhafazakar kesimde olağan ve olgunlukla karşılanıyor. Aynı sırada çözülmüş başörtüsü meselesi için bir iyi niyet ve telafi adımı atan CHP lideri Türkiye için küçük ama sekülerler için büyük adım olan açılımına kendi camiasından gelen dirençle mücadele ediyor. Açılımda Bahçeli’nin bile gerisine düşmek ibret almak için yeterli.
Onu bir de CHP Erzurum İl Başkanına sorun
Hoşunuza gitsin ya da gitmesin siyasi oy verme davranışlarının temelini kimliklerin oluşturduğu bir ülkeden bahsediyoruz. Bu yüzden 30 senedir HDP gibi bir parti var, bu yüzden laikler ve Aleviler CHP’ye dindarlar AK Parti’ye, milliyetçiler MHP ve İYİ Parti’ye oy verirken çok düşünmüyor. Bu gerçeği teoriye uymadığı, sevmediğiniz için değiştiremiyor, bununla kavga etmek gibi deneyenlerin hepsinin yenik çıktığı beyhude savaşlara da girmiyorsanız yapacağınız tek bir şey var: Esnemek, değişmek, kendini sorgulamak. Kılıçdaroğlu belki büyük bir siyasi deha, bir düşünce adamı, teorisyen değil ama bu açık gerçeği görecek kadar siyasetin içinde ve seçim matematiği anlayacak kadar seçime girmiş ve tabii pek çok partidaşı gibi köşeli bir ideolojik katılığın içinde olmayan pragmatik bir siyasetçi.
Direne direne kazandılar, şimdi kutlama vakti
Kısa vadeli iktidar hesapları için bu açılımı küçültmeye çalışanlar olacaktır. Ama uzun vadeli toplumun menfaatlerini düşünenler için eski defterleri karıştırmayı bırakmak, direne direne elde edilmiş bu büyük zaferi kutlama vakti…
Belki de çok karanlık bir oyun değildir
Mersin saldırısı analizlerindeki temel yanlış, PKK’yı siyasi ve rasyonel düşünen, Türkiye’deki siyasi gerçekliğin içinde yaşayan ve önceliği siyasi olan bir örgüt olarak görmekten kaynaklanıyor.
Halbuki PKK başka bir dünyada yaşıyor, onların öncelikleri ve içinde yaşadıkları gerçeklik bizimkinden farklı.
Yani çok karanlık bir oyun oynanmıyor, her şey gözümüzün önünde oluyor.
İsmail Türüt’ün klibini kimin yaptığını bile merak edip….
Esas tuhaf olanı ve büyük bir sessizlikle karşılananı Emre Olur’un ifadesinde söylediği “Ankara Siber’de çalışırken Beyaz TV’de” diye devam eden itirafı. Ankara Siber dediği bir şirket değil. Emniyet’in Siber Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı. Beyaz TV’de Melih Gökçek’in oğluna ait bir kanal. Peki nasıl oluyor da o yıllarda 22 yaşında olan genç bir çocuk emniyetin siber biriminde çalışırken, bir televizyon kanalına siber güvenlik uzmanı diye çıkarılıp, sosyal medya mesajları üzerinden insanlar hakkında suçlamalarda bulunabildi? Bu görevi Emre Olur’a kim vermişti? Kim ona bu sahte tweetleri ve hatta bazı özel Whatsapp yazışmalarını servis etmişti?
Aile Whatsapp gruplarından İtalya’nın başına
İtalyan kara sularının göçmenlere tamamen kapatılmasını savunan Meloni’nin Afrikalılar da pek umurunda değil. Ama Türkiye sağıyla soluyla içinde Batı karşıtlığı, emperyalizm geçen her konuşmaya bayılıyor. Ayrıntılarla ilgilenmiyor. Ama günün sonunda Avrupa’nın en geri, en ırkçı, en aşırı sağcılarının hamasi konuşmaları Türkiye’de beğeni rekoru kırıyor. İslam’dan ve Müslümanlardan nefret eden bir İtalyan siyasetçi, hacı amcaların Whatsapp gruplarında dolaşabiliyor. Twitter hesabında bile Arapça Nun harfi var. Nasıranın Nunu bu IŞİD’in Hristiyanların evlerine koyduğu işaretti Nun harfi. Meloni de İslamcı terörizm tehlikesi unutulmasın diye hesabında tutuyor bu işareti.
