Manşet

PKK ve Türk solcuları (1) Silâh ve şiddet fetişizmiyle dolu otuz yıl

Amblemler. Kopyala-yapıştır. Üst solda Kızıl Ordu Fraksiyonu (Almanya, 1970). Üst ortada Kızıl Tugaylar (İtalya, 1970). Üst sağda Sendero Luminoso ya da Peru Komünist Partisi (1969). Alt solda THKO (Aralık 1970). Alt ortada THKP-C (Aralık 1970). Alt sağda PKK (1978). Bir dönemin özeti. Hayran olunacak, yaşatılacak hiçbir şey yok o yıllarda. Şimdi Öcalan’ın 27 Şubat çağrısı, hiç yapmadıkları kollektif özeleştiriyi, hiç almadıkları örgütsel virajı içeriyor.

Bilirkişi ses kaydı davasında gazetecilere beraat: Suat Toktaş tahliye oldu

İmamoğlu’nun “Turpun Büyüğü” basın açıklamasında hakkında iddialar dile getirdiği adli bilirkişi ile Barış Pehlivan arasındaki ses kaydının Halk TV’de yayımlanması nedeniyle açılan davada yargılanan beş gazeteci sanık da beraat etti. Davanın tek tutuklu sanığı olan Halk TV Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş 34 gün sonra tahliye olacak.

Sırrı Süreyya Önder: Bir önyargı parçalayıcısı…

Samimiyet, sahicilik ve iyilik elele verip “ete kemiğe büründük, Sırrı diye göründük” diye halay tutsalar yeridir... İhtiyacımız olan şey, Sırrı Süreyya Önder’vari bir samimiyet ve sahicilik... Böyle olunca, düşünce ayrılıkları bâki kalır ama, bunlar göz oyma nedeni olmaz...

Cem Köksal olayından dersler: Hangi sekülerlik?

Cem Köksal hatalı olsa bile konunun yargıya taşınmasının doğru olmadığı kanaatindeyim. Konu hukuki zeminde değil, toplumsal zeminde tartışılması gereken bir konu. Olayın işini kaybedecek boyuta tırmanması da bana göre gerekli değildi. Bu olay, kurumsal tarafsızlık ile kültürel kimlik arasındaki denge üstüne düşünmemizi gerektiriyor. Şirketler Köksal'ın savunduğu gibi katı seküler bir kurumsal duruş mu sergilemeli, yoksa dini ve kültürel uygulamaları kabul eden kapsayıcı bir duruş mu tercih etmelidir? Böylesi bir kapsayıcılık tarafsızlığa zarar vermez mi?
- Advertisement -

Otoriter rejimler mü’minler değil, münafıklar üretir

Hakikatin iktidarın gücüne ve zoruna ihtiyacı yoktur. Buna karşılık, özgürce ifade edileceği bir hürriyet zemini, temsili için de, tebliği için de onun olmazsa olmazıdır. O halde dindarın ‘din namına’ da devletten beklediği şey, ancak hürriyetin, adaletin ve hukuk önünde eşitliğin teminat altına alınması olabilir. Bundan fazlası, yani din için devletin sopa kullanması dine ancak zarar getirir. Hele ki dinin sopa olarak kullanılması, dine külliyen zarardır.

En Son Çıkanlar