Farah Diba’nın ülkesine ne oldu?
1950’lerin sonunda İran’a bakınca Süreyyacılar ve Farahçılar olarak bölünen dünya, bugün bütün olarak Mahsa’nın ve onun için mücadele edenlerin yanında.
Ama İranlılar ilk kez sokağa çıkmıyor ve ilk kez de elleri boş evlerine dönmeyecek.
Çünkü hala ortada elle tutulacak bir alternatif yok.Ama İran’a bakınca hala meselenin İslamcıların başının yeterince ezilmemiş olmasını zannedenler bunun çok farkında görülmüyor.
Central Park’taki Türkiye…
Türkiye’de Cumhurbaşkanı’na New York’ta Amerikalıların ulaştığı kadar kolay ve rahat ulaşmak pek mümkün değil. Parkta yürürken bir anda karşınıza çıkabilecek bir Cumhurbaşkanımız yok. Televizyonda bitmeyen uzun konuşmalar dışında, Cumhurbaşkanı’nı ancak her yerde bir koruma ordusunun arkasında, bitmeyen konvoyların içinde, büyük kalabalıkların karşısında bir kürsüde görebilirsiniz. Ya da uslu bir vatandaş olursanız onu seçilmiş bir grubun içinde görebilirsiniz.
O fotoğrafa nasıl girdik?
Türkiye, Şangay İşbirliği Örgütü’ne diyalog partneri olduğu 2013 yılından bugüne kadarki hiçbir zirveye başbakan ve Cumhurbaşkanı düzeyinde katılmadı. Aslında Türkiye’nin ve Cumhurbaşkanı’nın görünen programında bu zirveye katılmak yoktu. Ta ki 5 Ağustos gününe kadar. Peki ne oldu da Cumhurbaşkanı, 2022 yılında birden Özbekistan’daki zirveye katılmaya karar verdi? Türkiye’nin motivasyonu neydi?
Neden ‘iyi’ olmadı?
Muhalefetin en büyük partisi olan CHP, dost partilere milletvekili vermekten, listelerinde yer açmaya kadar fedakarlık örnekleri göstermişken, Kılıçdaroğlu sürekli dostlarıyla kazanmaktan bahsedip, kararların Altılı Masa’daki partilerle birlikte alınacağını vurgularken bu masa altı tekmeler daha fazla göze batıyor, ahlaken de yanlış görünüyor. Tam da bu güvensizlik yüzünden İYİ Parti uzun süredir rafından indirilmeyen ideolojik eleştirilerin hedefi olmaya başladı. Bir grup ihtiraslı ve kariyerist genç entelektüelin ittifakı küçümseyen tavrı ve siyaset erbabı politikacıların taktik hamleleri eve kurt getirdi.
Kraliçe Ankara’da 60 dakika ne yapmıştı?
Kraliçe, Türkiyeye üç kez gelmişti. 27 Mayıs darbesinden on ay sonra, 12 Mart muhtırasından yedi ay sonra ve AK Parti kapatma davasından iki ay sonra… Komplo teorisyenlerinin bu dikkat çekici tesadüfü atlaması çok şaşırtıcı. Ama zamanlaması manidar olan Kraliçe’nin Türkiye ziyaretleri değildi, Türkiye’nin zamanlaması manidar olmayan normal bir zamanına denk gelememek de Kraliçe’nin suçu değildi.
Siyaset bilimci fizik öğretmeni, veteriner stratejist
Herhalde Ankara Üniversitesi SBF'den mezun olan biri veteriner hekim olmazdı. En azından bu hayvanlar için iyi olmazdı. Ama insanlar için fark etmiyor anlaşılan. İzlenme rakamlarına, kitap satışlarına bakılırsa veteriner hekimlik okumuş biri stratejist olarak çok iyi bir kariyer yapmış durumda. Fizikçi, siyaset bilimci, veteriner stratejist, her konuda uzman avukat, komplo teorilerinde ihtisas yapmış emekli asker, parti militanı gazeteci, araştırma yapmaya vakti kalmayan araştırmacı… Birlikte programlara çıktıkları diğer uzmanların titrleri etkileyici ama söylediklerine bakınca titre de çok aldanmamak gerektiğini düşünüyor insan. Her akşam Türkiye ciddiyetle bu insanları izliyor.
Yüzde 99 hak ihlali, yüzde 28 bozma, 40 bin fazla tutuklu
AYM 2021’de 11.932 başvurudan 11.830’unda en az bir hak ihlali tespit etmiş, sadece 102’sinde hak ihlali yok demiş. Yargıtay 69.205 dosya onamış, 81.692 dosyayı ise bozmuş. Affa rağmen 275.843 mevcutlu hapishanelerde 314.502 kişi var.
İktidarın seçim kampanyası filmi: Öfke nöbeti geçiren muhalifler
İktidar seçkinlerinin yaptığı her şey, söyledikleri her söz ya da iktidar çevresinde işlenmiş her suç, yolsuzluk, ahlaki yozlaşma bir anda milyonlarca insan hakkında insafsız sosyolojik tespitlere dönebiliyor.“Siyasal İslamcı” terkibi bir zamanların “Komünist”i, “mürteci”si, “bölücü”sünün yerini almış durumda. İslamcı zaten siyasi bir kavramken, başına siyasal vurgusu neden konulduğu da anlaşılamayan bu totolojik yafta, ardından “ahlaksızdır”, “yalancıdır”… diye hakaretlerin sıralanabildiği bir küfür girizgahına dönüştü.
Suriye sınırında bir son dakika: “Gülşen tutuklandı”
Koca koca bakanların kınama mesajları yayınladığı, savcıları, mahkemeleri acil duruma geçiren bu büyük Gülşen krizi masanın ancak birkaç dakika ilgisini çekiyor. Erdoğan ve Cumhur İttifakının yüzde seksen oy aldığı Arap Sünni ve dindar Rehyanlı’daki AK Partili seçmenlere Ankara ve İstanbul’daki İslamcı elitlerin dertleri pek heyecan verici gelmiyor anlaşılan. İktidarın en güçlü olduğu ilçelerdeki bu şaşırtıcı eleştirellik düzeyi, gelecek seçimlerde en azından AK Parti’ye bir fatura kesileceğinin işareti. Erdoğan’a destek ise azalsa da sürüyor.
Cumhuriyet’in “kurucu değerleri”ne aykırı bir atama…
Geçen haftanın en önemli haberlerinden biriydi: “Cumhuriyet tarihinde bir ilk: Türkiye Ermeni toplumundan Berk Acar kaymakam olarak atandı.”
Peki bir Ermeni kaymakam atamak neden Cumhuriyet’in ancak 99. yılında mümkün olabildi?
Maksat üzüm yemek değil, liberal dövmek olunca…
"Kavala komplolarla gayya kuyusuna atıldı ve beş yıldır da oradan çıkamıyor. Şimdi de bu gayya kuyusuna ilk kazmayı vurmuş olanlar, sıradan bir toplantıdan darbe toplantısı, Barkey’den CIA ajanı çıkaranlar hiç bundan mahcubiyet duymadan suçu başkalarına atmaya çalışıyor. Ulusalcılar ve iktidar destekçisi isimler altı yıl önce olduğu gibi yine paslaşıyor. Bu deli saçması komplo teorisinin ortasında Aslı Aydıntaşbaş’ın “Hayır, Karaköy Lokantası’nda Henri Barkey ile ben yemek yedim” demesinin Kavala’ya bir faydası olmazdı, en fazla Aydıntaşbaş’ın da başı ağrıtılırdı. Ama galiba bu haberlerin motivasyonu da buydu. Bir liberali daha günah keçicisi ilan etmenin verdiği büyük haz."
21 yıl sonra AK Parti neden hala birinci parti?
2023 seçimlerine 10 ay kala Türkiye’yi dünyanın en yüksek beş enflasyonundan birine ulaştırmış AK Parti hala iktidarın en güçlü alternatifi. Erdoğan da hala karşısına çıkarılan bütün adaylarla başabaş yarışan, en iddialı Cumhurbaşkanı adayı.Eğer muhalefet bugün “AK Parti 21 yıl sonra neden hala birinci parti” sorusu üzerine serinkanlılıkla düşünmezse, 2023 seçimleri sonrası bu soru üzerine düşünmek için herkesin çok vakti olacak.
Galiba doğru cevap e, yani hiçbiri…
Dokuz gün sonra "KPSS skandalı"ndan geriye ne kaldı? Cevap galiba “e” yani hiçbiri, hatta hiçbir şey… Geçmişte yaşanmış kötü tecrübeler yüzünden, kimse seçimlere on ay kala bir buçuk milyon seçmeni ve ailelerini açık bir adaletsizlik hissiyle karşısına almak istemedi.Ne iktidar ne de muhalefet bu yarışta arkada kalmak istedi. Medya zaten çoktan kararını vermişti. Bir sınav iptal edilmiş çok mu denebilir. Evet, kimsenin aklında bir şüphe kalmaması için buna değer. Ama gerçeğin bu kadar kolay harcanabildiği bir toplum bütün sorulara doğru cevap verse de bir faydası olmayabilir.
Şemsin Türkiye çevresindeki 360 derecelik dönüşü
Medyada sık yapılan yanlışlardan biridir. Birinin tam zıt pozisyonuna radikal bir biçimde dönmesine, fikirlerinin tam zıddını savunmasına “360 derece döndü” denir. Halbuki biri 360 derece döndükten sonra başlangıç pozisyonuna geri döner. İşte işadamı Ethem Sancak bunu başardı. Türkiye’nin yörüngesinde Batı’ya doğru 50 yıllık dönüşünü başarıyla tamamlayarak, ülkedeki neredeyse bütün siyasi pozisyonların yörüngesinden geçerek başladığı yere, yani Doğu’ya geri döndü.
“Tunus’ta görkemli laiklik zaferi” derken…
Demek ki demokrasi öyle hemen “Batılılara özgü bir sistem, bize uymaz, İslam daha fazla hak veriyor” deyip kenara atılacak bir sistem değilmiş. Bölgemizde laiklik eşittir demokrasi, özgürlük, hak, hukuk adalet de değilmiş. Bütün kötülüklerin anası “Siyasal İslam” ya da “laikler” de değilmiş. Erken zafer kutlamaları ve erken iflas ilanları için temkinli olmak gerekiyormuş. Özellikle de ne laiğinin ne de İslamcısının demokrat olamadığı bir coğrafyada yaşarken…
Bari kaz dediğiniz ördeklerden özür dileyin!
Gölete bırakmalarına izin verilmeyen ördekler için özel bakıcı tutacaklarını söylediklerine göre varlıklı bir Iraklı ailesi var karşımızda. Ama peçeli ve çarşaflı Arap kadınların varlıklı ve hayvansever insanlar olabileceği, komşuları rahatsız olduğu için hayvanlarını gölete bırakacak kadar medeni ve duyarlı bir davranış sergileyebilecekleri tabii hiç düşünülmemiş ihtimaller.